Şiir ve cazla sonbahara serenat…
Her mevsim güzeldir, hele de benim için yaz, mevsimlerin kraliçesidir, kişisel olarak özellikle Ağustos’u her zaman şiirsel bulmuşumdur. Bu yüzden de her yıl Ağustos biterken, içimde her zaman istesem de önleyemediğim hüzün ve bitiş hikayeleri başlar…
Bu durum Sonbaharı sevmiyorum anlamına gelmiyor elbette, tam aksine tabiatın en sarışın mevsimini kalbimin ikiz kardeşi gibi görüyorum. Çünkü sonbahar fani hayatımızın bir mukaddimesi gibidir adeta. Tıpkı büyük şairimiz Yahya Kemal’in ‘Sonbahar’ şiirinde olduğu gibi:
/Fani ömür biter, bir uzun sonbahar olur.
Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarumar olur.
Mevsim boyunca kendini hissettirir veda;
Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ./
Sararan sonbahar yaprakları, bir ölüm rengi midir bilinmez ama Tanpınar’ın ‘Sonbahar’ında güneş ve ölümün rengi danseder adeta… “Durgun havuzları işlesin bırak/Yaprakların güneş ve ölüm rengi/Sen kalbini dinle, ufkuna bak.”
Ve Attila İlhan’ın ‘Sonbahar’ında ise kadınların dudaklarında hep sarışın bir keder vardır. “Kadınlar sonbahar yapraklarını dökmeye başlar/Titrek dudaklarında sarışın bir keder.”
Kuşkusuz sonbaharı sadece şiirlerle değil, sarışın rüzgarlara tutulan anılarımızı kulaklarımıza fısıldayan efsane caz üstatlarının şarkılarıyla da karşılamak gerekiyor.
Bu çerçevede sonbaharda caz denince akla ilk gelecek olan caz standartlarından birisi “Autumn İn New York”tur. Ella Fitzgerald ile Louis Armstrong’un birlikte yaptıkları “Autumn İn New York”, caz tarihindeki en güzel düetlerden birisidir.
“Autumn İn New York”u ister İstanbul’da, ister Londra’da, isterse Paris’te dinleyin hiç farketmez. Eminim, sonbahar mevsimindeki New York’u anlatan bu şarkıyı dinlerken içinizde rüzgar ve sararan yaprakların çılgın dansını hissedeceksiniz, hele de İstanbul’da dinliyorsanız…
Bu konuda müzik eleştirmeni Feridun Ertaşkan’ın Cazkolik’te çıkan “Sonbaharda Autumn in New York dinlenir!” yazısındaki şu tespitin altını çizmek gerekiyor: “Şuna inanıyorum, Autumn in New York New York için yazılmış olsa da İstanbul için de telaffuz edilebilir bir bestedir. Bunu belki bir Parisli de söyler, bir Londralı da, olabilir, onlar için de öyledir, bunun altında yatan neden aslında Autumn in New York`un kent (metropol) duygusuna yaslanan, üstelik bu metropolün sonbahar enerjisi ve rengiyle örtüşen metropol olmasıdır... Autumn in New York avantgartından straight`ine kadar tüm yorumlarda albümün merkezine kendini yerleştiren bir parçadır. Bunu daha albümü rafta elinize aldığınız anda bile cazsever olarak kendi kendinize tanımlarsınız. Gözünüz ilk onu seçer ve albüm hakkında ilk kararınızı vermiş olursunuz.”
Sonbahar denince akla gelebilecek olan en önemli caz standartlarından birisi de Chet Baker-Paul Desmond ikilisinin icra ettiği “Aumn Leaves” parçasıdır. Hayatımızın yeni bir mevsime evrildiği şu günlerde anılarımıza eşlik edecek harika bir yorum…
Joseph Kosma'nın bestelediği Autumn Leaves'i Cannonball Adderley, Stan Getz, Bill Evans, Miles Davis, Nat King Cole gibi büyük cazcılar kendilerine özgü stilleriyle yorumlamışlardır.
Böyle bir yazıda, eğer cazın en büyük isimlerinden John Coltrain ve caz vokalisti Johnny Hartman’ın “Autumn Serenade” şarkısından söz etmemek bir eksiklik olacaktır. Çünkü bu şarkı, sonbahara son bir serenat ve saygı duruşu gibidir. İnanıyorum ki en güzel melodileriyle sonbahar bir daha gelecek ve başka sonbaharlarda da hep aynı şarkı devam edecek…