Dua
Salât’ın bir anlamı da dua demek. Namaz ki, Rasûlullah Efendimiz (s.a.)in ifadeleriyle “dinin direğidir”, o bir dua manzûmesidir. Kıyamı, kıraati, rükuu, secdesi ile tam ve kâmil bir dua... Fiilî bir dua. Dua ibadettir, buyuruyor Rasûlullah... Dua ibadetin özüdür, iliğidir buyuruyor... Buradan her ibadetin damarlarında dua yönelişinin bulunduğunu anlıyoruz. “Hac Arafattır” ve Arafat, “vakfe”de Rabbe yönelişten ibarettir. Oruç’la, zekâtla mü’min, malıyla canıyla Rabbe yönelir, “İnna lillah-Ben Allah’a aitim-Varlığım O’nundur”, der, ve rahmet sağar Rabbin yüce katından...
Duanın en kabul olunanı, secdede yapılanıdır...
Rasûlullah’ın en suzişli duaları secdelere rastlar...
Bedir’de bir secde duası vardır Allah Rasûlünün, unutulmaz.
Secde, mü’minin Rabbine en yakın olduğu yerdir... Alnınız O’nun için topraktadır ve yüreğiniz, O’nun rahmetine bağlanmıştır.
Duasız mü’min düşünülebilir mi?
“Duanız olmasa Rabbim sizi ne yapsın?” buyuruyorsa Dua’nın yöneldiği Halik-ı zülcelâl, insanı yaratan kudret, varlığın sığınağı, duasız mü’min olmaz... O, kendini besleyen damarları kopmuş bir varlıktır, ruhunun hayat kaynağı kurumuştur onun... Hani, insanın şah damarının koparılması gibi bir şey duadan uzaklık olmak...
Dua, varolduğumuz her ânın olmazsa olmaz zarureti...
Neden?
Çünkü dua, insanla Rabbi aarasındaki iletişim kanalı...
Bir kapı var orda, biliyorsunuz her an açık, ona yönelmiyorsunuz... Bu olacak iş değil... Ona yöneliyorsunuz ya da, şöyle sıkıştığınız, başınız dara düştüğü, okyanusta geminiz dalgalarla boğuştuğu, gökte uçağınız türbülans içinde kıvrandığı zaman... Darda... Yüreğiniz mengeneye sokulduğunda...
O zaman da dua lâzım ama, gözün nurunda Rabbin lütfunu unutmamak kaydıyla... Bir çocuğun gülümsemesinde O’nun şefkatini ihmal etmemek şartıyla... Yani, eğer farz kılsaydı Rabbimiz, her nefesimizin bir dua gerektirdiğini, sadaka vermek gerekseydi, her eklem için bir sadaka zarureti olduğunu unutmamak kaydıyla... Oysa ne de az beraberiz Rabbimizle... Ne de zor zamanlarda çalıyoruz rahmet kapılarını...
Oysa insanla Rabbi arasındaki iletişim kanalları hep açık kalsın diye bir kalbî terbiyeye ihtiyacımız var.
“Anne seccaden gelsin /Bize dua et e mi?” diyor merhum Üstad Necip Fazıl... “Dua dua eller karıncalanmış” diyor
Dua bizim yüreğimizi yasladığımız dayanak... İçinden geçince ferahladığımız sığınak...
Dua bir ilahi bağış insana...
Hamdolsun ki, dillerimiz dua edebiliyor, gönlümüz dua kıvamı yaşayabiliyor.
Dua ikliminde dolaşmalı mü’min...
Rabbimizin Kur’an’la öğrettiği yakarışlarda, Rasûlullah’ın dualarında kendini bulmalı sık sık. Kâbe’nin eteklerine yapışır gibi, Mültezem’de sarılır gibi rahmet-i Rahmân’a...
“Duanız olmasa Rabbim sizi ne yapsın?” âyetini okumalı sık sık ve kalbimizi yoklamalı... “Şu anda içimde bir dua ışıldaması var mı?” diye... Onun anlamı, “Şu an Rabbim’le beraber miyim?” demek çünkü...
Dualarınızdan unutmayın mazlûmları...
Dualarınızdan unutmayın hastaları, zayıfları, açları... Ümmet-i Muhammedi duadan unutmayın.