Muhacirlere düşmanlığın dayanılmaz hafifliği
Ankara’nın Demetevler semtinde meydana gelen hadise üzerine Suriyeli mülteciler meselesi yine ülke gündeminin tepesine yükseldi.
“Mesele” mi dedim?
Pardon, tam olarak ne meselesi?
“Suç işleme oranının yüksekliği” mi?
İçişleri Bakanlığı açıkladı işte:
“Bazı basın yayın organları ve sosyal medya hesaplarından, Suriyeli misafirlerimizle ilgili, ‘suçu tırmandırdıklarına yönelik olarak’ servis edilen haber ve yorumlar gerçek bağlamından koparılarak kamuoyuna yansıtılmaktadır... zaman zaman yaşanan gerginlikler son günlerde çarpıtılarak, abartılarak toplum içinde infial yaratacak bir dille aktarılmakta; misafirperverlik ve Ensar ruhuyla bağdaşmayacak şekilde, başka bir boyuta taşınmak istenmekte; bu konu bir fitne, nifak ve iç siyaset malzemesi haline getirilmeye çalışılmaktadır. Buna karşın, Suriyeli misafirlerimizin suç işleme ve suça karışma oranları, elimizdeki verilerle karşılaştırıldığında, kamuoyuna yansıtılan verilerle örtüşmemekte, rakamlar bunun tam tersini göstermektedir. Suriyelilerin Türkiye’de işlenen toplam suçlara oranı Türkiye’deki toplam nüfusları göz önünde bulundurulduğunda ülkemiz genel suçlarına göre oldukça azdır. Suriyelilerin karıştıkları olayların Türkiye’deki toplam asayiş olaylarına oranı 2014-2017 arasında yıllık ortalama yüzde 1,32’dir. Bu olayların önemli bir kısmı kendi aralarındaki anlaşmazlıklardan kaynaklanan olaylardır. Ayrıca 2017’de Suriyelilerin karıştıkları suç olaylarında, nüfuslarındaki artışa rağmen bir önceki yılın ilk 6 ayına oranla yüzde 5’lik bir azalma olmuştur…”
***
Demek ki neymiş?
Demek ki Suriyeli muhacirler Türkiye’nin yerlilerinden çok daha az suç işliyorlarmış ve zaten düşük olan suç işleme oranları her gün biraz daha düşüyormuş.
İşlenen suçların faillerini yerli-muhacir ayrımı yapmadan aynı kefeye koyduğumuzda, ülkemizdeki suç işleme oranının muhacirler sayesinde düştüğünü görürüz.
Buyursun buradan yaksın “Suriyelileri istemezük”çüler!
“Kendimiz ekmeğe muhtaçken bu kadar mülteciye nasıl bakacağız?” filan da demesinler, zira zengin muhacirler Suriye’den getirdikleri paralarla Mersin yahut İstanbul’da villa aldıklarında homurdanan da bunlar.
Muhacirin fakirliği de suç, zenginliği de… E nasıl olacak?
***
Bir de “İşimizi elimizden alıyorlar” hikâyesi var…
Bir de “Mehmetçik Suriye’de savaşırken onlar burada ne geziyor? Gitsinler savaşsınlar!” lakırdısı…
Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak cevap veriyor:
“Türkiye 3 milyon muhaciri beşeri sermaye olarak da görmelidir. 3 milyon insan içinde yüksek tahsilliler, uzmanlar var. Şu anda Kahramanmaraş’ta, Adana’da, Osmaniye’de, Gaziantep’te hatta Ankara’da Ostim’de, birçok ilde eğer Suriyeliler olmazsa düz işçilik yapan yok. Fabrikalarımız durur… Şunu duyuyoruz; ‘Bizim askerimiz gidip orada şehit oluyor. Bunlar burada vakit geçiriyorlar.’ Doğrudur ancak yeterli değil. 20 ile 45 yaş arasında herkes savaşabilir ama hiçbiri savaşçı değildir. Savaşçı olabilmesi için eğitilmeleri, donatılmaları lazım. Bunu Türkiye’nin tek başına yapması doğru da değil mümkün de değil.”
***
Yeri gelmişken…
TRT’nin “Solfasol – Çay, Vicdan ve Şam’ın Şekeri” diye bir filmi var.
Ankara’nın Solfasol mahallesinde Suriyeli muhacirler için seferber olan mahalle muhtarı ile Halepli yardımcısının bir gününü anlatan, bunu yaparken muhacirlere düşmanlık konusunu bir güzel irdeleyen, belgesel drama türünde nefis bir yapım.
Ekranda karşınıza çıkarsa sakın zaplamayın!