Çocuklarımız, torunlarımız da size oy verdi mi?
Bize, hürriyeti, dilediğini yapmak diye anlatmışlardı. Ancak dilediğini yapmanın bir sınırı vardı. O da başkalarının hürriyetine tecavüzdü. Dilediğini yapabilirsin, başkasına zarar vermemek kaydıyla. Bu hürriyetin bittiği yerdir.
Millî iradeye dayanan iktidar dilediğini yapabilir mi? Yapar. Bu yetkinin, bu hürriyetin de sınırları var. Başta, milletin geleceğine zarar vermemek. Çünkü bugünkü iktidara verilen yetki belli bir zaman içindir. Gelecek seçimden sonrasını kapsamaz. Millî irade demokrasiyle ortaya çıkar. Fakat seçimden ibaret değildir. İşte iktidarın milletin geleceğini ipotek altına almasını engelleyen, demokrasiyi ve hürriyetleri ortadan kaldırmasını engelleyen demokrasi cinsine, anayasal demokrasi deniyor.
Adnan Menderes, parti grubunda yaptığı bir konuşmada, milletvekillerine, “Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz” demiş. Hayır, getiremezler. Bu, milletin onlara birkaç yıllığına verdiği yetkiyi, o zamanın ötesinde kullanma teşebbüsüdür ve anayasa bunu engeller. Gerçi bilenler, bu sözü bağlamından koparmanın doğru olmadığını, orada parti grubunun, dolayısıyla meclisin gücünün anlatılmak istendiğini belirtirler. Yine de yanlıştır. Milletvekillerinin yetkisi de seçildikleri dönemle sınırlı olmak gerekir. Bizim bugünün şartlarında milletvekillerinin yetkilerini aşacağına dair bir endişemiz yok. Bugün onların yetkileri, biraz hukuken, fakat daha çok mevcut antidemokratik partiler kanunu ve uygulamalarla demokrasimizin geçmişine göre çok sınırlıdır.
SİZİN BORÇLARINIZI ÇOCUKLARIMIZ ÖDEMESİN
Durup dururken niçin yukardaki düşünceleri yazdım? Durup dururken değil. Aslında beni bu düşüncelere sevk eden iki girdi oldu. Birisi İbrahim Kahveci’nin bir yazısı, diğeri de eski bir AKP belediye meclis üyesinin sözleriydi.
Kahveci, Karar’da, Kanal İstanbul’dan bahseden, “Rus, ABD ve İngiliz gemilerinin Kanal parasını evlatlarımız ödemesin” başlıklı yazısında (https://bit.ly/3gaBZVx ), Kamu Özel İşbirliği, kısa adıyla KÖİ projelerinin bugüne, fakat bugünden de çok geleceğe yansıttığı devasa borçları ele alıyordu. 1,7 milyar dolar yapım maliyetli bir köprüye sadece bir yılda 3,3 milyar lira ödediğimizi anlatıyor; bu adı bile Türkçeye ters kanalın maliyetinin 74 milyar dolar tahmin edilirken, muhtemelen 150 milyar dolara ulaşacağını söyledikten sonra, başlığındaki dilekte bulunuyor: Sizin verdiğiniz hazine garantilerini, çocuklarımız ödemesin!
KANAL SÜVEYŞ, MISIR VE KIBRIS’I NASIL KAYBETTİK?
Gelecek iktidarlara, gelecek nesillere bırakılan ve felaketlere yol açan böyle garantiler, borçlanmalar çoktur. Kendi tarihimizde Kıbrıs’ı, Mısır’ı ve o zamanlar Mısır’ın parçası olan Sudan’ı nasıl ve niçin kaybettiğimize bir göz atın. Sultan II Abdülhamid Han Kıbrıs’ı, “ “Hukuk-i Şâhâneme asla halel gelmemek şartıyla muhahedenameyi tasdik ederim.” notunu koyarak İngilizlere devretmişti. Tek sebep borç değildir ama bu teslimiyetlerin borç bileşeni de vardır. Mısır’ın tesliminde de borç önemli bir unsurdur. İşin içinde bir de kanal vardır, Süveyş Kanalı. Belki anlamazlar diye yabancı dilde de yazayım: Kanal Süveyş!
İleri saralım, bir makalemde, Robert Spalding’in Görünmez Savaş kitabından, Sri Lanka’nın Hambantota limanının başına gelenleri nakletmiştim: “Başkan Mahinda Rajapaksa bu makamı işgal ettiği on yıl boyunca, Çin’in devlet firması Liman Mühendislik Şirketi’ne, nakit ve kredi karşılığında adanın güney ucunda multi-milyar dolarlık dibi derinleştirilmiş liman inşaatını verdi. Rajapaksa 2015’te seçimi kaybetti. Yeni liderler kendilerini Çin’le yapılan antlaşmaların borcu içine batmış buldular. Çin, yardımsever bir müttefikten ziyade bir tefeci tavrı takındı. Anlaşmadaki maddeleri yumuşatmayı kabul etmedi. 2017’de Sri Lanka hükümeti limanın ve çevresindeki 15 000 dönüm arazinin kontrolünü 99 yıllığına Çin’e devretti.”( https://millidusunce.com/misak/gorunmez-savas/ ) Sri Lanka, “Hukuku şahanem” notu bile koyamamıştır herhalde.
“İSTİKBALİMİ ÇALDINIZ!”
İktidarların, yalnız bugüne değil, geleceğe ait yetki aşımlarını yasaklayan unsurlar, anayasalardır, devlet yapısının kendisidir. Amerika Birleşik Devletleri kurulurken, onların kurucu babalar dediği insanların dikkati, bir “Seçilmiş Kral” yaratmamaya odaklanmıştı. Bu yüzdendir ki ABD başkanının hareketleri son derece kısıtlıdır ve bir taraftan iki meclisin, diğer taraftan anayasa mahkemesinin sıkı kontrolü altındadır.
Gelelim Tekirdağ Çerkezköy Belediyesi eski AKP’li Meclis Üyesi’nin, bir sokak röportajı sırasında, bugünkü iktidara tekrar oy verir misin sorusuna verdiği cevaptaki şu ifadeye: “Oğlum bana ‘İstikbalimi çaldınız, sebep sensin onlara yardımcı oldun’ diyor.” (https://bit.ly/3wVVveE )
Ben hukukçu değilim. Millî iradenin seçtiği bir iktidarın, gelecek seçimin çok ötesinde, gelecek nesilleri de kapsayan, ilzam eden yükümlülüklere girmesi kanuna uygun mudur bilmiyorum. Fakat böyle bir yetki kanuna uysa bile hakka, hukuka uymaz. Vicdan da, ahlak ve bilgelik de böyle bir yetkiyi reddeder.