Finansalı bitti reeli başlıyor

k kullandığım tespit: Ankara çok şişmanladı!

Bugüne kadar (2009’da başladı) bütçe disiplini, giderlerin azaltılması ile sağlanmadı. Maalesef hükümetin her harcama artışı karşısında ya yeni vergi konuldu, ya da vergi oranları artırıldı.

Kısaca özel sektörün boğazına sarılarak aşırı devletçilik yapıldı.

Bu yılın Haziran ayına kadar kamunun personel maaşı 100 milyar lirayı buldu. Yıllık maaş gideri artık en az 200 milyar lira.

Ya SGK? Onunda aylık emekli maaş ödemesi 20 milyar lira; sağlık gibi diğer giderlerle aylık harcaması 30 milyar lira. Ediyor mu size yılda 300 milyar lira.

OVP’de 2018 yılında mahalli idarelerle beraber, Merkezi Hükümet ve SGK bütçesi olarak 1 trilyon 100 milyar liranın üzerinde bir gelir öngörülüyor. Bugün ki kur üzerinden yaklaşık 230 milyar dolar.

Sizce bu yükü özel sektör daha ne kadar taşıyabilir?

O nedenle ısrarla diyorum ki; “Devlet kemer sıkmaz ve verimliliği artırmaz ise ekonomiyi toplamamızın imkanı nerede ise sıfırdır.”

Özel sektör aşırı dış borca saplanmış durumda. Kamunun ağır mali yükünü dış borçla karşılamaya çalışıyor.

Şimdi işin maliyet tarafına bakalım:

2003 yılında ortalama döviz sepeti 1,60 TL ediyordu. Enflasyon karşısında bu değeri 2017 yılında aştık. O nedenle döviz artışı 2017 yılına kadar çok büyük bir maliyet oluşturmadı. En büyük yük, Ağustos 2017’de doların 3,50 seviyesinden kopuşu ile oluştu.

Aynı tarihlerde kısa vadeli tahvil faizleri de yüzde 11,50 seviyelerinden koptu ve artık yüzde 20,0’lerde seyrediyor.

Şimdi ne olacak?

Bu ayki yazımdan, yani ‘su seviyesi’ örneği ile anlatayım: Bizim boyumuz 1,80 ama şu an su seviyesi 2,50. Yani doların 3,50 olduğu (Döviz sepetinin ise 3,80), faizlerinde yüzde 11,50 seviyesi bizim boy seviyemizdi. Bu seviyelerin üstü bizde çok sayıda şirketi yaşayamaz hale getiriyor. O şirketler için artık doların çıkması, faizin yükselmesi sadece ölüm süresini belirler. Yoksa, bir geri dönüş olmaz ise zaten suda boğulacaklar.

Arayan soran iş dünyasındaki dostlar “Bir kaç yıldır döviz yükselecek, durmaz” diyordun diye soruyorlar. “Şimdi ne olacak ekonomi” diyorlar.

Verdiğim cevapları buradan da açıklayayım: Ben artık finansal krizin bittiğini düşünüyorum. Yani dövizde ve faizde yeni yükseliş dalgaları -’mevcut siyasi şartlar dahilinde’- beklemiyorum. Arayan soranlara “Artık dövizden veya faizden yeni yükselişler ve korkular beklemeyin; artık yeni sorununuz iç talep olmalı” diyorum.

İşin bir başka izahı şu; krizin finansal tarafı önemli oranda gerçekleşti. Bundan sonra finansal göstergelerde bize özgü ekstra hareketler görmemiz daha düşük ihtimal. Ama şimdi asıl sorun iç talepte başlıyor. Yani, finansal krizin yerini reel kriz alıyor.

Bu görüşümü değiştirecek şu ihtimali de hesaba katalım: Kamu aşırı bütçe açığı ile iç talebi yine körükleyebilir. O zaman reel kriz yerine yeniden finansal kriz devam eder. Ve bir süre sonra çok ama çok daha büyük reel krizle yüzleşiriz. Ama yok, kamu zaten mevcut açıklarla kalsa bile finansal kriz yerini soğumaya bırakır ve geçmişin günahlarını reel sektör olarak ödemeye başlarız.

Ya çözüm?

Sıkça tekrar ediyorum: Topyekün bir ekonomik reform. Öyle basit reformlar değil.

Bir kere yeni bir ekonomi programı yazılarak işe başlamak gerekiyor. Üretim süreçlerinin vergi yükü bir an önce hafifletilmelidir. Maliye politikası, kamuya para toplama yerine, toplam verimliliği artırıcı yönde sil baştan yazılmalıdır. Bugün ki maliye politikası özel sektörü batırmak üzerine yazılmıştır.

Çalışma politikası ise, maalesef çalışmamak-okumamak üzerine kurulmuştur. Çok çalışmanın ve çok kazanmanın cezalandırıldığı bu sistem hemen değişmelidir. Emeklilik yaşından tutun, emeklilik maaş bağlama oranına kadar sil baştan sistem düzeltilerek çok çalışmak teşvik edilmelidir.

Bu ülke insanlarının hayali artık KPSS olmamalıdır. “Devlete kapağı atmak” kafası ile bu ülke daha ne kadar kalkınmasız bir modelle sürecek ya da sürünecek.

Finansal sistem ise, zaten ipoteğe dayalı-gayrimenkulü zorunlu kılan ticari bankacılığa hapsolmuş durumda. Kalkınma bankacılığı, girişim sermayesi fonları ve son olarak ise küçük ortağı soyucu sermaye piyasası düzeni ile işlemez haldedir. Örnek mi: Zorunlu BES fonları, kime ne kazandırıyor? Hazine boşu boşuna yüzde 25 katkı veriyor.

Çözüm aslında var. Hem de çok zor değil. Yeter ki isteyelim ve cesur olalım.

YORUMLAR (38)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
38 Yorum