Bu seferki gerçek ateşkes…
Azerbaycan’la Ermenistan arasında 27 Eylül’de başlayan çatışma kısa süreli üç ateşkesin ardından ve Şuşa’nın Azeri birliklerinin eline geçmesini takiben Pazartesi akşamı Rusya’nın diplomatik müdahalesiyle durdu. Bu kez sadece bir ateşkes değil bir tür barış anlaşması imzalandı. Ermenistan tarafı 1990’lı yılların başından bu yana işgal ettiği Azerbaycan topraklardan kısa sayılabilecek bir süre içinde çekilmeyi ve Nahcivan’la Azerbaycan arasına koridor oluşturulmasını kabul etti.
Buna karşılık Azerbaycan da Ermenistan ile Dağlık Karabağ arasında genişliği 5 kilometreyi geçmeyen bir koridor oluşturulmasına, yeni statükonun Rusya barış gücü askerleri tarafından korunmasına rıza gösterdi. Ermeniler işgal ettikleri topraklardan çekilirken Azeriler Dağlık Karabağ da dahil kontrol atına aldıkları yerlerdeki varlıklarını sürdürecek. Göçmenler de evlerine geri dönecek. Yani bu mutabakatın hayata geçmesiyle Azerbaycan siyasi hedeflerinin büyük bir kısmına ulaşmış olacak.
Ateşkesin Ermenistan tarafından bozulması, ihlal edilmesi teorik olarak tabii ki mümkün. Ama o zaman yeni statükonun korunması mümkün değil. Şuşa’yı ele geçiren Azerbaycan kısa süre içinde Hankendi’ni/Stepanakent’i de ele geçirir. Ermeni liderliğinin de fark ettiği gibi Hazar’daki hidrokarbon yataklarıyla zenginleşen, Türkiye’nin desteğiyle ordusunu eğiten, kurduğu ittifaklarla kendini güçlendiren Azerbaycan’ı durdurmak daha da zorlaşır. Bu kez Rusya’yı da karşılarına alırlar.
Unutmamaları gerekiyor ki dünya kamuoyunu Türkiye’nin müdahalesi üstünden harekete geçirme denemeleri, Azerbaycan’ı tahrik ederek Rusya’yı yanlarına çekme çabaları, iki ülke arasındaki ittifak antlaşmasını, kapsamlı askeri işbirliğini tetikleme teşebbüsleri işe yaramadı. Fransa marifetiyle Minsk Grubunu harekete geçirme ve eski statükoyu dondurma inisiyatifleri de sonuçsuz kaldı.
***
Pazartesi günü varılan mutabakata rağmen yeni bir askeri teşebbüse kalkışacak olurlarsa sorun onların hiç de arzu etmeyecekleri bir evreye girebilir. Dağlık Karabağ’ı tamamen terk etmek, Rusya’nın askeri ve siyasi varlığıyla elde edebilecekleri, özerklikle bağımsızlık arasındaki yeni muhtemel statülerini unutmak zorunda kalabilirler.
Başbakan Nikol Paşinyan imzaladığı mutabakat yüzünden belki koltuğundan olur ama Azerbaycan açısından belgenin doğurduğu sonuçlar değişmez. Nihayetinde BM Güvenlik Konseyi’nin 822, 853, 874, 884 sayılı kararlarıyla tanımadığı bir işgalin bitmesinden söz ediyoruz. Umarız Ermenistan tarafında da aklı selim hakim olur, bu savaş ve onun her iki tarafta doğurduğu insani trajedi sona erer.
Neyse ki Paşinyan yayınladığı bir sosyal medya mesajıyla yenilgiyi -yenilgi demeden- kabul etti, bulunabilecek tek çözümün yeni statükoyu dondurmak olduğunu “diplomatik dille” vurguladı. Benzeri bir açıklama da Dağlık Karabağ’ı yöneten Arayik Harutyunyan’dan geldi. O da Azerbaycan ordusunun askeri üstünlüğü karşısında çaresiz kaldıklarını kabullendi.
Ben dünyanın geri kalanın da yeni statükoyu kabulleneceğini düşünüyorum. Ateşkese, çatışmaların sona ermesine hiçbir devletin itirazı olamaz. İstemeseler de Azerbaycan’ın operasyonunun ve Rusya ile Türkiye arasındaki “stratejik” işbirliğinin bölgede yeni bir denge yarattığını, Ermenistan’ın yenildiğini, Azerbaycan’ın kazandığını, Rusya’nın etkinliğini pekiştirdiğini, Türkiye’nin bu bölgede de oyun kurucu bir güç olduğunu görmek zorundalar.
***
Gerçekten de içimizde yaşadığımız tüm sorunlara, yumuşak gücümüz ve ikna kabiliyetimizdeki tüm erozyona rağmen Türkiye müdahil olduğu hemen her çatışmada, her krizde oyun kurucu ya da oyun bozucu bir güç olduğunu kanıtladı. Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Katar’da, Ege’de, Doğu Akdeniz’de, şimdi de Azerbaycan’da bunu gösterdi. Verdiği askeri ve diplomatik destekle Azerbaycan’ın on yıllarca önce kaybettiği topraklarını geri kazanmasına yardımcı, bölgede yeni bir güç dengesi kurulmasına vesile oldu.
Bunun doğal olarak insani, askeri, diplomatik ve iktisadi bedeli de oldu. Başarı her yerde ve her zaman kolay sağlanmadı. Türkiye bir yerde kazanırken diğer yerlerde kaybetti. Körfez’de Katar’a destek olunca Suudiler ve onların müttefikleriyle karşı karşıya kaldı. Arap isyanlarının bahar olduğu dönemdeki tutumu kış gelince uyum sorunları çıkarttı. Mısır’la, İsrail’le olan ilişkiler gerildi. Amerika Türkiye’yi bölgesel çıkarları açısından tehdit olarak görmeye başladı.
Bana öyle geliyor ki artık kazançlarımızı konsolide etme, dünyanın geri kalanıyla olan sorunlarımızı çözme zamanı geldi. Türkiye eğer isterse kendisini çevresindeki bölgelerin istikrarının anahtar ülkesi olarak tanıtabilir, siyasi, diplomatik ve askeri başarılarını etkiye tahvil edebilir. Biraz değişmemiz, üslup sorunlarımızı çözmemiz, hukukun üstünlüğüne ilişkin kuşkuları gidermemiz, dış politikayı iç politikanın bir unsuru olarak görmekten vazgeçmemiz yeterli. Biliyorum zor fakat imkansız değil. İstenirse, faydasına inanılırsa yaşanabilecek bir değişim.
Ayrıca yine istenirse Azerbaycan-Ermenistan anlaşmasının Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesine, kapalı sınır kapılarının açılmasına katkıda bulunacağı da üçüncü taraflara ima edilebilir. Ocak 2010’da Zürih’te imzalanan protokollerin canlandırılmasının veya iki ülke arasında sorunların çözümünü içeren yeni anlaşmaların imzalanmasının mümkün olabileceğini diplomasi dünyasına lisanı münasiple anlatılabilir. Böylesi bir değişim hemen olmaz ama üçüncü tarafların aklında kalır, bölgenin dinamiklerini ve istikrarını etkiler, Türkiye’yi de pek çok baskıdan korur…