Yazar okulu
On yıllardır Millî Eğitim sistemimizin gündeminde, yazmak diye bir mesele yok.
Kompozisyon dersini ne zaman bıraktık? Yazmak deyince, kalemle kâğıda yazmak mı anladık? Hani el yazısı öğretsek mi, öğretmesek mi tartışmasındaki “yazmak” gibi veya daha alt seviyede, öğrenci yumuşak g ile mi yazılır problemindeki “yazmak” gibi…
Üniversitemin Kimya Mühendisliği Bölümü, bir ABD üniversitesiyle öğrenci takas anlaşması yapıyordu. Bir yarıyıllığına bizim öğrencimiz oraya gidecek, onlardan da bize öğrenci gelecekti. Programlarımızı ders ders karşılaştırdık. Aşağı yukarı aynıydı. Bir ders hariç. Onların programında “University Writing” diye bir ders vardı. Üniversite seviyesinde yazma dersi. Bizim aklımıza bile gelmemişti. Bizde de üniversitelerde Türkçe ve yabancı dil mecburidir ama bizim Türkçe dersi yazma dersi değildir. Zaten ikisini de öğretememekle ünlüyüzdür; ne üniversitede ne öncesinde. Ne İngilizceyi ne Türkçeyi.
BIRAKIN YAZMAYI, OKUYAMIYORUZ
Yazmak okumaya dayanır. Öyle bir kitap, iki kitap değil, binlerce sayfa okumaya. Önce bunu garantiye almalıyız. Eski klasiklerimizi, yirminci asır klasiklerimizi okuduklarından emin olmalıyız. On beş yaşında gençlere verilen PISA sınavında da çalışma yaşındakilere verilen PIAAC sınavında da çocuklarımızın, gençlerimizin, ihtiyarlarımızın okuyamadıkları, okuduklarını anlayamadıkları ortalığa dökülüyor. Tabi “Ali ata ot at”ı anlıyorlar. Biraz daha karmaşık cümle ve paragraflar anlaşılmıyor. Başka ülkelerdeki yaşdaşlarının su gibi anladığı parçaları bizimkiler anlayamıyor.
En ağır kısma geliyorum: Bütün öğretmenlerin, üniversite hocaları dâhil, yazabilmeleri gerekir. Ne yani yazamıyorlar mı, diyeceksiniz. Hayır, bir kısmı belki, ama çoğunluk, evet çoğunluk yazamıyor. Öğretenler yazamazsa, öğrenenler hiç yazamaz. Ve maalesef bizim öğretenler yazamıyor. Yazabilselerdi size iki yazı boyunca onların elinden çıkan kitaplardan doğru-yanlış listesi verebilir miydim?
Mutlaka ama mutlaka lisede de üniversitede de gençlere okumayı da yazmayı da öğretmeliyiz. Liselere kompozisyon dersinin, kompozisyon kitaplarının ve bol bol okuma ve yazmanın geri gelmesi lazım. Üniversiteye de.
İÇİMİZDE NE EDİPLER GİZLİ
Bir başka önlem, yazarlık atölyeleri açmaktır. Birkaç dernek açıyor zaten. İşin hoş tarafı, bunlara bol talep var. Gençlerin de ihtiyarların da içinde edipler gizli. Bundan yararlanmalıyız. İllâ Millî Eğitim’in, illâ devletin açması gerekmez. Üniversiteler, dernekler, hatta sadece meraklılar yazı kursları, yazı atölyeleri açmalı. Yaratıcı yazarlık, makale yazarlığı, senaryo yazarlığı…
Bilenler biliyordu ama salgınla daha da kavi öğrendik: Birçok dersi İnternet üzerinden verebiliriz ve yazarlık, en rahat verileceklerden biridir. Müfredat da kolaydır. Okuma dersine toplamda birkaç bin sayfa Tanpınar, Falih Rıfkı, Halide Nusret gibi nesir ustalarını koyarsınız. Okuduklarını ve anladıklarını sınavlarla garantiye alırsınız. Yazma dersi teknik imkân açısından kolay, fakat hoca açısından zordur. Çünkü yazma hocasının yazar olması lazım. İşte onların nesli tükeniyor ama hâlâ birkaç tane var. Ve bu birkaç hâlâ var olan yazar, her yaşta öğrencinin her yazdığını, tek tek düzeltecek; düzeltmeyle kalmayacak, düzgününü de gösterecek. Cümle cümle, paragraf paragraf. Önce cümle yazmayı, cümleden paragrafa, paragraftan denemeye geçmeyi öğretecek. Sonra öğrenci canının çektiği yola koyulur.
YAZMAK, YİNE YAZMAK, YİNE YAZMAK
Ders kitabı değil klasik okunacaktı ya; yazmada da ders kitabı değil, öğrencinin kendi yazdıklarının tenkidi öne alınmalı.
Yazarlık atölyesinde konu seçimi, plan, araştırma mutlaka anlatılır. Fakat en evvel ve her şeyden evvel yazarın tekrar tekrar yazması gerektiği, doğru dürüst hiçbir metnin bir kerede yazılamayacağı öğretilir; hayır, öğretilir değil yaptırılarak gösterilir. Hatta öğrencinin yazdığını hocanın düzeltmesinden ziyade, öğrencinin kendi yazdığını ikinci, üçüncü hatta dördüncü yazışta kendisinin tenkit etmesi sağlanır.
Ne diyor Hemingway? “Yazar, yazmaya çalışıp, çalışıp, beceremeyince gidip kendini asan, sonra da biri gelip ipini kestiği için kâğıt kaleme dönüp yine yazmaya mecbur olandır.” Yağmur Tunalı dostum hatırlattı, Sait Faik’in de “Yazmasaydım çıldıracaktım”ı var.
Nihayet kötü Türkçeyi biz okurlar eleştirmeliyiz. Kimse bize kötü Türkçe ile tweet atamamalı, yorum yapamamalı. Bırakın de’leri, ki’leri, daha da basiti var: Cümleye büyük harfle başlamayıp noktayla bitirmeyenler, her şeyi büyük harfle yazanlar. Bütün bunlara, bütün çirkinlere çirkin diyebilmeliyiz. Sonra üslup gelmeli… Basit yazmaları, akıcı yazmaları, fikirlerini tereddüde mahal bırakmayacak basitlikte ifade etmeleri sağlanmalı. (KISS ilkesi = Keep It Simple Stupid = Basit anlatsana salak!) Herkesin bir terörizmi var; biz de doğru ve akıcı yazma teröristi olalım.
Haydi, önce beni terörize ederek işe başlayın.