Akşam güneşinin terasında mutlaka Vivaldi…
Müziğin insan hayatında vazgeçilmez bir yeri olduğunu söylesek herhalde yanlış bir şey söylemiş olmayız. Müziğe karşı mesafeli duran insanlar dahil, hayatlarının belli bir bölümünde müzikle tanışmış olmaları mümkündür. Dini gerekçelerle müziğe karşı olanlar bile hayatlarında mutlaka bir bukle ilahi dinleyip ruh dünyalarını zenginleştirmişlerdir.
Kalbimize eşlik eden bazen bir ilahidir, bazen Klasik Türk musikisidir, bazen klasik Batı müziğidir, bazen Rock’tır, bazen de cazdır. Ama her müziğin bir dinleme zamanı, her kalbin de bir şarkı mevsimi vardır.
Her ne kadar AK Parti, geçmiş siyasi tarihimizdeki yasakçı akrabaları gibi hangi müziklerin yararlı, hangi müziklerin memleketin bekası için tehlikeli ya da inancımıza zarar vereceğini düşünerek şarkılarımıza müdahale etmeyi bir hak olarak görse de biz her mevsim kalbimizin şarkılarını söylemeye devam edeceğiz.
İşte ben de aynen öyle yapıyorum ve bu sonbaharda İstanbul’dan uzakta kızıla çalan akşam güneşinin terasında, altın sarısı yaprakların dansını Vivaldi’nin “Dört Mevsim” konçertosu ile seyrediyorum.
Tabiatın bütün seslerini, renklerini ve insan karakterlerini adeta bir mevsim ruhuyla betimleyen bu dört keman konçertosu, Barok dönemin en abartılı ve tutkulu bestelerindendir.
Peki kim bu Antonio Vivaldi?
Sevgilisi uğruna ülkesini terk edecek kadar aşka ram olmuş, ölürken beş parası olmadığı için kimsesizler mezarlığına gömülen büyük bir dahi… Mükemmel keman çalan ve adı her mevsimle birlikte anılan büyük sanatçı Antonio Vivaldi.
Adeta dantel gibi işlenmiş 45 opera, 75 sonat, 23 senfoni, 454 konçerto, 554 çalgı ve 40 kutsal müzik eseri üretmiştir. Ölümsüz eseri “Dört Mevsim” konçertoları ile dünyanın bütün coğrafyalarında yaz ve kış, ilkbahar ve sonbahar onun adıyla çağrılmıştır.
O, İtalyan Barok stilini zirveye taşıyan besteciler arasındaki en yaratıcı isimlerden birisidir. Eserleri
17. yüzyıl İtalyan opera ve konçerto formatlarının mükemmelliğini yansıtır. Dahası bu konçerto, müzik tarihinin en radikal eserlerinden birisidir ve adeta bir kültürel dönüm noktasıdır. Kuşkusuz bir isyana yol açmamıştır ama 1725’te ilk yayınlandığında dinleyicileri adeta şoke etmiştir.
Vivaldi bu konçertosuyla, bir bestecinin orkestral bir eserde insan etkileşimlerini veya ruh hallerini kelimelere başvurmadan nasıl tanımlanabileceğini göstermiştir.
Aslında bir bakıma Vivaldi, betimleyici müziğin ciddiye alınacak kadar sofistike, karmaşık ve virtüöz olabileceğini kanıtlamaya çalışmıştır. Bu çerçevede Dört Mevsim’in ardındaki yapısal düşünce de her bir hareketin toplamda belli bir ruh halini oluşturmayı hedefliyordu. Dolayısıyla konçertoyu oluşturan hikayenin ayrıntılarında havlayan köpekler, sarhoş dansçılar, vızıldayan böcekler gibi betimlemeler yer alır.
Her bölümde bir zarafet ve özgünlük sunan Vivaldi, konçertonun ‘Kış’ bölümünde ikinci keman ve viyolalarda alçalan oktavları kullanarak buz üzerinde kayan bir adamı tasvir edişini dinlerken bir ‘ocak başı sıcaklığı’nı, kemanlarda da dışarıda yağan buzlu yağmuru hissedersiniz.
Vivaldi muhtemelen gezegendeki en iyi kemancı olduğuna inanıyordu ve bu yüzden de düzinelerce keman konçertosu yazmıştı. Ama sürekli daha fazlasını keşfetmek için hep bir arayış içindeydi. Belirli manzaralar ve sahnelerden hareketle, dünyanın mevsim döngüsünü, müzikte insan davranışının özelliklerini de aktaracak betimlemelere kafayı takmıştı.
Vivaldi, betimleyici müziğin ciddiye alınacak kadar sofistike, karmaşık ve virtüöz olabileceğini ve aynı zamanda konçertonun amacını ilerletebileceğini kanıtlamaya kararlıydı. Orkestra rengi ve melodisi konusundaki eşsiz yeteneğiyle, eğer biri yapabilirse, bunu Vivaldi de yapabilirdi.
Sonbaharı, Vivaldi’nin “Güz” konçertosunda hasadı kutlayan köylülerin şarkı ve danslarıyla uğurluyoruz. Birçok kişiyi en tatlı uykularından yeni mevsimlere davet eden sersemletici mevsim sonbahar…