Siyaset üstü?
Çok sevdiğimiz klişe laflarımız vardır. Bunlardan biri: Partiler üstü…
Demek ki partiler, aşağıda bir yerlerde ve biz, her kimsek, bunların üstündeyiz. Öyle olmalı; siz hiç “Partiler altıyım.” diyen birine rastladınız mı? Veya partiler dışı? Bunlara başka ülkelerde rastlanıyor; partizan olmayan, non- partisan diyorlar.
Siyaset hırsızlıksa sadece hırsızlar siyasete girer
“Partiler üstü”nün kardeşi başka klişelerimiz de var: Siyasete bulaşmamak; siyasetle kirlenmemek… Demek ki siyaset sadece aşağıda bir yerlerde değil, aynı zamanda çamur kıvamında ve niteliğinde. İnsaflı bir kelime seçeyim diye düşündüm ve çamuru buldum. Pisliği tasvir için başka kelimeler de seçebilirsiniz.
Siyaset kafamızda bu kadar aşağılık olunca, siyasete girmeyi, daha doğrusu, “bulaşmayı”, kim düşünebilir ki? Öyle ya, illâ bir yere girilecekse, mesela, mafyaya intisap edebilirsiniz. Öyle görünüyor ki mafya da siyaset üstü. İlkeleri, ilkelilik iddiası var. Hâlbuki siyaset en altta ve illâ mekruh bir şey.
Biliyorsunuz, ABD’de silah taşıma tartışmalı bir konudur. Silah taşımayı vahşi Batı- ve de Doğu- günlerinden kalma, anayasayla garantilenmiş bir hak sayanlar var; son derece tehlikeli ve yasaklanması gerekli bir davranış sayanlar da… Muhafazakârlar silahın serbestliğini savunurlar, liberaller yasaklanmasını. Liberaller bu konuda hiç de liberal değil. Neticede gizli silah yasakken, açık silah şaşırtıcı derecede serbesttir. Mesela İnternet’ten veya bir dükkândan, piyade tüfeği satın alabilirsiniz. Belki bazı eyaletlerde LAV silahı bile. Silah yanlılarının bir sözü, belki iddialarından daha değerli: Silah kanunsuz sayılırsa sadece kanunsuzlar silahlanabilir.
Bu sözü şimdi siyasete uygulayalım: Siyaset pis ise sadece pisler siyasete girer. Aşağılıksa aşağılar… Hırsızlıksa hırsızlar. Öyle mi?
Siyaset itibarlı ve zor… olmalı
Nedir siyaset? Ülkenin nasıl yönetilmesi gerektiği, nasıl yönetilmemesi gerektiği üzerinde kafa yormaktır. Yetmez; sonra da bulduğunuz çözümleri uygulayabilmek için yönetime talip olmaktır. “Ben yönetime talibim.” demek yetmez. Düşüncelerinizle insanları ikna etmek veya size yakın düşünenlere katılmak, bir ekip kurmak, o ekibi büyütmek ve sonra halkın size yönelmesini sağlamak gerekir. Zor bir iştir. Fedakârlık gerektiren, diğerkâmlık gerektiren bir iştir. Toplumunuz için kendi zamanınızdan, kendi hayatınızdan, büyük çapta ödün vermek demektir.
Siyasete giren daima halkın karşısındadır. Medyanın objektifleri ona çevrilmiştir. O yüzden bütün davranışlarına, yapıp ettiğine, bilhassa söylediklerine ve – daha da önemlisi- söylemediklerine dikkat etmek zorundadır. Yalan söyleyemez; çünkü yalan er geç ortaya çıkar ve normal bir toplumda, toplumu yönetmeye talip adamın yalanı ortaya çıkarsa bir daha kimse onun yüzüne bakmaz. Ya bizde? Sayın Binali Yıldırım’ın, “Dünyanın hiçbir yerinde siyasetçinin seçim öncesi söylediğiyle sonrasında söylediği aynı değildir.” hükmünü hatırlayınız. Hayır, dünyanın her yerinde değil!
Siyasetçi, biz diğer fâniler gibi sık sık fikir ve tutum değiştirmek hürriyetine de sahip değildir. Öyle ya, siz ömrünüzü, insanları, belli bir tutuma, belli bir fikre, fikir sistemine ikna etmeye adamışsınız. Etrafınıza size inanmış, ikna olmuş insanları ve sonunda koskoca bir seçmen kesimini toplamışsınız. Şimdi, “Ben artık öyle değil de böyle düşünmeye başladım” diyebilir misiniz? Dersiniz; siyasetçi de fikir değiştirebilir, o da insandır. Ama mesleğin doğası gereği, fikrini değiştirdiğinde artık o hareketten, o partiden ayrılması gerekir. Arkadaşlarına, taraftarlarına saygısı varsa… Yoksa onu niçin desteklemeye devam etsinler ki? Daha önce savunduğu fikirler, daha önce savunduğu ülke yönetimi tezi için onun etrafında toplanmamışlar mıydı veya daha önceki fikirleri paylaştığı için onlara katılmamış mıydı?
Bu neye benziyor? Bakınız; bir futbolcu birinci yarıda sosyalist, ikinci yarıda kapitalist olabilir. Hiçbir mahzuru yoktur. Ama birinci yarıda futbol oynarken, ikinci yarıda hentbol, yani el topu, oynamaya başlayamaz. Saha dışına alırlar adamı. Siyasetçi bir ara sosyalist, daha sonra kapitalist olabilir mi? Olabilir ama saha dışına çıkması gerekir.
Siyasetçi niçin desteklenir?
Böyle değilse, siyasetçi ülkeyi yönetme usulü hakkındaki tekliflerinden, fikirlerinden değil, başka sebeplerle sahada demektir. Bir ihtimal, siyaseti bir gelir kaynağı, bir zenginleşme aracı diye algılamıştır veya siyasetçi kendini bir tutumun savunucusu gibi değil de bir sosyal medya “fenomeni” gibi görmektedir. Bazı bakımlardan siyasetçi ile popüler medya kişileri arasında büyük bir fark yoktur. Onlar da popülerdir ve sosyalist de kapitalist de akçı da karacı da olsalar fark etmez. Tıpkı futbolcunun birinci yarıda bir şey, ikinci yarıda başka bir şey olmasının fark etmediği gibi veya fenomenlerin fikir değiştirmesinin yadırganmayacağı gibi. Ama siyasetçi, “siyasetçi” ise bunu yapamaz.
Fenomen olma tutkusuyla siyasete girmek, pek hoş bir şey değil. Ama belki hoş görülebilir. Para için siyasete girmek, muhakkak ki kötü bir şey. Ama daha kötüsü; partililerinin ve taraftarlarının da bunu kabul etmesidir. O zaman sadece bir kişinin ahlâksızlığından değil, toplumun ahlâksızlığı benimsemesinden bahsedilir. İşte bu felakettir. O toplum çöker. Akif’in, “Ruhu izmihlalimiz, ahlâkın izmihlalidir.” dediği budur işte.
İşte siyaset böyle aşağılık olur; böyle pis olur. Tabi, siyasetin alçalabilmesi için siyasînin dönekliği yetmez. Halkın da dönekliğe pirim vermesi, “siyaset çıkar içindir”, “çalıyor ama çalışıyor” gibi ahlâk dışı düşüncelere sahip olması gerekir. Ne demişler… Her halk, layık olduğu idareyi bulur.