Bu cinayet siyasete kurban edilirse fatura AK Parti’ye kesilir
2022 yılında Ankara’nın göbeğinde katledilen Ülkü Ocakları eski başkanı Sinan Ateş’in davası önceki gün başladı. İddianamesi bir yıl dört ay gecikmeyle hazırlandı ve o günden bu yana olup bitenlere bakıldığında, dava üzerinde ‘siyasi müdahale’ şüphesini arttıran çok sayıda işaret var.
Düşünün ki dosyaya bakan savcılar dört kez değiştirilmiş, soruşturmayı yürüten polisler değiştirilmiş.
Dahası, cinayetin önemli şüphelilerinden Tolgahan Demirbaş’ı, dönemin MHP Mersin milletvekili Olcay Kılavuz’un evindeyken gözaltına alınması talimatını veren, Ankara Emniyet müdür Yardımcısı Arzum Nazman “terfi gerekçesiyle” görevden alınmış bulunuyor. Şu anda görülmekte olan davada, Tolgahan Demirbaş’ın yakalandığı evin kime ait olduğu bilindiği halde adı bile geçmiyor.
Cinayetle ile ilgili pek çok siyasi soru ortada dururken, davanın seyrinin sadece bir ‘torbacı’ üzerinden yürümesi toplumsal vicdanı fevkalade yaralayıcı bir durum. Herkesin gözü önünde cereyan eden böyle bir davanın ‘olağan’ bir hukuki süreç olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değil.
Nitekim duruşmaya verilen aranın ardından sosyal medya hesabından açıklamalarda bulunan Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş’in şu açıklamaları oldukça düşündürücü: “Günlerdir MHP MYK üyeleri, Ülkü Ocakları yöneticileri, kiralık kalemler ve trol hesaplar tarafından ortaya sürülen ve dosyadaki delillerle uyuşmayan iddialar ve bugün de duruşma salonunda tutuklular tarafından bu iddialarla bire bir örtüşen ifadelerle topyekûn sergilenen kumpas tiyatrosu… Anlaşılan o ki bu siyasi cinayetin kökleri düşündüğümüzden daha derinde.”
Öyle bir dava süreci yürüyor ki mahkemede ifade verenlerin hemen hepsi, adeta kurgulanmış bir senaryo çerçevesinde bu davanın MHP ile uzaktan yakından bir ilgisinin bulunmadığını söylemeye özen gösteriyorlar. Öyle ki cinayetin sanığı torbacı bile nedense MHP’yi koruma ihtiyacı hissediyor…
Doğal olarak insanların zihninde, bu davanın hukuki bir zeminde ilerlemediği konusundaki endişeler daha da derinleşiyor.
Nitekim davayı bizzat mahkemede takip eden CHP lideri Özgür Özel de çok net ifadelerle cinayeti azmettirenlerin, katkı verenlerin, yardım ve yataklık edenlerin, getirenlerin ve götürenlerin belli olduğunun altını çiziyor. Özel’in, davanın seyrine ilişkin değerlendirmesi aynen şöyle: “Ettiği telefonları hatırlamayan, aldığı talimatları hatırlamayan, verilen konumlar hatırlamayan, görüştüğü kişileri hatırlamayan ama birilerinin bağlantısını ortadan kaldırmak için yeni şeyler hatırlayan bir tetikçi ve bir azmettirici gördük. Esas azmettiricilerle bağı ortadan kaldırmak için üst düzey bir çaba gördük. Ama bunu herkes görüyor, herkesin gözünün önünde gerçekleşiyor.”
Şu ana kadar ortaya çıkan fotoğrafa bakarak söylemek gerekirse, Sinan Ateş’in katledilmesiyle ilgili bu davanın, belli çevrelerin uzağında tutulmasına büyük bir özen gösteriliyor. Sanki bir torbacının canı sıkılmış ve gidip Sinan Ateş’i katletmiş… Kısacası denmek isteniyor ki “Bu kriminal bir vakadır, boş yere arkasında derin bağlantılar aramayın…”
Bu dava kimleri rahatsız ediyor bilemem ama son derece karışık ilişkiler ağı içinde cereyan eden bir cinayeti “adi vaka” olarak göstermeye çalışmak aklımız alay etmektir.
Ve herkes bilmeli ki “gerçeklerin ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır”, dolayısıyla bu cinayetin arkasındaki gerçekler bir gün mutlaka ortaya çıkacaktır.
Eğer dava bu minval üzere ilerler ve suya sabuna dokunmayan bir sonuç ortaya çıkarsa, yani cinayet ‘faili meçhul’ defterine yazılarak üzeri örtülürse, bunun özellikle AK Parti açısından ciddi siyasi sonuçları olacaktır. Adalete olan güvenin zaten dip yaptığı bir ortamda, buna bir de neredeyse herkesin her şeyi bildiği Sinan Ateş davası da vicdanları yaralayan bir sonla biterse, kimsenin şüphesi olmasın ki bunun faturası AK Parti iktidarına kesilir…
Çünkü bu cinayetle ilgili öylesine ciddi iddialar var ki bu saatten sonra kimse, bunun kriminal vaka olduğuna asla inanmayacaktır. Ayrıca atılacak her yanlış adım, cinayetle ilgili toplumsal duyarlığı daha da arttıracak ve AK Parti ile toplum arasında derin kırılmalar yaratacaktır.
Umarız yargı, bir takım siyasi rüzgarların tesiri altında kalmadan adaletin tecellisini hızlı bir şekilde sağlar ve hepimize “Ankara’da hakimler var” deme fırsatı sunar.