“Çabuk gidin, bir gün daha beklemeyin...”

Esad rejiminin beklenmedik düşüşünün ardından yeni döneme dair farklı fikirler var ama bütün Türkiye bir konuda mutabık. Sağcısı solcusu, muhafazakarı laiki, milliyetçisi ulusalcısı Suriyeli göçmenlerin bir an önce ülkelerine dönmesi konusunda aynı fikre sahip. AK Partili de CHP’li de MHP’li de DEM’li de aynı şeyi söylüyor. Hemen, şimdi gecikmeden gitsinler rüzgarı esiyor. Muhalifler Halip’i zaptedip daha Şam’a ulaşmadan, Suriye’de ne olup bittiği belli değilken bile aynı ses yükselmeye başlamıştı: Suriyeliler gitsin…

Sadece sokaktaki insan değil, Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak bakanlara kadar, oradan muhalefet liderlerine; sağdan soldan bütün siyasetçiler de sabırsızlıkla aynı sesi verdi. Televizyonlar, sınır kapılarından canlı yayına başladı. Bugüne kadar kendilerine tek bir kez mikrofon tutulmayan göçmenler de sokakta çevrilip aynı soruya “Ne zaman gidiyorsunuz?” sorusuna muhatap oldu. Suriye’de yeni dönemin bizdeki bir numaralı anlamı ve sonucu “Nihayet göçmenlerden kurtuluyoruz” cümlesi oldu.

Bütün bunlar, bir yandan “Biz mazlumlara kucak açtık. Hepsine sahip çıktık” sözleri yeri göğü inletirken yapıldı.

Evet “kurtuluyoruz!” veya bir vadede “kurtulacağız!..” Ama ne bu acele? Bu kadar zaman misafir ettiğimiz insanları aslında hiç istemediğimizi, onlardan hoşlanmadığımızı, bize yük olduklarını göstermekten çekinmediğimiz de olmuştu ama yine de onlar burada güvendeydi. Esad’ın gidişinden sonra henüz nereye oturacağı, nasıl şekilleneceği belli olmayan bir ortama göndermek için bu acele niye? Ev sahipliğimiz böyle mi bizim?

Zaten gidecekler, gitmek istiyorlar… 1 milyona yakın insanını katleden, masum insanlara hapishanelerde olmadık işkenceler yapan, mallarını gasp eden kanlı bir rejimden kaçmışlardı. Canlarını kurtarmak için gelmişlerdi, can emniyeti sağlandığında da gideceklerdi zaten. Bir dakika durmaya niyetleri de yok.

Madem bir insanlık yaptık, hiç olmazsa onları insanca ve dostça gönderelim.

Büyük kısmı gidecek bu belli ama bir şekilde burada kalmak zorunda olanlara da “Sen hala niye buradasın?” demeyelim. Evlenenler, vatandaşlık alanlar, çocuklarının eğitimi için burada bir süre daha kalmak zorunda olanlar var… İşini gücünü burada kurmuş olan, yanında işçi çalıştıranlar var. Toplumun bir parçası halin gelmiş olanlar var. Hatta, kendisini bu ülkeye ait hissederler var. Bırakalım toplumsal hayatı, ekonominin ayrılmaz parçası haline gelen sahibi Suriyeli birçok işletme var.

Esad düştü diye, bütün Suriyeli göçmenlerin, tamamının eksiksiz gitmesini beklemeyelim, bunu istemeyelim de.

Muhalefetin Suriyelilere karşı tutumunu öteden beri biliyoruz ama iktidarın tavrı da yanlış. “Gitsinler… Hemen gitsinler” mesajları hiç gidemeyecek olanları veya işlerinin tasfiye etmeye çalışan, okulların bitmesini bekleyen ya da Suriye’de harap olmuş başka ellere geçmiş mülklerini geri almaya çalıştıkları için geç gidecekleri savunmasız bırakıyor. “Çabuk gidin” baskısı, toplumun gözünde onları hedefe koyuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da yanlışı farketmiş olmalı ki “Kalmak isteyenlerin başımınız üstünde yeri var” dedi.

Ne var ki Suriyeliler gelirken nasıl bir politikamız yoktu ise, şimdi gitme ihtimalleri ortaya çıktığında da politikamız yok. Hurra gelin, hurra gidin… 3 milyondan fazla insandan bahsediyoruz, unutmayalım. Mülteci durumuna düşmüş, hayatları alt üst olmuş, en yakınlarını kaybetmiş, mallarına el konmuş insanlar bunlar.

Biraz sakin olalım… Hala övünebileceğimiz bir kardeşlik hatırasına son sahnede gölge düşürmeyelim.

YORUMLAR (20)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
20 Yorum