Liyakat ve hesap verilebilirlik kaybolursa…

Bugün itibariyle şikayet ettiğimiz pek çok problemin temelinde aslında kurumların güvenirliğinin kaybolması ve liyakatin devlet katından tümüyle çekilmesinden kaynaklandığını hepimiz biliyoruz.

Maalesef yeni alaturka sistemle birlikte devlet kurumlarında liyakati esas almak gibi bir hassasiyet kalmadığı gibi hiçbir bürokratın ‘hesap verme’ sorumluluğu da bulunmuyor. Devletin bütün bürokratları biliyorlar ki bir takım hatalı ve yanlış uygulamalar yaptıklarında kendilerine hesap soracak ve onları denetleyecek bir mekanizma yok. Dolayısıyla kafalarına göre takılmakta özgürler…

Son yıllarda ekonomide, dış politikada, eğitimde, tarımda ya da güvenlik konularında toplumu derinden yaralayan öylesine uygulamalara şahit oluyoruz ki yüksek sesle söyleyemesek de “Bu kadar da olmaz ki…” demekten kendimizi alamıyoruz. Ama her şey, her gün daha da can sıkıcı hale gelmeye devam ediyor…

Çünkü “kuvvetler birliği” esasına göre dizayn edilen yeni sistemde iktidarın hesap vermesini sağlayacak, onu denetleyecek bir parlamento ve yargı bulunmuyor. Oysa normal demokratik sistemlerde esas olan “kuvvetler ayrılığı” ve “denge-denetleme” mekanizmalarıdır. Kabul edelim ki bu tür asgari şartların bile yerine getirilmediği sistemlerde, iktidarlar seçim yoluyla iş başına gelmiş olsalar da uygulama aşamasında otokratik anlayışa evrilmeleri kaçınılmazdır.

Nitekim hafta başında kendisiyle yaptığım söyleşide 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de aynen bu duruma dikkat çekerek diyor ki: “Demokrasi dediğimizde, demokrasinin temel özelliğinin, serbest seçimlerin ötesinde kuvvetler ayrılığının sağlandığı denge sistemlerinin bir bütünlük içerisinde olduğu anlaşılır. Bugünkü anayasa yapılırken aslında bütün kuvvetler bir elde nasıl toplanır amacıyla yapıldı ve böyle bir anayasa dizayn edilmiş oldu.”

İşte şimdi Türkiye’nin başına gelen tam da böyle bir şey…

Denetleme mekanizmaları yok edildiği için Merkez Bankası’nın 128 milyar doları bir hiç uğruna yakılmış ama hesap soran da, hesap veren de yok ve bu arka kapı vakası gizemini korumaya devam ediyor.

Yangın söndürme uçaklarımız olmadığı, olanlar da hangarlarda çürümeye terkedildiği için 2021 yılında ormanlarımız kül olmasına rağmen 2022’de de aynı ihmal devam etmiş. Hal böyleyken bir Allah’ın kulu çıkıp kim bu aymazlığın sorumlusu diye sormamış. Çünkü yönetimlerin hesap vermesini sağlayacak denetleyici kurumlar yok edilmiş…

Devlet kurumlarına girişte uygulanan mülakat sistemiyle, sınavlarda yüksek puan alan gençler mağdur ediliyor ama hesap soran da veren de yok.

Ve son olarak 2022-KPSS Lisans sorularının sızdırıldığıyla ilgili iddialar devletteki çürümenin ve yozlaşmanın gizlenemez gerçeğini gözler önüne serdi. Neyse ki muhalefet partileri ve toplumda ayağa kalktı ve sınavı iptal etmek zorunda kaldılar. Böylece liyakatsizliğe de kısa bir ara verilmiş oldu.

Devlet, itibarını ve güvenilirliğini bir kere kaybetmeyegörsün, tıpkı bugün olduğu gibi ülkenin en güvenilir kurumlarında bile dikişler arka arkala atmaya başlar.

Yaşanan bütün bu dramatik örnekleri ve ekonomi tarihimize ‘arka kapı vakası’ olarak geçen 128 milyar doları bir tarafa bırakalım ve en itibarlı kurumlarımızdan birisi olan Merkez Bankası’nın içine düşürüldüğü halin fotoğrafına daha dikkatlice bakalım. Düşünebiliyor musunuz, ekonomik anlamda hiçbir liyakat kriterine sahip olmadığı halde sadece ‘itaat’te kusur etmediği için bu kurumun başında kalmaya devam eden başkan, sanayiciyi fırsatçılıkla, stokçulukla ve dolar stokçuluğuyla itham ediyor, dahası sanayicilerle ilgili elinde belgeler olduğunu söylüyor.

Herhalde şu anda Türkiye’nin yaşadığı derin ekonomik krizi tarif etmek için bundan daha net bir örnek bulunamaz…

Ama hayır, başka öyle örnekler var ki…

Mesela 2013 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, yüklendiği sosyal sorumluluk projeleri vesilesiyle övgüler dizdiği Ahmet Katıksız, geçtiğimiz günlerde memuriyetten çekildiğini duyurdu. Katıksız’ın, liyakatsizliğin adeta fotoğrafını çeken şu ifadeleri kelimenin anlamıyla bir ibret vesikası niteliğinde. "Beni yönetenlerin liyakatsiz bir şekilde atandığı kadroların altında kendimi tüketeceğime dünyanın bambaşka bir coğrafyası olan Belçika'dayım. Buyurun koltuklar sizin!"

Hiç komplekse kapılmadan itiraf edelim, bu yaşadığımız çürümüşlük hali devlette liyakatin, kalitenin buharlaşmasının bir sonucudur. Eğer iktidarlar ‘hesap verilebilirlik’ kriterinden muaf hale gelmişlerse, o toplumda kirlilik ve çürüme kaçınılmazdır.

YORUMLAR (75)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
75 Yorum