Keşke herkesin bir hikâyesi olsa
Bayram, o bayram ola” demişler ya, bir dost da tutturmuş bayramda bir hikâye yazmaya…
İçinde on sekiz yıl iktidarı, bir o kadar evveliyatı, otuz küsur yıl da dizisinden hazza geldikleri Abdülhamid döneminin de bulunduğu yüz elli yıllık modernleşme hikâyemizi beğenmemiş; bu bayram diğerlerinden biraz farklı olsun diye yeni bir hikâye yazalım buyurmuş…
Üniversiteye giriş sınavında %24 başarı oranı olması,
Üniversiteyi bitirdiği halde milyonlarca gencin en basit matematik hesabını yapamaması,
Dünyadaki ilk 500 üniversite arasına tek bir üniversitemizin bile girememesi,
Dış borç faiz miktarını bile ödeyemez bir ekonomiye sahip olunması,
Dünya ekonomisinden aldığımız payın yıldan yıla aşağılara çekilmesi(18 yıl önce bu pay %1,13 iken şimdi %0,84),
Nüfusun yüzde onu refah ve saadet içinde yüzerken yüzde doksanı açlık sınırında olduğu halde o yüzde onun istikbalini düşünmesi,
Eskiden bir asgari ücretle 14 çeyrek altın alabildiği halde, şimdi 4 çeyrek altın bile alınamaması elbette kendi hikâyemizi yazamayacağımız anlamına gelmez.
Ayasofya’yı Danıştay kararına dayanarak açmamız, hukuka ne kadar riayet ettiğimizin göstergesi olsa da, insan hak ve hürriyetleri konusunda çağın dışında kalmaklığımız da kendi modernleşme hikâyemizi yazamayacağımız anlamına gelmez.
Sözcü’nün saz çalması, belki bize yeni bir hikâye kazandırsa da tarih bizi her zaman paçamızdan yakalar.
Bir zamanlar ‘muhterem hoca efendi hazretleri’ hitabı edemeden hikâye yazamayacağımızı düşünenlerin bugünlerde yepyeni bir hikâye yazmaya kalkmaları da modernleşme hamlemizin önünde bir engel değildir elbette.
Amerikan hamiliğinde Dünya diyalog merkezi müdürlüğünden bize ait yepyeni bir hikâye yazarlığına evrilebilmenin bence birinci ‘koşul’u ve ‘koşut’u paralel yapılanmalardan vazgeçerek derin bir vicdan muhasebesi - olmadı – çağdaş bir özeleştiri yaparak bu toprakların tevazu ve hoşgörü ikliminden nasibini almaktan geçebileceğini idrak etmektir. Böyle bir idrak sayesindedir ki; kişi, haddini aşmaz, mâziye karşı kadirşinas olur, hangi mezhep meşrep ve gelenekten gelirse gelsin bu ülke için taş üstüne taş koymuşlara duacı olur.
Bu idrak sayesindedir ki; kişi, son 18 yıl içinde 3 trilyon 280 milyar ithalat yaparak 1 trilyon 79 milyar Amerikan doları dış ticaret açığı meydana getirmez. 700 milyar dolar dış borcun faizini bile nasıl ödeyeceğini hesap etmeden dümbelek çalmaya kalkmaz.
Keşke herkesin bir hikâyesi olsa…
Meselâ, 15 Temmuz darbesi sonrası milletinden ve Yaradanından özür dilemesini bilen her kişi, “ben bu topraklara ihanet ettim. Ümmetime de… 14 asırdan beri İslâm âleminde hiç görülmemiş böylesi bir ihanet şebekesine bile isteye parsel parsel göz yumduğum, hatta onun atamasıyla diyalog saplantısını din sandığım, “sen ve ben gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız” derken aklımda ve fikrimde Sakarya olmadığı halde Sakarya sevdalılarını peşime taktığım için “çekildik izzet-i ikbal için bâb-ı hükümetten” diyebilseydi eğer; çok iyi bir hikâye yazmış olacaktı.
TRT’ye ve benzeri devlet kurumlarına sınavsız olarak paralel yapı elemanlarını sokarken, baş başa listeler hazırlarken başka memleket evlatlarının haklarını nasıl yediklerini hiç hesap etmeyenlerin orijinal bir hikâye yazabilmeleri mümkün mü?
Keşke herkesin bir hikâyesi olsa?
‘Dostlar’ alışverişte görsün kabilinden sözde muhalefet yaptıklarını zannedenlerin de bir hikâyesi olsa keşke…
Cumhurbaşkanlığı hükümet etme-zorlama sisteminin daha şimdiden memleketin istikbalini nasıl bir karanlığa itelediğini görmeden güye parlamenter sistemi savundukları halde ‘ne olur ne olmaz’ diyerek aday çıkarma telaşıyla bütün ilkelerinden vazgeçmeye kalkışanların yazdıkları hikâyeyi kim okur?
Velhasıl iktidarı ve muhalefetiyle bu ülkenin daha birkaç on yıl kendi hikâyesini yazabilmesi mümkün görülmüyor.
Ama bugün bayram ve sözü ümide bağlamak gerek.
Şu dünyada her cefâyı veren Allah, alan Allah
Cefâlarda her murâdı bilen Allah, veren Allah
Çektirdiyse ders için bize cefâkâr saadetten
Alır nice dersler insan, îtibâr öğreten Allah
Meraklanma her cefânın vardır elbet bir sefâsı
Sefâlarda, saltanatta fukara eyleyen Allah
Emanet, liyâkâtın gitmeli elbet ardı sıra
Kıyameti müstehâka an be an bildiren Allah
Nasıl îman etmez insan o sırattan ince aşka
Günah var sevap içinde kalpte riyâ sezen Allah
Sevenler dizilse toyda, sevgi nefret bir hizâda
Güzel çirkin aynı safta, yanan gönlü gören Allah
Bu bayramda hiç değilse dini kinden ayrı tut dost
Yalandan hikâyeler yazanı rüsvâ eden Allah
v _ _ v / _ v _ v / v v _ _ / v v _ _