Düğmeye basıldı da kırmızı kabloyu kim keser?
İran’ın Ortadoğu eş-başkanı ve vekâlet savaşlarının en zirvedeki mihveri Süleymani, ABD’nin geceyarısı operasyonu ile öldürüldü. Aynı saldırıda Haşdi Şafi’nin ikinci adamı el Mühendis de hayatını kaybetti.
ABD’nin düzenlediği saldırı sonrasında dünya sarsıldı. Zira suikastın en zirvedeki isimlere yapılması Pentagon ve Amerikan istihbaratları arasında yeni bir tartışma başlattı. Saldırının Trump’ın emriyle yapıldığı bizzat Amerikan haber kaynakları tarafından dünyaya servis edildi. Bu, ABD içindeki güç dengelerinin arasında bir hesaplaşmanın da ayyuka çıkacağının işareti olsa gerek.
Bütün gözler İran’a nasıl bir misilleme yapacağı üzerine merakla çevrilmişken ABD içindeki yeni Ortadoğu kurgusunun ne idüğüne dair ciddî bir yorum henüz okumadık.
İran elbette Zülfikar nişanını alan Süleymani’nin öldürülmesine büyük bir misilleme yapacak. Bu nişan öyle herkese verilmiyor. Süleymani demek İran’ın derin devlet yapısının en kilit ismi demek. Fakat bu misillemenin yeri ve zamanı konusunda elbette İran’ın derin devleti uzun planlar yapacaktır. Süleymani ile “ben onun askeriyim” diyen en yakın silah arkadaşı el Mühendis’in bir operasyon hazırlığı içindeyken Bağdat’taki toplantı yaptıkları yerde ortadan kaldırılması, Amerika Birleşik Devletleri içindeki Ortadoğu şeflerinden bir kısmına inisiyatiflerini artırıcı bir katkı sunmuştur. Ancak Şia’nın eylemsel trafiğinin Ortadoğu’da kilit maşalardan biri olduğu dikkate alınırsa uzun vadede Yahudi-İngiliz aklının stratejisine pek uymayan bir girişim oldu bu…
Yahudi – İngiliz medeniyeti can çekişiyor. Fakat bu çöküş, dünyanın diğer taraflarında daha büyük sancılara, acılara sebep oluyor.
İslam âlemi de bu Yahudi-İngiliz aklının ürettiği ‘entropi’den bir türlü kendini kurtaramıyor. Enerjisini hep kendi içinde tüketen, birbirine karşı kullanan bir yönetişim var maalesef bütün İslâm coğrafyasında.
Şia’nın yükselişi Sünni âlemi korkutuyor. Sünni blok ise üç cepheden küresel güçlerin kontrolünde zaten…
Yeni bir dünya savaşının bazı kilit mıntakalarda yeni bir savaş strateji, silah, bilgi ve para yönetişimi sarmalında eylem planları ile birlikte insanlığı ilk kez karşılaşılacak kaoslara itelemesi kaçınılmaz gözüküyor.
Bu savaş öncekilere benzemeyecek gibi…
Bir kısmı Kanal İstanbul etrafında, bir kısmı Doğu Akdeniz’de, bir kısmı Libya’dan İran’a kadar genellikle İslam coğrafyasında daha önce hiç karşılaşılmadık teknik ve yöntemle vuku bulacak olan bu yeni savaş stratejilerinin arkasındaki fikir bence ma’lûm.
Kerkük, Musul, Süleymaniye ve Erbil’de birçok Amerikan üssü bulunuyor.
ABD Başkanı geçtiğimiz yıl ABD’nin Irak’tan çekileceğini açıkladı. Fakat göstergeler ve sebep netice silsilesi bunun o kadar da kolay olmadığını ortaya koydu. Amerikan güçleri çekilir gibi yaparken çok daha etkili güçlerle Irak ve Suriye’de hatta bütün Ortadoğu’da kendisine duyulan toplumsal tepkilerini de maniple edecek biçimde bölgeye ağırlığını koymaya çalışıyor.
Süleymani’nin ortadan kaldırılması, Irak’taki Sünni bloğun onayını aldığı gibi handiyse bütün Sünni coğrafyalarda içten içe bir sevince yol açmış gibi. Nefret ve korku potansiyeli zaten kadimden gelen bir birikime sahip bu coğrafyada hemen bütün siyasi ve kültürel grupların, barış ve bir-arada yaşama sanatının asrın idrakine söyletilememesi yüzünden yeni kan dökücülüklere, yeni çatışma bloklarına yol açacak bir provokasyona gark olmaları içten bile değil.
Bütün bu hercümerç içinde Türkiye’nin bin yıllık terkibinin ve Türkiye’nin çağdaş aklının hem kendisini hem de komşularını, bir anlamda da bütün İslam coğrafyasını yaşanacak entropiden kurtarmasının yolu yangına benzinle gitmek değildir.
Türkiye’nin normalleşmesi işte bütün Ortadoğu’nun normalleşmesi ve dünyanın kendine çeki düzen vermesi açısından da önemlidir.
Normalleşmenin yolu da unuttuklarımızı hatırlamaktan geçiyor.
Unuttuklarımız neler: Ortadoğu Su Barışı.
Su ve Toprak Kaynaklarının Muhafazası ve Geliştirilmesi
Ortadoğu Birliğinin inşası…
Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu yeni barış ve ekonomik-kültürel işbirliği imkan ve kabiliyetlerinin hayata geçirilmesi…
Daha fazla demokrasi ve daha fazla Meclis…
Zira kapalı kapılar arkasındaki her tek kişilik senaryo, Yahudi – İngiliz aklının geliştirmeğe çalışacağı provokasyonlara alet olmamızdan başka bir işe yaramıyor.
Güvenlik stratejilerini yeniden geliştirmek ve tehdit algılarını yeniden tanımlamak zamanıdır.