Crans Montana’da cinayet
Crans Montana İsviçre’de 10 bin kişinin yaşadığı bir kayak merkezi. Fotoğraflarından anlaşıldığı kadarıyla da huzurlu bir yer. Zaten orada işlenen, Kıbrıslı gazeteci-yazar Makarios Drusiotis’in geçtiğimiz günlerde Türkçesi yayınlanan kitabının başlığı olan cinayet de metaforik. Birleşik bir Kıbrıs yaratma yolunda son gerçekçi çabanın öldürülmesine, iki kesimli ve iki toplumlu çözümden umudunu iyice kesen Türkiye’nin ve daha sonra da KKTC’nin iki devletli çözümü benimsemesine yol açan sürece atıfta bulunuyor.
Drusiotis’e göre “cinayetin” faili bir zamanlar danışmanlığını da yaptığı GKRY Cumhurbaşkanı Anastasiadis. Onu kararsız olmakla, küçük partileri gereğinden fazla önemsemekle, kendi siyasi çıkarlarını düşünmekle ve hepsinden önemlisi de Rusya’nın etkisinde kalmakla itham ediyor. Suç ortakları olarak da zamanın Yunanistan Dışişleri Bakanı Kotzias’ı ve GKRY Dışişleri Bakanlığı içindeki “derin devlet” temsilcilerini gösteriyor. Rusya’nın Kıbrıs sorununun çözümünü engellemek için elinden geleni yaptığını ispatlamaya çalışıyor.
* * *
Türkçe kağıt baskısı henüz elime geçmeyen kitap akademik açıdan bakıldığında sadece Kıbrıs sorunu üstüne çalışanlar için değil karar verme süreçlerini inceleyenler, enerji politikalarını takip edenler, hepsinin ötesinde de tarihçiler için hazine değerinde. Birincil kaynaklardan, doğrudan gözlemlerden ve etkili aktörlerle mülakatlardan yararlanılarak oluşturulmuş. Benim ilk bölümde anılan rolüm gibi önemi abartılı tespitleri olsa da aktardığı bilgilerin çoğu başka bir yerde kolay rastlanmayacak mahiyette, genellikle de farklı kanallardan teyit içeriyor.
Ancak kitabın asıl önemi Türkiye’nin Kıbrıs sorunu çözülsün diye harcadığı samimi çabayı anlatmasından, iki devletli çözüm fikrinin tam da Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun söylediği gibi Anastasiadis’den çıktığını tescil etmesinden kaynaklanıyor. Kitabın bendeki kopyasının 266’ıncı sayfasında güvenlik ve garantiler konusu Crans Montana’da (4 Temmuz 2017) tartışıldıktan sonra, Anastasiadis’in Çavuşoğlu’na salonda biraz daha kalmasını istediği ve iki devletli çözümü gündeme getirdiği anlatılıyor.
Drusiotis’in aktardığına göre bir saat 15 dakika süren görüşme sırasında GKRY Cumhurbaşkanı Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na iki kesimlilik görüşmelerinin zaman kaybı olduğunu iki devletli çözümün aranması gerektiğini, çünkü federasyon çözümünün Kıbrıs’ta referandumdan geçemeyeceğini söylüyor. Drusiotis ardından da bunun planlı programlı bir teşebbüs olduğunu, Anastasiadis’in İsviçre’ye çözüm için gitmediğini heyet kompozisyonundan basına sızdırılan bilgilere kadar kanıtlarla destekliyor.
Bu özel görüşmenin ardından Çavuşoğlu Ankara’yı ve zamanın KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’yı bilgilendiriyor. Ama Anastasiadis’in tuzağına düşmeyip bundan sonraki müzakerelerde de Türkiye’nin garantiler ve güvenlik konusunda -kırmızı çizgileri dışında- elinden geleni yapacağını her fırsatta tekrarlıyor. Kitabın ilerleyen sayfalarında Türkiye’nin önerilerine de Rum tarafının anlamsız itirazlarına da bol bol yer verilmiş. Her şeyin kopuş noktası olan 6 Temmuz akşamı BM Genel Sekreteri Gutteres’in yemeğinde konuşulanlar da detaylarıyla aktarılmış.
Umarım orijinali geçtiğim yıl Yunanca olarak basılan bu kitap İngilizceye ve başka dillere de çevrilir, Kıbrıs sorununun çözümü için iki devletin neden şart olduğu daha geniş kesimler tarafından anlaşılır. Anlaşılması gereken bir başka şey de bence çözümsüzlüğün sadece Anastasiadis’in kişiliğinden, ihtiras ya da kararsızlığından değil yapısal sorunlardan kaynaklandığı, tam da onun Çavuşoğlu’na aktardığı gibi Rumların Türklerle hastanelerini dahi paylaşmak istemediği.
Unutmayalım ki, nihayetinde en iyimser bakış açısıyla 50 küsur yıldır çözülmesi için çaba harcanan bir sorundan, 1977-1999 Doruk Anlaşmalarından bu yana bir türlü gerçekleşmeyen iki kesimli bir federasyondan söz ediyoruz. Ve birbirinden iyice uzaklaşmış ortak dili bile olmayan iki halkın kuracağı yapay bir devlet tahayyülünden bahsediyoruz. Kim bilir belki de 2004’de Papadopulos, 2017’de de Anastasiadis haklıydı. Ben de dahil pek çok insan federasyon olsun, sorun çözülsün diye boşuna uğraştı.
* * *
Yine de bizim çatışma dilini değil uzlaşma üslubunu benimsememizde yarar var. Hem iki halkın yan yana ve barış içinde yaşaması önemli, hem de Doğu Akdeniz’in doğal zenginliklerinin önce çıkartılması, sonra da bir kısmının Türkiye üstünden taşınması. Büyük soruna çözüm bulamasak dahi iki tarafın münhasır ekonomik bölgelerinin belirlenmesi, Türkiye ile Yunanistan, GKRY ile Türkiye arasındaki deniz sınırlarının çizilmesi için çaba harcayabiliriz. Ya da uluslararası konferans teklifimizi canlandırabiliriz.
Ukrayna savaşının dayattığı enerji darboğazında biz yapıcı olduğumuz, güçle birlikle çıkış yolu önermeyi sürdürdüğümüz sürece AB’yi de, ABD’yi de yaratıcı çözümler bulmaya zorlayabiliriz. İsrail ve Mısır’la barışmanın sonuçlarından yararlanabiliriz. Tabii ki Drusiotis’in kitabında detaylı bir şekilde anlatılan Rusya faktörünü, Moskova’nın oldum olası Kıbrıs sorununun çözümünü engellemeye çalıştığını, Akdeniz gazının Avrupa pazarına ulaşmasına karşı çıkma olasılığının yüksek olduğunu da dikkate almak kaydıyla…