İnançla mı bilgiyle mi?
Ülke yönetimi önemli olsa gerek.
Tarihten beri yönetimlerin etkinliği açısından toplumlar değişik yöntemler denemiştir. Deneme yanılma yöntemlerinin de sonucu olarak seçimle yönetici belirleme iradesi üstün gelmiştir.
Burada yönetim sistemleri üzerine bir analiz yapmayacağız. Amacımız seçimle gelen yönetimlerin kaynakları etkin dağıtım başarılarından veya tersi durumdan bahsedeceğiz.
Dün Karar Gazetesi 1. sayfa manşetine değinmek isterim.
Yıl 1983 ve Turgut Özal o dönem büyük maliyet içeren ama ülkenin geleceği açısından büyük kazanç sağlayacak bir yatırımın temelini atıyor: Atatürk Barajı’nın...
Yapımı 9 yıl sürüyor ve bittiğinde artık Özal Başbakan değil; hatta kısa süre sonra vefat ediyor.
Arkasında bıraktığı eser sadece enerji kısmı ile kendini 5 yılda amorti ediyor. Kalan sürede de ülkeye 25 milyar dolar kazandırarak yatırım değerinin 6 katı kar bırakmış oluyor. Ama her yıl kazandırmaya hala devam ediyor...
Hatta asıl önemli noktaya da değinelim. Atatürk Barajı 9 yılda bitiyor ama enerji dışında kalan ve büyük değer yaratacak olan sulama kısmı hala bitirilememiş.
Yılda 2,5 milyar dolar katma değer yaratması beklenen sulama kısmı nedense bir türlü bitmiyor. Hatta Silvan Barajı bile bölge açısından çok önemli olmasına rağmen daha geçen hafta hizmete açılabildi.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan son dönemlerde daha sık kullandığı “eser siyaseti” söylemine bakalım.
Son dönemde yapılan yatırımların nerede ise hiçbiri ülkeye değer kazandıran yatırımlar değil. Yatırımlardan gelir elde etmeyi bırakın, sürekli gider ödenmek durumunda.
Bu yatırımları bazı kısımlara ayırarak vermek gerekiyor:
Yapılması faydalı ama yöntemi yanlış yatırımlar: Mesela İstanbul-İzmir otoyolu veya Kuzey Anadolu Otoyolu yatırımları... Bu yatırımlar olmalıydı ama Hazine garantili müteahhitlere verilerek adeta ülke heba edildi. Bir tarafta ihtiyaç duyulan yol ve köprü ama diğer yanda bu yolu çok ama çok pahalı olduğu için kullanamayan vatandaşlar.
Hem yol var hem de gitmek isteyen Millet ama fiyat uyuşmuyor. Ve böylece yatırımlar verimli olmadığı gibi Hazine ödemeleri nedeniyle yük olmaya devam ediyor. Hatta evlatlarımızı bırakın, torunlarımız bile bu yükü üstlenecek.
Yapılmasına gerek olmayan yatırımlar: Bu konu hakkında tek cümle edeceğim. Yılda sadece iki kez trafik olan Çanakkale Köprüsü neden yapılır? Bu ve benzeri Hazine garantili yatırımlar hele de şu zor günlerde neden yapılır?
***
Bir ülkenin geleceği için yöneticilerin elbette bu geleceğe inanması gerekiyor. Hatta toplumun geleceğinin daha müreffeh olması açısından toplumun kısa vadeli çıkarları yerine ülkenin uzun vadeli çıkarlarını gözetmek gerekir.
İşte bu bakış açısı ülkeye inanmak ve topluma inanmak gerektirebilir.
Oysa bizler inançsal ama temelsiz girişimlerle ülkenin geleceğini de heba edebiliyoruz. Mesela faiz enflasyon inancımız bu ülkede 2019-2020 yıllarında yaklaşık 2 trilyon lira maliyet çıkarttı.
Enflasyonu düşürmek için faizi düşük tutmak gerekiyormuş. İyi ama faizi onca ülke riskine rağmen enflasyonun bile altına çekince kur artışı doğal olarak geldi. Sadece dış borçlarda kur artışının maliyeti 1 trilyon lira ek maliyet oluşturdu. Devamını hiç düşünmeyelim...
Bir taraftan ülke risklerini hesaba katmayacağız ama diğer taraftan ise her türlü olumlu söylemle herkesin bize gelmesini isteyeceğiz.
Mesela bunu son faiz artışının ardından da kullanmak istedik. Hem faiz artışına bağlı kurlardaki dengelenmeyi başarı olarak göreceğiz ama aynı zamanda söylemi de düşük faiz üzerine kuracağız.
Sanırım yeni göreve getirilen Lütfi Elvan ve Naci Ağbal için şartlar oldukça zor olacak. Gerçi benim de hiç beklemediğim gerçekçi hamleler yapıldı ama yukarıdaki sabır da bir yere kadar olmasın.
İnanca dayalı bilimsellik dışı yöntemlere daha ne kadar fatura ödeyeceğiz; kim bilir?