Toplum olmak marifettir
Sokağa çıkma yasakları bize arkadaşlığın, topluluğun, insanlarla temasın, velhasıl toplumun değerini hissettirdi.
Çoğu şeyin değerini onu kaybedince anlarız. Neyse ki “sosyal mesafe”yi koruma şartıyla çoğunluk artık bir araya gelebiliyor. Bakalım “yeni normal” nereye kadar?
Sıkılanları, ağlamaklı olanları, aklımı kaçıracağım diyenleri duyduk, gördük. İnsan toplum yaratığıdır diye yazıp dururum. Tarih öncesinden beri öyledir. İnsan, hiç tek başına yaşayamamış. Bir veya birkaç aileden ibaret topluluklarla da hayatta kalamamış. En az 50 kişilik, daha iyisi 100-150 kişilik birlikteliğe ihtiyaç duymuş.
DUNBAR’IN SİHİRLİ SAYILARI
Fırsatı ve yeri gelmişken size Dunbar’ın sihirli sayılarından bahsedeyim. Robin Dunbar, insan topluluklarını inceleyen bir bilim adamı; insana ve topluma damardan giren bir dalın uzmanı: Antropolog. Dunbar’ı Dunbar yapan sorduğu soru:
İnsanın kaç arkadaşı vardır? Veya bir adım sonrası: İnsan toplulukları kaç kişidir? Bilimde, verdiğiniz cevaplardan ziyade sorduğunuz sorular sizi bir yerlere götürüyor.
Dunbar’ın sorusunun cevapları şöyle: Ortalama 5 yakın arkadaşımız oluyor. Düğün, sünnet gibi büyük toplantılara davet edeceğiniz sayı ortalama 50. Eğer politikacı değilseniz… Politikacıysanız veya yöneticiyseniz hayat daha zor. Dunbar’ın asıl sihirli sayısı 150: İnsanlar konuşarak, birlikte çalışarak, bir biri hakkında dedikodu yaparak en fazla 150 kişilik gruplar kurabiliyorlar. Bu sayı aşıldığında kopmalar, hizipler, yeni grup oluşumları başlıyor. Ortalama köyden, ortalama şirkete ve askerlikteki bölüğe kadar bu rakam sürekli karşımıza çıkıyor. Ortalama deyince siz onu 120-180 arası gibi anlayın. İşte 150’ye Dunbar’ın sihirli sayısı deniyor.
DEDİKODU VE MASAL
Geçen yazımda bahsettiğim “kavim” veya “klan” da bu rakam civarında. Türkçesi “oba” mı acaba? Yüzyüze tanışan, anlaşan insan topluluklarının üst sınırı 150 kişi.
Dunbar, İnsan topluluklarının bundan daha büyük sayılara ulaşabilmesi için edebiyat gerekir diyor. Edebiyat, şöyle veya böyle eğitim demek. Bu, illâ resmî eğitim olmayabilir. Çocuklukta dinlenen masallar, hikâyeler; saz şairlerinin, âşıkların, destancıların söyledikleri, çaldıkları… Ana-babanın, hele büyükanne ve büyükbabanın anlattıkları. Sözlü gelenek, Anthony Smith’in millet inşasında çekirdek kabul ettiği etnosembolizm de budur. Oğuzname, Dede Korkut, Köroğlu… Bunlarla devlet kurar, il tutar, millet olursunuz.
Topluluğu, sonra da toplumu kurmak da bir arada tutmak da bir marifet.
KADINLAR BİR ADIM ÖNDE
Fakat yazmadan geçemeyeceğim bir gerçek daha var. Bu işlevi yerine getirmekte kadınlar erkeklerin bir adım önünde. Doğma bir avantajları var. Akrabalık ilişkilerini, kişilerin toplum içinde bir biriyle münasebetlerini kadınlar erkeklerden daha iyi izleyebiliyor. Duygusal zekâda da daha iyiler.
İnsanın toplum hâlinde yaşamasının evrimin bir gereği olduğunu biliyoruz. Evrim deyince de bu yazılım gibi sonradan yüklenen, sonradan öğrenilen bir şey değil. DNA’da şifrelenmiş, somut bir unsur.
Tıpkı lisan gibi, toplumun toplum olabilmesi, bir arada durabilmesi için beynin içinde oluşmuş organcıklar var. Mesela, “ayna nöronları” denilen, karşımızdakinin ne hissettiğini, bizden ne isteyebileceğini algılamamıza yarayan demetler. Yüz ifadesi okumak, ses tonundan algılamak da yararlı becerilerden... Toplum içindeki ahbaplık ve akrabalık ilişkilerini izlerken beynin hangi bölgelerinin faaliyete geçtiğini fonksiyonel MRI (fMRI) denilen bir görüntüleme tekniği ile izleyebiliyoruz.
Toplumun çimentosu görevini yerine getirmede kadınların erkeklerden biraz önde olduğunu bu tekniklerden öğreniyoruz. Fakat fMRI yokken de bilenler bunun farkındaydı.
“Daha iyi”, “bir adım önde”, hep istatistik sonuçları. Her kadın her erkekten daha iyi bir toplum uzmanı değil. Yine de şirkete veya daireye bir insan kaynakları elemanı alacaksanız, aradığınız nitelikleri bir kadında bulmanız ihtimali daha yüksektir.
İngiltere’de, fMRI kullanılarak, “10 000 Social Brains ~ 10 000 Sosyal Beyin” başlıklı, 10 000 deneklik yepyeni bir araştırma yapılmış. Sosyal algılama ve tepkilerde cinsiyet farkını inceliyor. 18 Mart 2020 tarihinde Science Advances (https://advances.sciencemag.org/content/6/12/eaaz1170) dergisinde yayımlanmış. Dokuz kişinin müşterek çalışması.
İkinci yazar kim biliyor musunuz? Bizim Robin Dunbar! (Nereden “bizim” oluyorsa!)
Bu yazımda, birliktelik kadar yalnızlığın da bir marifet olduğunu anlatacaktım. Fakat çenemi-kalemimi-klavyemi tutamıyorum. Editörümü çok kızdırmadan yalnızlığın faziletini bir sonraki yazıya bırakayım.