Bu defa mesele Diyanet değil
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın eleştiri konusu olabilecek çok fazla uygulaması var.
Seleflerinin aksine, yönettiği kurumun toplum nezdinde siyaset üstü bir kimliğe sahip görünmesine önem vermeyişi en temel yanlışı. Diğer yanlışlar da büyük ölçüde buradan kaynaklanıyor zaten. Ama bugün bunları konuşmanın zamanı değil. Çünkü bugün zahiren Diyanet İşleri Başkanı’nı hedef alıyor görünen çok tehlikeli bir provokasyon girişimiyle karşı karşıyayız.
Bir kaşık suda fırtına koparmak isteyenlerin kullanmak istedikleri malzeme şu: Diyanet İşleri Başkanı, okuduğu hutbede “İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor” demiş. “Eee, ne var ki bunda!” diyeceksiniz. Haklısınız, gazetecilik tabiriyle “haber değeri” olmayan sözler bunlar. Bunları söylemeyecek din adamı bulursanız ancak bu haber olur. Çünkü dinin bu konuya yaklaşımı bu. (Zaten konuşmanın devamında da alkollü içkilerin zararından söz ediyor; insanları bunlardan uzak durmaya çağırıyor.) Üstelik bu sözlerin içinde şiddet çağrısı falan yok; “dövelim, öldürelim, yok edelim” demiyor.
Buna karşılık, Ankara Barosu adına yayınlanan provokatif açıklama metnini gördünüz mü? Diyanet İşleri Başkanı’nın sözlerinin “kan koktuğunu”, hatta “insanlığın bir kesimini nefretle aşağılayıp kitlelere hedef gösterdiğini” ileri sürüyor bu metin.
***
Ancak “hedef gösterme” olmasa bile “nefretle aşağılama” suçunu kendisi işliyor Ankara Barosu (adına bu metni kaleme alan kişi). Şöyle diyor: “Şaşkınlığımız; sesi çağlar öncesinden gelen bu şahsın, bir devlet kurumunun başında oturup söylemini kutsal sayılan değerler üzerine inşa ederek halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmesindeki kan kokan cüreti sebebiyledir. Aldığımız ibretse, anılan şahsın içinde bulunduğu takvim yılında yaşamasına rağmen bundan sekiz-dokuz nesil önceki büyükleriyle aynı zihinsel ve dogmatik sınırlara sahip olmak için insan onuruna karşı gösterdiği büyük direnişten kaynaklanmaktadır.”
En hafif tanımlamayla islamofobik bir metin bu. Bir yabancı dile tercüme etseniz bile neyi kastettiği kaybolmayacak kadar açık olan, hele Türkiye’de yaşayan herkesin ne anlama geldiğini bileceği ifadeler bunlar. Dolayısıyla iyi niyet eksikliği içerdiği ortada.
Konunun baro ile ne alakası olduğu meselesi bir yana, iyi niyetli bir yaklaşımla konu ele alınmış olsa en fazla “Cuma hutbesinde bu konuları gündeme getirmeye ne gerek var” denilebilirdi. Nitekim İzmir Barosu tarafından yapılan açıklamada yalnızca “cinsel yönelime dayalı ayrımcılık” eleştirisi dile getiriliyor.
Ancak Ankara Barosu’nun açıklamasında kullanılan ifadelerden buradaki maksadın “üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek” olduğu anlaşılıyor.
***
Bu metni kaleme alan kişi(ler) her kimse kendi toplumunun inançlarına düşman olduğu kadar kendi ülkesinin tarihine ve kültürüne de epeyce yabancı görünüyor.
Diyanet İşleri Başkanı’nın görevde kalması durumunda, Ankara Barosu’na göre, “sonraki konuşmasında halkı ellerinde meşalelerle meydanlarda cadı diye kadın yakmaya davet etmesi kimseyi şaşırtmamalıdır.”
Acaba Ankara Barosu’nun yöneticileri bu metnin altına imzalarını atıp ajanslara göndermeden önce “bir bakalım ne yazmış bizim arkadaş” demediler mi? Eğer okuduysalar “Yahu, adam nihayetinde ‘dinimiz eşcinselliği meşru kabul etmiyor’ demiş; şimdi biz ne diye takvim yılını işe karıştırıyoruz, sesi çağlar öncesinden geliyor falan diyoruz? Kan kokan cüret nedir, kadın yakmak nereden çıktı?” diye itiraz eden kimse çıkmamış mı aralarından?
***
Arkasındaki motivasyon ne olursa olsun çok tehlikeli bir girişim bu. Toplumun büyük kütlesini rencide ederek kışkırtmanın ne tür sonuçlara yol açabileceğini kestirmek mümkün değil.
Bu bakımdan, muhalefetin de bu konuyu iktidarla baro arasındaki bir mesele olarak görmekten uzak durmasında fayda var.
Çünkü birilerinin iktidar karşıtlığının sağladığı ahlaki meşruiyeti toplumun değerlerine yönelik bir düşmanlık ateşini yakmak için kullanmaları siyasi muhalefet açısından alarm sinyali olmalı.
Siyasi muhaliflerin yüksek sesle bu provokasyona karşı tepki göstermeleri ve bu tezgâhı bozmaya yönelmeleri gerekiyor.