Bu çürümenin utancını bir gün dindarlar da hisseder mi?
Ekonomiden hukuka, dış politikadan eğitime kadar pek çok alanda yaşadığımız sıkıntıları, çaresizlikleri tarif ederken ister istemez ülkeyi yöneten siyasal iktidarı da tarif etmek zorundayız.
Kuşkusuz iktidarı tarif eden her cümle ya da eleştirel yaklaşım, hiçbir zaman iktidar erkini mutlu etmeyecek, hatta öfkelendirecektir. Kabul etmesi zor olsa da ülkedeki olumlu ya da olumsuz bütün gelişmeler iktidarın hanesine yazılmak durumundadır, çünkü iktidar sorumluluk makamıdır.
Ancak bugün iktidar makamında bulunanlar, maalesef ülkede yaşanan hiçbir şey konusunda en küçük bir sorumluluk duygusu hissetmiyorlar. Ülkedeki yönetim “Tek ses Cumuhuriyeti”ne dönüştüğü için herhangi bir yolsuzluk ve rüşvet iddiası konusunda parlamento Cumhurbaşkanı’ndan izin, hukuksa işaret bekliyor. İktidar medyası ise zaten emir kulu olduğu için talimata bile ihtiyaç duymadan her türlü usulsüzlüğü gizleme hizmetine hazır ve nazır…
Mesela şu günlerde Türkiye, suç örgütü lideri olarak aranan Sedat Peker’in vahim yolsuzluk iddialarıyla sarsılıyor. Devlet kurumlarında ve siyasette görev yapan bazı üst düzey isimlerin büyük bir rüşvet ağıyla ilişkilendirildiği bu belgeli ifşaatlar öylesine bir siyasal çürümeye ve yozlaşmaya işaret ediyor ki hiçbir demokratik ülkede iktidarlar bu duruma sessiz kalamazlar.
Ama bizim ülkemizde işler böyle yürümüyor… Rüşvet iddialarıyla ilgili muhalefet savcılıklara suç duyurularında bulunuyor, rüşvet istenenler itiraflarda bulunuyor, siyasetçi-bürokrat evliliğinin bozulmasıyla dudak uçuklatan servetler ortalığa saçılıyor ama ne iktidardan, ne de yargıdan tek ses çıkmıyor.
Hiçbir iktidar, kendi döneminde kirliliklerin böylesine ortalığa saçılmasından elbette mutlu olmayacaktır. Dolayısıyla AK Parti iktidarı da kurumları ve toplumu çürüten iddialar karşısında eylemsizliğin siyaseten yanlış olduğunu ve bunun faturasının ağır olacağını bilse bile suskun kalmayı tercih etmiş olabilir. Ancak yargının adım atmamak gibi bir lüksü olamaz. Ama ne yazık ki hukuk sistemimiz son dönemde siyasi iradenin tavrına göre hareket eder hale geldiği için Türkiye hukukun üstünlüğü endeksinde üçüncü sınıf ülkeler liginde hızla daha da gerilere doğru gitmeye devam ediyor.
Galiba Türkiye hukukta, özgürlüklerde, fukaralıkta düştüğü bu utanç liginden kolay kolay kurtulamayacak.
Eğer bir ülkede yolsuzluk ve rüşvet çarkı ile ilgili iddialar böylesine ayyuka çıkmışken iktidar ve yargı ortalarda gözükmüyorsa orada ‘hukuk devleti’nden söz etmek abesle iştigaldir.
Ülkenin İçişleri Bakanı devletin televizyonunda “Suç örgütü liderinden ayda 10 bin dolar maaş alan siyasetçi var” ifşaatının üzerinden yıllar geçmesine rağmen savcılar duymamazlıktan geliyorsa, o ülkede yeni yolsuzluk ve rüşvet iddialarının sıradanlaşması kaçınılmazdır.
Memlekette bunca çürüme ve yozlaşma ayyuka çıkmışken, eğer iktidar bu konuda somut adımlar atmak yerine, şarkıcı-türkücü üzerinden algı oluşturma derdine düşmüşse o ülkede esas itibariyle vicdanlar çürümüş demektir…
Evet dramatik bir tablo ile karşı karşıyayız ama esas acı olan, vicdanlarımızı yaralayan bu yolsuzluk ve rüşvet iddialarının dindar-muhafazakar kimliği ön planda olan AK Parti iktidarında yaşanıyor olmasıdır.
Şimdi esas mesele şu; dindar-muhafazakar kesimlerin vicdanı bu kirlilikten ne kadar rahatsızdır ya da gerçekten rahatsız mıdır?
Maalesef şu ana kadar ortaya çıkan manzara, dindar kesimler adına hiç de umut verici bir durum arzetmiyor. Dini sadece itikat ve ibadete indirgeyen dindarlar ne yazık ki dinin aslı olan ‘adalet’ ve ‘merhamet’i duygu dünyalarında iptal ederek kelimenin tam anlamıyla görsel bir dindarlık anlayışı sergiliyorlar.
Evet günümüzün dindarları adaletsizliklerden, hukuksuzluklardan, yolsuzluklardan, rüşvetten çok da rahatsız olmuyorlar. Ahlaki çürüme ve yozlaşma da onları pek fazla ilgilendirmiyor. Yolsuzluk ve rüşvet çarkına gözlerini kapamanın günahını namaz ve oruçlarıyla telafi edebileceklerine inanıyorlar. Yani bir bakıma Allah’la gizli bir pazarlık yapıyorlar…
Belki bir gün, bu kadar kirliliğe tahammül edemeyen dindarlar çıkar ve “Yeter dindarlar da, din de bu eziyeti hak etmiyor” diyerek hakkaniyetli bir duruş sergileyebilirler.