Eğer iktidar yeni bir demokrasi atmosferi oluşturamazsa…
31 Mart seçimlerindeki sonuçlar gösterdi ki AK parti iktidarı ekonomiden hukuka, eğitimden dış politikaya kadar her alanda ciddi bir ‘güven’ kaybına uğramış durumda.
Nitekim seçimdeki başarısızlık dolayısıyla alarma geçen AK Parti, bu durumu masaya yatırarak yeniden nasıl ayağa kalkacağını konuşmaya başladı. Ancak şu ana kadar ‘hataları düzeltme’ konusunda ciddi bir adım atılabilmiş değil. Tam aksine seçim hezimetini hazırlayan icraatları tekrarlayan, hatta olumsuzlukları daha da katmerli hale getiren negatif siyasete bütün hızıyla devam ediyor.
Şu anda iktidarın tek hedefi, ekonomide bir çıkış yakalayarak kısmi de olsa toplumda rahatlama sağlayabilmek… Bunun için de bütün umudunu Mehmet Şimşek’in bir mucize yaratabilmesine bağlamış durumda. Rasyonel ekonomik model kuşkusuz uzun vadede pozitif sonuçlar üretebilir. Ama iktidar özellikle son beş yılda öylesine akıl dışı politikalar uyguladı ki bugün Şimşek’in uygulamaya başladığı tedbirlerin en büyük mağduru yine orta ve alt gelir grupları olacak.
Ayrıca bu tedbirler devlet ihaleleriyle beslenen, vergi aflarına mazhar olan imtiyazlı şirketlere hiç uğramayacağı için, rasyonel ekonominin bir ayağı hep eksik kalacaktır.
Ancak ekonomik tedbirler zenginleri de kapsayan adil bir şekilde uygulansa bile (ki ufukta öyle bir şey gözükmüyor) Türkiye’deki mevcut hukuk ve demokrasi azlığı var olduğu sürece, ülkeye ciddi anlamda bir yabancı yatırım gelmesi ve ehven kredi temin edilebilmesi pek mümkün gözükmüyor.
Hele de son günlerde Türkiye’nin görünümünü bozan hukuksuzluklar devam ettiği sürece daha da zor…
Biliyoruz ki sermaye sadece ekonomideki rasyonaliteye değil, aynı zamanda hukuktaki rasyonaliteye de bakarak karar vermektedir.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye öncelikle ‘hukuk devleti’ olma vasfını güçlendirmek durumunda. Bunun için de Avrupa Birliği ile ilişkilerini yeniden canlandırıp zenginleştirmesi şart. Mehmet Şimşek’in geçtiğimiz gürlerde yaptığı şu değerlendirmenin özellikle altını çizmekte yarar var: “Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne sağlam şekilde yeniden bağlamak istiyoruz.”
Evet formül belli… Türkiye’yi öncelikle, tıpkı refah üreten demokratik toplumlarda olduğu gibi insan hakları temeline dayalı, demokrasi kalitesi yüksek bir hukuk devletine kavuşturmak gerekiyor. Bunun da en akılcı yolu, Mehmet Şimşek’in altını çizdiği gibi Türkiye’yi hiç zaman kaybetmeden Avrupa Birliği’ne yeniden bağlamaktan geçiyor.
Ama hemen hatırlatalım sansür yasasından sonra, demokrasiye ve özgürlüklere darbe indirecek olan 9. Yargı Paketi’nde yer alan “etki ajanlığı” maddesi, Türkiye’yi demokratik dünyaya kapatan vahim bir adım olur. Hali hazırda mevcut yasalarda ifade özgürlüğüne yönelik yetirince kısıtlamalar varken yeni yasaklar getirmek, kelimenin tam anlamıyla tüy dikmek olur…
Eğer bu madde yasalaşırsa, DEVA Partisi milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun da açıkça belirttiği gibi;
-Adalet arayışı için AİHM’ye gitmek, ‘etki ajanlığı’ maddesiyle suç sayılabilir.
-‘Ülke kötü yönetiliyor’ diyen herkes, ‘etki ajanlığı’ndan ceza alabilir.
-İsrail’le ticareti eleştirmek, iktidarı eleştirmek, Türkiye’yi kötülemek olarak kabul adilerek cezalandırılabilir.
-Falanca toplum kesimine ayrımcılık yapıldığını söyleyenler ‘örtülü casus’ olarak görülebilir.
-İnsan hakları raporu yayınlayanlar, ‘etki ajanı’ olarak damgalanıp cezalandırılabilirler.
Alın size ‘yumuşama’ ve ‘normalleşme’ hayalleri kuran Türkiye’nin yeni fotoğrafı…
İktidar yol yakınken Türkiye’nin ufkunu kapatacak olan kabus senaryolarından vaz geçmelidir. Dolayısıyla iktidar, yeni kısıtlamalara ve yasaklara kafa yormak yerine, AB’ye yeniden bağlanmanın yollarını aramalıdır.
Artık herkesin kabul etmesi gereken bir gerçek var ki Mehmet Şimşek’in hayata geçirmeye çalıştığı tedbirlerin, toplum yararına sonuçlar üretebilmesi için hukukta rasyonalleşmeye ve demokratik bir atmosfere şiddetle ihtiyaç var.
Bu çerçevede, AK Parti’de hala makuliyeti temsil eden Efkan Ala ve Numan Kurtulmuş gibi isimlerin, Mehmet Şimşek’in Avrupa Birliği konusundaki çıkışını zenginleştirecek değerlendirmeler yapmalarında sayısız faydalar bulunmaktadır.
Unutmayalım bu tür değerlendirmeler hem demokratik bir atmosfer oluşturacak hem de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “yumuşama” söylemlerine katkı sağlayacaktır.