Muhalefet ‘Program adaydan önemli’ diyorsa, ona göre davranmalı
Bilmiyorum kaç kişi kaldı seçimlerin normal zamanında yapılacağına inanan ama öyle bile olsa, Haziran 2023’e 18 ay kaldı. Yani zaman sıkıştı.
Daha önce yazmıştım; en geniş manasıyla muhalefetin üzerinde yüzde yüz anlaşma sağladığı anlaşılan konuların başında, mevcut Tayyip Erdoğan iktidarının ülkeyi nasıl bir felakete sürüklediğiyle ilgili öykü geliyor.
En geniş anlamıyla muhalefet, seçmeni bu öyküye inandırmaya çalışarak oy isteyecek ama bize sadece ne kadar kötü durumda olduğumuzun anlatılması bizim muhalefeti tercih etmemiz için yeterli olamaz. Muhalefetin bize kötü giden şeyleri nasıl düzelteceğini de anlatması ve inandırıcı olması gerekir.
Muhalefetteki her siyasi parti kendi adayını veya adaylarını ortaya çıkarıp seçimde bizden bir cephe olarak değil tek tek partiler olarak oy isteyebilir. Buna bir engel yok.
Ama tek başlarına değil de hep birlikte hareket edeceklerse, bize memleketi nasıl kurtaracaklarını anlatmanın iki yolu var: 1. Bir Cumhurbaşkanı adayı belirleyip onun aracılığıyla bize pozitif bir gündemi iletebilirler; 2. Adayı çok fazla önemsemeden ortak bir gelecek programı üzerinde uzlaşabilirler.
En azından şimdilik, geniş muhalefet cephesi sadece HDP’yi dışta bırakarak ortak hareket etme, yani bir cephe oluşturma fikrinden vazgeçmiş değil.
Son günlerde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklamalardan anlıyoruz ki, en azından Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş gibi bir nevi “rock yıldızı” muamelesi gören, bütün anketlerde Tayyip Erdoğan’ı yenebildiği görülen isimleri tercih etmiyor.
Burada söylemem gerek: İmamoğlu ve Yavaş dışında kalan bütün isimler (buna Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendi adı da dahil) az önce söylediğim iki yoldan ikincisinin tercih edilmesi anlamına gelir. Yani, “aday önemli değil, program önemli” demektir bu.
Bu tercih, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun İyi Parti lideri Meral Akşener ve Saadet lideri Temel Karamollaoğlu ile birlikte 2017’den beri sürdürdüğü çabanın tutarlı bir devamı aslında.
Şimdi bir ekonomik krizimiz var ve en çok onu konuşuyoruz ama ekonomi 2018’den itibaren kötüye gitmeye başlamazdan önce bir demokrasi, “tek adam yönetimi” ve kötü yönetim krizlerimiz vardı Kemal Kılıçdaroğlu’na göre ve bu üçlü zaten bugünkü ekonomik krizin de kök nedeni. Türkiye demokratik olsa, tek kişi tarafından değil aklı selimi temsil eden bir grup tarafından yönetilse aslında bugünküne göre daha iyi yönetilecekti ve dolayısıyla ekonomik krizimiz de olmayacaktı yine Kılıçdaroğlu’na göre.
O yüzden, muhalefet partileri önceliklerini yeniden parlamenter sisteme dönüş için bir ortak anayasa değişikliği metni oluşturmaya verdiler.
Anayasa değişikliği, muhalefetin temel vaadi olsa bile seçmene iletilmesi ve satılması zor bir konu. Kaldı ki, anayasa değişikliği için en az beşte üç çoğunluk gerekiyor; bu da 367 oy demek. HDP’nin katkısı olmadan anayasayı değiştirmek kolay değil; bu parti de eminim anayasada kendisi için bazı değişiklikler isteyecektir, çünkü şu anki uzlaşma masasında onlar yok.
Anayasanın gerçekleşebilir bir hayal olup olmadığı konusunu bir kenara bıraksak bile, seçmen anayasadan önce daha somut şeyleri duymak isteyecektir; yani enflasyon nasıl önlenecek, işsizlik nasıl azalacak, daha iyi yönetim nasıl ve kimle olacak vs vs.
Mesele sadece bu da değil. Bütün bu iyi yönetimin, enflasyonu düşürecek, işsizliği azaltacak politikaların muhalefetin karşı çıktığı “tek adam rejimi” içinde başlatılması gerek.
Ama aynı muhalefet, seçimi kazanırsa bu rejimin tam olarak hangi tarihte sona ereceğini de duyurmak istiyor. Yani seçeceğimiz cumhurbaşkanı bir “geçiş dönemi” cumhurbaşkanı olacak, o dönemi yönetecek. Bu da zaten ortaya karizmatik bir rock yıldızı gibi aday çıkmasını gereksizleştiriyor.
Onu gereksizleştiriyor ama başka bir ihtiyacı iyice büyütüyor: HDP’yi yanlarına alarak veya almayarak 6 muhalefet partisinin bir an önce oturup ayrıntılı bir “koalisyon protokolü” ile hükümet programını yazması lazım.
Ancak ortaya ayrıntılı bir programın çıkması ve bunun da beğenilmesi halinde karizmatik, rock yıldızı vari bir adayın gereksizliğini herkes kabul edecek; yoksa diyelim İmamoğlu’nun, diyelim Yavaş’ın isimleri hep muhalefet cephesinin üzerinde bir çeşit Demokles'in kılıcı gibi sallanacak.
Tuhaf olan şu: Başta CHP ve İyi Parti olmak üzere muhalefet partileri, ortak bir program oluşturma konusunda hiç aceleleri yokmuş gibi davranıyorlar, hatta böyle bir ortak programa ihtiyaç olup olmadığı konusunda bile tereddütleri var.
Bir sabah uyanıp Resmi Gazete’de parlamentonun fesih edildiğini ve Cumhurbaşkanı’nın ülkeyi seçime götürdüğünü öğrendiğimiz bir duruma hazır mı acaba muhalefet?
18 ay sonra yapılacak seçime bile hazır değiller; ilan edildikten en fazla 60-75 gün sonra yapılacak bir seçime hazır olma ihtimalleri hiç yok.