Tanrının varlığını kanıtlama ihtiyacı kaçınılmaz mıdır?
Bu hafta Tanrının varlığı hakkındaki önermeler dizimizin son bölümüne geldik. Bugün büyük mantıkçı Kurt Gödel’in Tanrının varlığına ilişkin kanıtlamasını anlatacağım ama ona gelmezden önce biraz başa dönmeliyim.
Bu yazılarda daha önce sözünü ettim, hristiyan alemi açısından Tanrının varlığını ontolojik mantıkla kanıtlamaya çalışan ilk isim, 11. yüzyılda yaşamış bir rahip olan Canterbury’lü Anselm.
Onun önermesi kabaca şuydu: Var olmak iki türlü olabilir; bizim hayalimizde ve fiziki dünyada. Bir şey eğer her iki tarafta da var olabiliyorsa daha iyidir. Tanrının varlığını hayal edebiliyorum. Benim için tanrı hayal edilebilecek en büyük ve en mükemmel şey. Öyleyse Tanrı gerçek olmalı; çünkü benim hayal edebildiğim en büyük ve mükemmel şeyden daha iyisi ancak gerçekten de var olan bir şeydir.
Kısacası Anselm aslında şunu söylüyordu: Ben varolduğunu düşünüyorsam, Tanrı vardır.
Bu önerme tarih boyunca çok eleştirildi. Gelen en temel ve basit eleştiri, aynı önermenin her şey için kullanılabileceği yönündeydi, çok haksız da değildi.
Burada aradaki bütün önemli adımları yazdım; pek çok felsefeci Anselm’in önermesini düzeltmeye, onun daha iyisini, daha tutarlısını, daha kanıt olanını yazmaya çalıştı.
Bu çalışan insanların hepsi de, dünya düşünce tarihinin ve bilim tarihinin son derece önemli isimleriydi. Ama hiçbiri henüz herkesi susturup oturtacak bir ontolojik kanıtla ortaya çıkmadı.
İşte bu bin yılı aşan uzun zincirin son halkası, 20. yüzyılın büyün mantıkçısı Kurt Gödel’in yazdıklarıydı. Burada bilgi vereyim: Gödel, kendi yaşamı boyunca teoremini hiç yayınlamadı, çok az sayıda arkadaşıyla paylaştı. Bu teorem, o öldükten sonra onun belgeleri arasından çıktı ve 1987 yılında yayınlandı. O günden beri de çok canlı bir tartışmanın konusu.
Gödel’in teoremini ve onun arka planını hakkını vererek anlatmak gerçekten bu köşenin sınırlarını aşar; hele bunu herkesin anlayacağı şekilde yazabilmek, iyice geniş ve uzun bir yer gerektirir. O yüzden buna izninizle hiç girişmeyeceğim, aranızda İngilizce bilenler şuraya koyduğum linkteki videoyu izleyerek Gödel’in teoremi hakkında çok kapsamlı bilgiye sahip olabilirler.
Gödel’i belki gelmiş geçmiş en önemli ve büyük mantıkçı yapan şey, onun meşhur ‘tamamlanamazlık’ veya ‘eksiklik’ teoremi. Gödel, bu teoreminde, aritmetiğin kendi dili içinde tutarlı olup olmadığının gösterilemeyeceğini, matematikte her zaman doğru olduğu ‘hissedilen’ ama kanıtlanamayacak önermeler bulunacağını göstermişti. Yani bu anlamda matematik ya kendi içinde bir ölçüde tutarsız olmayı kabul edecekti veya tutarlı olmayı seçerse de eksik kalacaktı. Matematiğin bazı alanları kaçınılmaz biçimde ‘matematiksel kesinlik’ denen şeyden yoksun olacak, bazı problemler sonsuza kadar açık kalacaktı.
Aritmetik ve matematik gibi bir alanda bunu başaran ismin, üstelik kendisi dini inançlar konusunda hep şüpheciyken, Tanrıdan anladığıyla insanların belki geri kalan tamamının anladığı şey arasında derin farklar bulunmasına rağmen döndü ve Tanrı’nın varlığının gerekliliği hakkında bir teorem üzerinde çalıştı.
Onun yayınlamadığı bu teorem, kendi iç tutarlığı açısından insanlar tarafından olduğu gibi 2014 yılında bilgisayarlar tarafından da kontrol edildi ve bu iç tutarlığın bulunduğu görüldü. Ama teoremin kendi iç tutarlığının bulunması onu doğru yapmıyor tabii.
Gödel’in kanıtlamasının ‘doğru’ olması için o kanıtlamanın dayandığı aksiyomların ve kuralların doğru olması lazım. Bunlar ise gayet tartışmalı.
Burada benim ilgimi çeken ve açıkçası bu koca seriyi yazmaya yönelten şey, akılları, bilgileri ve kendi alanlarındaki açık üstünlükleri tartışma konusu dahi olmayacak bunca önemli ismin Tanrının varlığını kanıtlama ihtiyacı duyması.
Düşünün, bu insanlara belli bir seviyede matematiğin kendi iç tutarlığı olmadığını kanıtlayacak dahiyane bir yöntem bulmuş olan Kurt Gödel de dahil. (Doğruluğunu içgüdüsel olarak hissettiğimiz ama kanıtlayamayacağımız matematiksel önermeler hep olacak.)
Peki ama neden bu ihtiyaç duyuluyor?
Daha önce yazdım, pek çok kişi açısından inanmak yeterlidir, daha fazlasını kurcalamazlar.
Şunu unutmayın, Tanrının varlığını duygularımıza kanıtlamak kolay. Herkes her yerde duygularıyla bakarak Tanrının varlığına kanıtlar görebilir. Kimi evrene bakar, kimi başından geçen olaylara, kimi doğadaki düzene bakar ve Tanrının varlığına kanıt bulduğunu, bu varlığı sorgulamanın ise küfür olduğunu düşünür.
Ama görüyorsunuz, başkalarına sadece duygulara bakarak kanıtlamak yeterli gelmiyor; onlar akıllarıyla da kanıtlamak, akıl gözünden tartışmasız bir kanıta ulaşmak istiyorlar. Çünkü duygularla yapılan her kanıta farklı bir şey söylenebilir; siz evrenin düzeninde Tanrıyı görürsünüz, diğeri rastgele çarpışan parçacıkları. Siz insanda mükemmeli görürsünüz, diğeri doğanın milyarlarca yılda deneme yanılmayla ortaya çıkardığı canlıyı.
Akıl kanıtımız olsa, bütün diğer tartışmalar ve konuşmalar birden bire gereksiz olacak; çünkü akılla ortaya konan bir şey başka herkesi susturacak.
Ben bile bu konuları yazdığıma göre henüz ortada öyle herkesi susturacak bir önerme yok.