İttifak cebri ve anayasa değişikliği tekliflerim
İttifak her zaman oy kazandırır mı? Kazandırır değil mi? Öyle ya, sizin A kadar oyunuz var, müstakbel müttefikinizin de B kadar. A ile B’yi toplayın. A + B, A’dan da B’den de büyük olduğuna göre, ittifak oy kazandırmıştır, eğer… Eğer ne? Eğer diğer etmenler sabit kalmışsa. Bu “diğer etmenler sabit kalmışsa” ekonomi biliminde pek sık kullanılır ve herkes anlamasın ve fiyakalı görünsün diye bunun Latincesi söylenir: Ceteris paribus. Diğer şeyler aynı kalmak şartıyla. Gel gör ki, ceteris’ler, yani diğer şeyler hemen hiçbir zaman paribus olmaz, sabit kalmaz.
Ne yani, A + B, A’dan büyük değil midir? Her zaman değil. Bizim siyasetimizde bir fikri, bir lideri, bir partiyi tuttukları için ona oy verenler kadar, diğer partiden nefret ettikleri için birincisine oy verenler de vardır. Hatta belki bu ikinci itici güç, sevgiden kuvvetlidir. Şimdi diyelim ki, A’yı ehveni şer görüp ona oy veren insanlar var. Dediğim gibi, muhtemelen bunlar A’yı sevdiklerinden ötürü oy verenlerin yanında hiç de az değildir, hatta sevenlerden fazla bile olabilir. Şimdi bu ehveni şer grubu, B’yi o kaçındıkları şerlerden biri olarak görüyorsa, B’nin kazandırdığı oylardan daha fazlası, “Şer geldi, hadi bana müsaade.” diyecektir. Bu B için de doğrudur. B’nin içindekilerden A’yı sevmeyenler bu koalisyondan rahatsız olacak, onlar da başka bir yerlere doğru yelken açacaktır.
EKSİ OY DA VEREBİLELİM
Sonuçta, A+B, A’dan küçük olabilir. Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın ve aynı partinin Kurumsal İletişim ve Tanıtım Başkanı Sanem Oktar’ın Türk Devleti’nden Türk’ü çıkarmak yolundaki çıkışlarının Altılı Masa’ya ne kazandırıp ne kaybettirdiğini düşünürken aklıma bu ittifak cebri denklemleri geldi.
Benim yarı şaka, yarı ciddî iki anayasa değişikliği önerim vardır. Eh, maşallah anayasamızı, sık değiştirilmek konusunda geçen tek kanun, galiba İhale Kanunu. Diğerleri ya hiç değişmez yahut pek az değişir. Mesela sağlık hizmetlerini düzenleyen 1928 tarihli kanuna uzun yıllar hiç dokunulmadı. İsminden belliydi antikalığı: “Tababet ve şuabatı san’atlarının tarzı icrasına dair kanun.” Ama “Anayasa mı? Değiştir gitsin.” Öyle anlaşılıyor ki benim önerimin gerçekleşmesi ihtimali sıfırdan büyük.
Birinci önerim şu: İnsanlar bir partiyi sevip ona bağlanmaya pek gönüllü değil. Daha çok öbürü kazanmasın diye berikine oy veriyorlar. O hâlde fiiliyattaki gerçeği hukukî hâle getirelim. Nasıl mı? Şöyle: Her Türk vatandaşı, bir oy hakkına sahiptir. Bu hakkını isterse bir parti lehine, isterse bir parti aleyhine kullanabilir.
Tahminin o ki, bu yeni düzenlemeye göre bütün partilerimiz eksi oy alacaktır. Biz de en az eksi alanı birinci parti, en azdan biraz daha fazla eksi oy alanı ikinci parti falan yapar, milletvekillerini de ona göre dağıtırız.
YASAK OLMAYAN HER ŞEY ZORUNLUDUR
Anayasa değişikliği uzun ve zahmetli iş. Hazır bir yerini değiştirmeye kalkmışken teklife, torba kanun misali birkaç değişiklik daha ekleyelim. Mesela bizim disiplinli Partiler Kanunu’nun şartlarında, kim ne derse desin, isteyen aksini söylesin ama herkes bilir ki milletvekillerini parti başkanı seçer. Seçmen sadece hangi partinin kaç milletvekili çıkaracağını belirliyor. Kimlerin milletvekili olacağını değil. Siyasi faaliyete gelince, bir milletvekilinin parti disiplinine rağmen bir şey yapması pek mümkün değil. Hatta hiç mümkün değil dersem, gerçeğe çok ters bir şey söylemiş olmam. Daha da ileri gideyim, bir milletvekilinin parti yönetimin emri dışında bir iş yapması da pek vaki değildir. Biraz karışık oldu. George Orwell’in 1984 romanının deyişiyle izah edeyim: Yasak olmayan her şey zorunludur!
İTİBARI TAVAN YAPTIRMAK
O hâlde? O hâlde, milletvekili aşamasını atlayalım. İkinci anayasa değişikliği teklifim de bu: Seçimden sonra parti liderlerine her birinin aldığı oyun, kaç milletvekiline eşdeğer olduğunu belirten bir mazbata verelim. Her lider mazbatası kadar konuşsun, vesselam. İsterseniz o mazbatada işaret edilen miktarda mühürlü fiş de verebiliriz. Hani bazen bir parti diğerine ödünç milletvekili falan veriyor veya biri diğerinin listesinden giriyor ya. Öyle durumlarda bir lider elindeki fişlerin bir kısmını seçim işbirliği yaptığı lidere verir. Bazı hâllerde mühürsüz fiş de geçerli sayılabilir mi bilemem? Hukukçu değilim.
Rahmetli Demirel’in dediği gibi demokrasilerde çare tükenmez.
Hay aklımla bin yaşayayım. Düşünün ne kadar maaş ve diğer giderlerden tasarruf sağlıyorum. İş yalnız milletvekili maaşlarında değil, her birinin danışmanlarını, onlara hizmet veren sekreterleri, santral görevlilerini, lokantayı falan göz önüne alın. Bütün bu tasarrufları başka bir yere, mesela itibara harcadığımızı hayal edin. Şüphesiz itibar alanında güneyimizdeki zengin krallıklarla aynı seviyeye geliriz. Öyle ya, onlarda milletvekili mi var?