The translation
-Hocam, merkezden mesaj gönderdiler. Görüşmeye çağırıyorlar. Bu sefer nedense başka bir otelde.
Şak diye yerinden fırlayıp iki dakika içinde hazırlandı. Bir sırdaş tercüman, 8 koruma, 3 otomobil de hemen hazırlandı. İstikamet: Heartbreak Hotel. Oda numarası 706.
Yanında sırdaş tercümanla huzura çıktı. O da ne? Edward Stürmer değildi bu!
-Merhaba. Ben Ernst Rückzug.
-Müşerref oldum efendim. Bu fakir de Fethullah Gülen.
Ernst Rückzug, Fethullah Gülen’in dediğini tercüme eden sırdaş tercümana hayretle bakıp dedi ki:
-Gülen siz misiniz? Çok genç görünüyorsunuz. Fakir bir haliniz de yok. Fakirlik izafidir tabii, arkadaşınızın sizi “bu fakir” diye takdim ederken neyi kast ettiğini anlamadım doğrusu. Neyse. Madem İngilizce biliyorsunuz, yanınızda niye tercüman gezdiriyorsunuz ki? Ve tercümanınız benimle niye Türkçe konuşuyor? Sizden önce onun konuşması da tuhaf doğrusu. Siz “Ben Fethullah Gülen, bu da falanca” deyip önce kendinizi sonra onu tanıtacağınıza o sizi tanıtıyor ve siz de tercümanınıza tercümanlık yapıyorsunuz.
Sırdaş tercüman bir an toparlayamadı, kargaşayı ancak son kısmından yakalayabildi:
-O İngilizce bilmez efendim.
-Neeee? İngilizce tercümanınız İngilizce bilmiyor! Ama İngilizce tercümanına ihtiyaç duyan siz su gibi İngilizce konuşuyorsunuz! What’s going on here? Are you kidding me? You think that’s funny?
-No no, tamamen yanlış anladınız. Fethullah Gülen ben değilim. Odur.
-Hiçbir şey anlamıyorum. Tamamen koptum.
-“Bu fakir” derken beni değil kendini kast ediyordu. Tevazu gösteriyordu. “Ben” dememek için “bu fakir” diye konuşur kendisi. Kendinden “bu fakir” diye bahseder. Kelimesi kelimesine tercüme etmekle hata ettim. My fault. So sorry.
-But why? Niye öyle yapıyor ki?
-“Ben” deyince kendini bir şey sanmış gibi, böbürlenmiş gibi olacağı için, o hassasiyetle yani, “bu fakir” diyor. Bazen sadece “fakir” diyor. Önemsiz, değersiz biri manasında.
-Haaaa, got it! Erdoğan’ı devirip Türkiye’yi tamamen ele geçirecek güçte olduğunu iddia eden adam, balonu sönünce “bu fakir” ayağına yatarak tepkileri yumuşatmaya çalışıyor. Yağma yok! Ona güvenip Erdoğan’a mevta gözüyle bakan ve Türkiye siyasetlerini bu algıya göre şekillendirdikleri için rezil rüsva olan kim varsa çatır çatır hesap soracak, bundan kurtuluşu yok. Shrek’teki o kedinin, hani sonra kendi filmi de yapılan şu çizmeli Hispanik kedinin meşhur acıklı bakışıyla acındıramaz kendini! Bu söylediklerimi anlamasını istiyorum, artık tercümeye başlar mısınız for God’s sake!
-Emredersiniz efendim, ama hocamızı yanlış tanımamanız açısından bir hususu daha tavzih etmek isterim. Şöyle ki: “Bu fakir” diye konuşmaya yeni başlamadı hocamız. Hep böyle konuşurdu.
-“Merak etmeyin, Türkiye bende” diye hava atarken de mi?
-Şimdi hava atmak derken…
-Benimle tartışmayı kesip söylediklerimi BU FAKİRE tercüme eder misiniz artık!
-Yes sir! Hocam, abi diyor ki…
-Stop! Stop! Forget it! Gerek yok. Uzatmayalım. Bundan sonra söyleyeceklerimi tercüme edin, yeter.
-Yes sir!
Ernst Rückzug tam konuşmaya başlayacakken Fethullah Gülen nazikçe ve İngilizce “I am sorry, one minute please” diyerek araya girdi. Gülümseyerek “Not Erdoğan one minute of course sir” (Niyet olarak: “Tabii ki Erdoğan’ın ‘One minute’ı gibi değil efendim, aman yanlış anlamayın”) diye de ekledi. Sonra sırdaş tercümana dönüp, “Beyefendiye sorar mısın, Edward Stürmer neredeymiş?” dedi.
Tercüman soruyu tercüme etti.
Ernst Rückzug, dişlerini gıcırdatarak, soruya soruyla cevap verdi:
-Beni beğenmediniz mi Mister Gulen?”
-Olur mu efendim? Arz-ı hürmet ederim. Bizim için hepiniz birbirinizden kıymetlisiniz.
-Öyleyse niye sordunuz o şahsı?
-Kıtmîrle hep o ilgilenirdi de efendim, onun için şey ettim.
Sırdaş tercüman, Fethullah Gülen’in son cümlesindeki “kıtmîr” kelimesinden irrite olup bir an durdu, sonra cümleyi “Benimle hep o ilgilenirdi” şeklinde aktardı.
Tecrübeli bir ajan olan Ernst Rückzug’un dikkatinden kaçmamıştı o bir anlık duraksama.
Tanananaaaam!
-Tam olarak ne dedi?
-Tercüme ettiğim gibi efendim.
-Hani “ben” yerine “fakir” derdi?
-Gene öyle dedi de ben karışıklık olmasın diye şey ettim…
-C’mon!
Ernst Ruckzug, sağ işaret parmağını sağ kulağına götürdü:
-Bu kulak çok özel bir kulaktır genç adam. Ondan hiçbir ayrıntı kaçmaz. Mister Gulen’in son cümlesinin ilk kelimesini ilk kez duyduğumdan eminim. O kelimeyi çok önemseyerek kullandığını hissettiğimi de belirtmeliyim. Hislerim kuvvetlidir.
Sözlerine, sağ işaret ve orta parmağıyla iki gözünü göstererek devam etti:
-Ve bu gözler çok özel gözlerdir genç adam. O kelime Mister Gulen’in ağzından çıktığı andaki hafif, çok hafif, çok çok hafif, varla yok arası hafif titreyişinizi bile kaçırmadılar. Duraksayıp tercümeyi geciktirmeniz de cabası. Benden neyi gizliyorsunuz? Bu konuşma kayıt altına alınıyor ve Mister Gulen’in tam olarak ne dediğini siz söylemeseniz de öğrenirim nasılsa. İyisi mi siz kendi ağzınızla söyleyin de kafatasım atmadan bu faslı geçebilelim.
Sırdaş tercüman teslim oldu:
-Kullandığı kelime “kıtmîr”di efendim. Köpek demektir.
Ernst Ruckzug dondu kaldı. Fethullah Gülen ve sırdaş tercüman bekledi, bekledi, ama Ernst Ruckzug bir türlü çözülmedi.
Fethullah Gülen, sırdaş tercümana “Bir şey mi oldu? Kıtmîr dememe mi şaşırdı?” diye sordu.
-Evet hocam.
-Bu hususta fakirin… Tercüme et söylediklerimi…
-Başüstüne hocam.
-Baştan alıyorum: Fakir bu hususta zat-ı alinizin şaşkınlığını gidereceğini ümit ettiği bir makale yazmıştı vaktiyle. Demişti ki o makalede: Kıtmîr iddiası da esasen büyük bir iddia sayılır ve belki bundan da fakirin imtina etmesi iktiza eder. Malum olduğu üzere, köpeğin burnunda, insanda olanın on katı koku alma hücresi vardır. Kulaklarındaki hassasiyet de öyle, gözlerindeki de…
Ernst Ruckzug çözülmüştü, ama tekrar dondu. Fethullah Gülen konuşmaya devam ederken, o da buzların ardında bir yerde, çok uzakta bir yerde, kendi kendine konuşuyordu: “Tuzağa düştün koca adam. Koca adammış, pöh! Salağın tekisin işte. Adam seninle iki saattir kafa buluyor. Kafa bulmaktan sıkıldı; nereye düştüğünü anlayasın diye alenen hakaret ediyor artık. Sen misin kulaklarınla ve gözlerinle övünen? Al sana, köpek! O kadar pervasız ki, ortalamanın birazcık üstünde olan burun büyüklüğüne atıfta bulunmaktan, fiziksel bir özelliğinle dalga geçmekten bile geri durmuyor. Velinimeti olan Birleşik Devletler Hükümetinin bir temsilcisine böylesine arsız davranmaktan çekinmemesinin ve hele bu arsızlığı böylesine cool bir şekilde yapabilmesinin bir tek izahı olabilir: Seninkini bile aşan bir teşkilat.”
Birden kendine geldi. Pat diye ayağa kalktı. Ceketinin önünü ilikledi. “Anladım efendim. Çok özür dilerim. Lütfen bağışlayın” dedi ve gitti.
Bir müddet sessizlik.
Sonra Fethullah Gülen, sırdaş tercümana dönüp, “Bu da iyi adam” dedi.