Bir sebep bir düşman
Basit sebep, basit çözüm. Ve mutlaka bir de düşman.
Bunlar siyasette başarının ilkeleri. Pahalılığın sebepleri diye başlayıp yedi sekiz sebep sayar, sonra da o sebeplerin de sebeplerini anlatmaya kalkarsanız, seçmeniniz sizi ikinci cümleden sonra bırakıp gider.
Ama, “Pahalılığın sebebi faizdir!” dersiniz, işi bitirirsiniz. Nas da var. Rahmetli Erbakan da öyle söylemiş, o da büyük ekonomist Necip Fazıl’dan almış. Daha ne istersiniz?
EKONOMİK BAĞIMSIZLIK SAVAŞI
Farkındayım, düşman eksik kaldı. Bir zamanların “faiz lobisi” vardı ama bu günlerde pek sözü edilmiyor. Faiz lobisine muhtaç olduk galiba. Dünyada doların faizi yüzde bir civarındayken dolar üzerinden yüzde sekizlerle borçlanıyoruz. O hâlde başka bir düşman bulmalı. Ekonomik Bağımsızlık Savaşı! Bu iyi işte. Hem de çok iyi. Savaş olduğuna göre en az bir düşman da vardır. Belki daha çoktur. Böylece düşman eksiğimizi hallediyoruz. Ekonomik Bağımsızlık Savaşı’nın en iyi tarafı da kimseyi kızdırma riskine girmememiz. Eskiden “Eyyy…” deyip sayardık. Ama bu taktiğin pek yarar sağlamadığını gördük sanırım. Eyyyler’in de bize eyyy çekme ihtimali doğdu. Artık bu riske giremeyiz. Hem yakın zamanda bütün eyylerle dost olduk. O hâlde “Ekonomik Bağımsızlık Savaşı!”. Kime karşı? O kadar derine gitme. Savaş işte.
Yine de sorar insanlar. Kime karşı? Aslında, “Ekonomik Bağımsızlık Savaşı.” fazla soyut kalıyor. İnsanlar sıkıntılarına daha elle tutulur cevaplar arıyor: Ayçiçeği yağı niçin bu kadar pahalı? Et neden bu kadar pahalı? Ekonomi uçuyorsa ben neden sıkıntıdayım?
BAĞIMSIZLIK SAVAŞI DEĞİLSE STOKÇULARDIR
Bunlar somut, elle tutulur sıkıntılar, “Bağımsızlık Savaşı” bu sıkıntıya düşenleri kesmez. Daha somut bir düşman lâzım: Ayçiçek yağını satanlar, stokçuluk yapıyor da ondan! Tamam, bu olur işte! Ne Amerika’yı, ne Rusya’yı, ne de Ukrayna’yı kızdırmaz bu izah. Düşman hemen oracıkta, dükkânında oturup çay içiyor işte. Gidip basar, yağ tenekelerini piyasaya sürersiniz. Yanınızda da televizyon ekibi bulundurursanız, tadından yenmez. Sebep belli, çözüm belli, düşman belli!
Yalnız ayçiçeği yağı mı… Ortaya ne stokçular çıktı son bir yılda. Galiba ilkinde otomobil galerileriydi. Sonra kudretli maliye bakanımız, bankaların kredi vermeyip para stokçuluğu yaptığını söylemişti. Geçen sene soğan stokçuluğu yapıyordu namussuzlar. Tonlarca soğan yakalanmıştı. Problem çözmek kadar keyifli şey var mı? Otomobil fiyatları düştü. Kapıcıların bile arabası var. İşte patates – soğanı çözdük, ucuzladı. Kredi vermeyen bankaların canına okuduk, şimdi takır takır kredi veriyorlar. Gidin, alın bakın. Faizleri de düşürdük. Ortalık ucuz kredi dolu. Ayçiçeği yağı stokçularının ensesindeyiz; o da ucuzladı. Her şey gibi. Asıl, faizi düşürdüğümüz için enflasyon düştü. Düşmedi mi yoksa? Düşmediyse ona da sebep olan bir düşman vardır. Mesela TÜİK, mesela Merkez Bankası başkanı, mesela maliye bakanı. Onları zaten değiştirmiştik diyeceksiniz. Olsun, yeniden değiştiririz.
Pek sevdiğim Popper’in pek sevdiğim bir sözünü tekrarlayayım: “Her karmaşık problemin basit bir çözümü vardır ve o çözüm yanlıştır.” Popper, düşmanı akledememiş. Popper’e ilave yapalım: “Her karmaşık problemin arkasında bir de düşmanımız vardır.” Bunu ilke edinince, komplo teorilerinin ne kadar doğru olduğu da hemen ortaya çıkıyor. Düşman varsa ve gizliyse… Bir hayat felsefesi bu. İşte bu kadar!
BEŞ DEFA 'NİÇİN?'
Toyota otomobil firmasının efsane kurucusu Toyoda’ya atfedilen bir söz vardır: “Beş defa ‘niçin’ diye sorun.” Bir deneyelim mi? Ayçiçeği yağı niçin bu kadar pahalı? Çünkü ithal ediyoruz… Niçin ithal ediyoruz? Çünkü yerli üretim yok gibi. Yerli üretim niçin yok? Çünkü mazot ve gübre pahalı. Mazot ve gübre niçin pahalı? Çünkü ithal ediyoruz? İthal ettiklerimiz niçin pahalı? Çünkü döviz pahalandı. Döviz niçin pahalandı? Çünkü… Zülfü-yâre dokunmamıza az kaldı. Onun için tatlıya bağlayalım: Dış güçler! Ekonomik bağımsızlık savaşı! Böylece gönlümüzce hiddetlenebiliriz. Hem de dış gücün ismini söylemediğimiz için kimseyi darıltmayız. Bir şahsı-meçhule küfretmek kadar rahatlatıcı ve güvenli bir strateji var mıdır? Birisi edepsizlik eder de “Kim?” diye sorarsa, “Onlar bilir kendilerini!” deriz. Böylece hikmetimiz de büsbütün ortaya çıkar.
Neymiş, beş kere “Niçin?” diye soracakmışız. Daha ikincide dinleyicimizin canı sıkılır, dördüncüden sonra ortalıkta kimse kalmaz.
Karmaşık problemlere basit çözümler. Ve mutlaka bir de düşman. İnsanların kafasını gerçeklerle karıştırmayın. Bu kadar düşünmeye alışık değiller. Başları ağrıyıverir sonra.