Sırp mafyası İstanbul’da devletten habersiz barınabilir mi?
Karadağ, eski Yugoslavya’nın parçalarından şirin, çok güzel ve fakir bir ülke. Bu fakirlikten ötürü Karadağ’ın Batı Avrupa ile entegrasyonu gecikti, geciktikçe de Karadağ aşağı doğru yuvarlandı, yeni yeni toparlanıyor.
Karadağ’ın Kotor adlı bir liman şehri var. Şehir doğal güzelliği kadar mafyalarıyla ünlü. O kadar ki, buradan çıkan mafya grupları bütün Avrupa’ya yıllardır kök söktürüyor.
İşte bu Kotor şehrinin köylerinden biri olan Skaljari’nin adıyla anılan ve lideri Jovan Vukotic’in iki ay önce İstanbul Şişli’de sokak ortasında son derece profesyonel bir yöntemle öldürülmesiyle gündeme gelen mafya grubu, Kotor’un bir “kartel” oluşturmaya en yakın grubu aslında. Ama son yıllarda Avrupa polisinin bastırması, Karadağ’ın da Avrupa Birliği üyesi olmak istemesi, grubun liderini Türkiye’ye kaçmaya zorladı. Türkiye’de bir kez yakalanıp sınır dışı edilmişti Vukotic ama sonra yeniden girdiği anlaşılıyor. Daha doğrusu öldürülünce geri geldiğini öğrendik. (Onun öldürülmesi Skaljari grubuyla Kavaç adlı bir başka Kotorlu mafya grubu arasındaki savaştan ötürüydü büyük olasılıkla.)
Yeni ortaya çıktı, meğer İstanbul polisi bundan dört gün önce aynı çetenin bir başka önde gelen ismi olan Zerşko Bojanic’i gözaltına almış. Bojaniç meğer 2014 yılından beri İstanbul’da, Kilyos yolundaki meşhur Ormanada Sitesindeki villalardan birinde yaşıyormuş.
Aynı çeteden Risto Mijonovik isimli bir kişi de 2020 yılında İstanbul’da gözden kayboluvermiş. Onun da mafya içi veya mafyalar arası bir hesaplaşmada öldürüldüğü düşünülüyor.
Zaten Bojaniç gözaltına alındığında polise bir de ihbar geliyor, bu Risto Mijonovik’i öldürüp evinin bahçesine gömdüğü iddia ediliyor. Bu ihbar için polis gidip Ormanada’daki villanın bahçesinde kazı yaptı ama ceset bulamadı.
Bütün bunları alt alta yazınca şunu anlıyoruz: Bu Karadağ menşeli Balkan çetesi için Türkiye ve İstanbul güvenli bir liman. Paralarını getirmişler, işlerini de buradan görüyorlar, hatta kendi aralarındaki hesaplaşmalar da artık İstanbul’da yaşanıyor.
Kural olarak, yerli mafya için de aynı şeyi söyleyebiliriz ama yabancı mafyalar için 10 kere söyleyebiliriz: Polisin örtülü veya açık izni olmadan bu çeşit insanların Türkiye’de uzun süre barınabilmesi söz konusu olamaz.
Bakın Sedat Peker’e; Makedonya’da barınamadı; Kosova’da barınamadı, Arnavutluk’ta duramadı, Fas’a girişine izin verilmedi, en sonunda Birleşik Arap Emirlikleri’ne kaçtı. Oradan yaptığı siyasi muhalefet, büyük ihtimalle Türkiye’nin bu ülkeyle ilişkileri düzeltmesi sürecinde rol oynadı. Şimdi BAE yönetimi Peker’in neredeyse nefes almasını bile izne bağlamış durumda, Instagram’da “like” bile yapamıyor ne kendisi ne eşi ne çocukları.
Böyledir bu işler.
Çünkü biraz da mafya olmanın doğasında var; bu insanlar sakin ve huzurlu bir emekliliğe geçemezler.
Güvenlik sebebiyle pek çok kişiyi beslemeleri ve bunun için de para akışını sürdürmeleri, yani suç faaliyetlerine devam etmeleri gerekir.
Bakın yine Sedat Peker’den örnek vereyim. Kendisi BAE’de sürgündeydi ama ekibinden adamlar gitti, bir cinayete kurban giden Kıbrıs’taki kumarhaneci ve bahis şirketi yöneticisi Halil Falyalı’nın kasasında duran şantaj videolarını ele geçirdi. Bu videolardan birkaç tanesi, “Bakın bunlar artık bizim elimizde” demek için sosyal medyaya sızdırıldı. Yani Peker suç örgütü o dönemde çalışmaya devam etti. Sedat Peker’in BAE’deki yaşama ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak kolay da değil, ucuz da…
Dönelim yeniden Kotor mafyasına. Avrupa’nın dört bir yanında etkin olduğu bilinen bu mafyanın liderleri başka bir yere değil Türkiye’ye geçti. Neden?
Bir sebebi, eski işlerini Türkiye’den de sürdürebileceklerini düşünmeleriydi. Zaten Avrupa ülkelerindeki Karadağlı ve Sırp diasporasını uzaktan yönetiyorlardı, ha Kotor’da durmuşlar ha telefon ve internet erişim olan başka bir yerde, çok da fark etmeyecekti.
İkinci sebep, Türkiye’ye para getirmenin çok kolay olması. Basitçe kripto para hesaplarını Türkiye’ye getirmeleri, gereken kodları buradaki bir kripto para borsasına aktarmaları paralarını taşımalarına yeterli oldu.Bankalarda hesap açmak da hiç zor değil.
Türkiye durduk yerde ve “Bizi kıskanan Batı ülkelerinin komplosu sonucunda” OECD içinde kendisinin de kurucuları arasında yer aldığı kara paranın aklanmasının önlenmesi örgütünde gri listeye girmedi. Türkiye’ye dışarıdan nasıl kazanıldığı belli olmayan parayı getirmek ve burada sisteme sokmaktan daha kolayı yok. İran’ın, Özbekistan’ın, Kazakistan’ın, Azerbaycan’ın karanlık suç örgütleri yıllardır bunu yapıyor zaten; şimdi onlara Karadağlılar da eklendi, Arnavut mafyasının da İstanbul’da cirit attığına dair dedikodular var. Yakında Rus mafyası da gelecektir buraya, hala gelmedilerse eğer.
Türkiye maalesef “kafa koparma” ve “çökme” kültürünün emniyet güçleri ile adliyede çok yaygınlaştığı bir ülkeye dönüştü.
Ne o Balkan mafyası ne de başka mafyaların Türkiye’de barınması öyle bedava değil.
İstanbul’daki hayli pahalı bir sitedeki bir villanın bahçesinden gelen manzaranın yüzümüze vurduğu acı gerçekler bunlar maalesef.