Yeni bir ‘Fetih rüyasına’ mı hazırlanıyoruz?
Geçtiğimiz hafta Rize’de yaptığı konuşmada İsrail’e askeri müdahale uyarısı yapan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sözlerini duyunca, bir anda şanlı tarih masallarımız bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden… Cumhurbaşkanının sözleri aynen şöyle: “Biz nasıl Karabağ’a girdiysek, nasıl Libya’ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız.”
Ve gayrı ihtiyari ‘Şehzade Süleyman Marşı’nın sözlerini mırıldanmaya başladım.
/Şehzade sultan Süleyman hem vezir hem şahımız
geçtiler Rumeli’ye sal ile arttı şanımız
ileri, ileri haydi ileri
alalım düşmandan eski yerleri./
Galiba yeni fetihlere hazırlanıyoruz… Öyle anlaşılıyor ki Cumhur İttifakı şanlı tarihimizi yeniden canlandırmak için yeni bir ruhla yola çıkmaya hazırlanıyorlar…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de İsrail Dışişleri Bakanı’nın Erdoğan’a yönelik hakaret dolu sözlerinin ardından İsrail’e karşı askeri hazırlıkların yapılması için adeta talimat niteliği taşıyan ifadelerde bulundu.
Muhtemelen şu günlerde “Diriliş Ertuğrul” dizisini yeniden izleyen Bahçeli’nin “tez elden atlar eyerlenmeli” tadındaki şu sözleri iktidarımızın yeni bir ‘fetih rüyası’ gördüğüne işaret ediyor: “Elbette her türlü senaryo gündemde olmalı; siyasi, stratejik ve askeri tüm hazırlıklar tahkim edilerek Türkiye’nin hafife alınacak bir ülke olmadığı isabetle teyit edilmelidir.”
Bu arada, Netanyahu’nun katliam ekibinde yer alan dışişleri bakanının, Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanına karşı yaptığı hadsizlik şiddetle kınanmalıdır. Evet, iktidarın politikalarını ve özellikle de dış politikadaki duruşunu en keskin ifadelerle eleştirebiliriz ama İsrail’in Türkiye’ye ilişkin küstah tavrını da bir yere not ederiz.
Kuşkusuz Erdoğan ve Bahçeli’nin diplomatik dil açısından çok da stratejik olmayan bu ezberlenmiş retorikleri, yarın atları eyerleyip Filistin’e gideceğimiz anlamına gelmiyor ama toplumun hamaset duygularını köpürttüğü kesin…
Bu çerçevede Filistin’le ilgili kısa bir not düşmekte de yarar var. Bilindiği gibi Birinci Dünya Savaşı sırasında Filistin ve çevresi Osmanlı idaresindeydi. İngiltere savaşın sonunda, 1918’de bölgeyi işgal etti. Ve Osmanlı, 400 yıl yönettiği Filistin’i Birinci Dünya Savaşı’nın ardından terk etmek zorunda kaldı.
İktidar ortaklarının İsrail’le ilgili yaptıkları açıklamaların arkasında nasıl bir plan var bilemiyoruz ama 21. Yüzyılda ‘Fetih rüyası’ görmenin hiç de hayra alamet bir durum olmadığını çok iyi biliyoruz. Hemen belirtelim, bu açıklamalar kesinlikle Türkiye’yi dünyada zora sokacak bir özellik taşıyor.
Osmanlı’nın bir devamı olarak, tarihimizdeki fetihlerle bir ölçüde elbette övünebiliriz, millet ruhunun canlı tutulması açısından belki faydalı bile olabilir. Ancak ‘şanlı tarih’ hasretini geçmişin güzel hatıraları dışına çıkararak “Atalarımız fetihlerle dünyaya hükmetti, bugün biz de aynı ruhla fetihlere çıkıp dünyaya yeniden nizamat verebiliriz” anlayışına götürürsek, bu sadece bir fantezi olur o kadar…
Açıkçası ben bu açıklamaların, İsrail konusunda ciddi bir hazırlığa işaret ettiği kanaatinde değilim. Daha çok, İsrail’in Gazze’deki soykırımı karşısında yüreği yanan, öfkelenen geniş kitlelerin iktidar etrafındaki motivasyonunu diri tutmaya yönelik bir söylem coşkusu olduğunu düşünüyorum.
Kaldı ki Türkiye dahil, diğer Müslüman ülkelerin hiçbirisinin Netanyahu’nun katliamlarını durdurabilecek ekonomik ve diplomatik bir gücü yok. Ayrıca Ortadoğu’daki Arap ülkesi liderleri, katliamları lanetlemeyi bile göze alamadılar. Hakkını teslim etmek gerekirse Erdoğan, soykırım karşısında sesini en gür şekilde yükselten liderlerden birisidir.
Ancak Erdoğan’ın İsrail’e karşı, son yıllarda bazı ülkelerle ilgili söylediği “Bir gece ansızın gelebiliriz” benzeri bir açıklama yapması, özellikle de “Tıpkı Karabağ’a girdiğimiz gibi…” şeklindeki ifadeleri, Türkiye’yi uluslararası arenada güven kaybına uğratacak bir potansiyel taşıyor.
Unutmayalım Türkiye şu anda derin bir ekonomik kriz yaşıyor ve bu dar boğazdan kurtulmak için Avrupa sermayesine şiddetle ihtiyacı var.
Hal böyleyken “Karabağ’a nasıl girdiysek, Libya’ya nasıl girdiysek” benzeri bir retorik üzerinde sörf yaparak, İsrail’e “bir gece ansızın…” imasında bulunmak, Batı dünyası nezdinde bir ‘güven’ sorunu yaratabilir. Umarız bu hamaset merakı, Mehmet Şimşek’in rasyonel politikalarına darbe vurmaz.