Hızlı karar: Üniversitelerde uzaktan öğretim
Büyük binanın en büyük odasındaki en büyük adamla birlikteydiler. Mesele şuydu: “Evsiz kalanların barınmasını nasıl sağlarız? Bir de Suriyeliler var…” En büyük adam, “Öğrenci yurtlarına yerleştirelim!” dedi. Birkaç saniye sustu, “Üniversitede dersler de uzaktan verilir. Yurtlar boşaltılır.” Salondakilerden, her zamanki gibi takdir sesleri yükseldi. Biri alkışlamayı düşündü, etrafına baktı, belki uygun kaçmaz diye vazgeçti.
Bu bir kurgudur. Eminim yönetimde işler böyle yürümüyordur. Üniversitelere danışılmış, uzaktan öğretimle devam edebilecekleri anlaşılmıştır. Yurt kapasiteleri incelenmiş, tam tamına depremzede ve ilave Suriyeli sayısı kadar boş yatak bulunduğu tespit edilmiştir. Öyle ya, yurtların kapasitesi evsizlerden çok olsaydı bir kısmı tahsis edilir, kalanı öğrencilere hizmet vermeye devam ederdi.
Şimdi biraz ciddileşelim ve uzaktan öğretimin yapılıp yapılamayacağını sorgulayalım; güçlü yönlerini ve zayıf yönlerini.
UZAKTAN ÖĞRETİMİN İYİSİ KÖTÜSÜ
Ortaöğretimde uzaktan öğretim yararlı olabilir. En iyi öğretmenlere ders verdirirsiniz. Evet, öğrenciler eşit olmadığı gibi öğretmenler de eşit değildir ve olağanüstü öğretmenlerimiz de vardır. İşte bu öğretmenleri, Türkiye’nin her yerindeki öğrencinin ekranına getirirsiniz. Uzaktan öğretim, mekândan bağımsız olduğu gibi zamandan da bağımsızdır. Öğrenci dersi isterse canlı, isterse kayıttan dinler. Kendini en hazır hissettiği zamanda dinler. Ortaöğretimde laboratuvar yararlıdır ama olmazsa olmaz değildir.
Üniversiteye gelince işler farklılaşır. Ama önce uzaktan öğretimin güçlü yönlerini sayacaktım ya, devam edeyim: Ders anlatımında, ortaöğretim için saydığım avantajlar yükseköğrenimde de vardır.
Ancak… Ancak öğrenme, hocanın anlatıp, öğrencinin dinlemesinden ibaret değildir ki. Şimdi uzaktan öğretimin zayıf yönlerine gelelim. Sınıftaki etkileşim yoktur. Soru-cevap, tartışma yüz yüze öğretimdeki gibi olamaz. Etkileşimsiz öğretimin belki yarısı, belki yarıdan fazlası yok demektir. Öğrencinin evinden çıkıp arkadaşlarıyla ve belki büyük şehir hayatıyla sosyalleşmesinin kaybı, başka bir büyük eksi puandır. Yükseköğrenimde; , öğrenci öğrendiğinin bir kısmını hocadan, bir kısmını da arkadaşlarından, onlarla birlikte çalışarak öğrenir. Orta öğretim de de bu geçerlidir ama üniversitedeki ölçüde değil.
Nihayet zayıf yöne değil de uzaktan öğretimi imkânsız kılan hâllere geliyoruz: Birçok dalda uygulamasız öğretim mümkün değildir. Hemen bütün mühendislik ve doğa bilimi dalları böyledir. Kendisi de uygulamalı bir doğa bilimi olan tıp, büsbütün böyledir.
TAHTADA DANS VE DİREKSİYON DERSİ
Bu dalların mezunları ne dediğimi hemen anlamıştır. Hatta ben demeden anlamıştır ama başka dalların insanları da var. Hiç üniversite görmemiş okuyucum da vardır. Biraz daha açayım. Mesela tahta başında veya daha beteri uzaktan direksiyon dersi verebilir misiniz? Hadi uzaktan verin ve sonra çoklu seçmeli direksiyon sınavından geçenlere ehliyet verin. Sonra… Maazallah!
ODTÜ İşletme Bölümü’nden bir hocaya ait bir hikâye vardır: Hoca, bir gün öğrencilere dans dersi verir. Adımları tahtaya çizer. Ders yüz yüzedir. Soru -cevap da vardır. Bir saat dans anlatır; hangi dans ise... İkinci derste sınıfı kapalı spor salonuna götürür ve “Haydi dans edin bakalım!” der. Sonuç bir felakettir. Bunu neden yapar hoca? Bazı işlerin uygulamasız becerilemeyeceğini göstermek için.
Ben, fen fakültesi kimya bölümü mezunuyum. Kimya tahsilimin dört yılının en az dörtte üçü, laboratuvarda geçti. Kimya başka türlü öğretilemez zaten. Tıbbı varın siz düşünün. “Bu yarıyıl teorik kısmı anlatsınlar, gelecek yarıyılda devamlı uygulama yaparlar.” diyemezsiniz. Böyle bir dünya yoktur. Teori ve uygulama paralel yürümek zorundadır. Yoksa öğretmezsiniz; öğretir gibi yaparsınız.
HIZLI KARARA HIZLI DÜZELTME GELMELİ
Güçlü yönler, zayıf yönler, imkânsız yönler… Peki, sonuç ne? Sonuç şudur: Hibrit, yani melez öğretim en iyisidir. Dersin uzaktan verilebilecek kısmını uzaktan verdirirsiniz. Fakat yüz yüze öğretim de devam eder. Laboratuvarın ve uygulamanın hibriti olmaz.
Bu yazıyı planladım, sabah yazmaya oturdum ve Dünya Bankası’nın Covid-19 dolayısıyla yaptığı uyarı basında yer aldı. Banka, “kayıp nesil”den bahsediyordu. Yüz yüze eğitilmemiş, uygulama görmemiş nesilden. Tabii ne de olsa banka. Bu kayıp neslin meslek hayatındaki gelirinin yüzde on daha az olacağını açıklamışlar. Peki, uygulamalı alanlardakilerin geliri ve yapamayacakları? Nihayet, bankanın düşünemeyeceği bir şey daha var: Bu nesilden de birkaç yıl sonra öğretmenler çıkacak. Onlar öğrenmediklerini nasıl öğretecek? Kurumlarda “teselsül”den bahsetmiştim.
Ekonomistler uzun vadeden bahsetmeyi sevmez. “Uzun vadede hepsi ölüdür.” ya… Bu “hızlı karar“ aynı hızla düzeltilir inşallah.
______
Bu yazıyı 17 Şubat Cuma günü yazdım. Bittikten sonra kısmî çark meydana geldi. “Nisan’da bir daha bakarız, hele Şubat ve Mart’ta uzaktan yapın da.” dendi. Ancak Boğaziçi ve ODTÜ gibi üniversiteler aklın yolunu seçip, hibrit yapacaklarını açıkladı. Bakalım bu kararlarının uygulanmasına izin verilecek mi?