Haksızlık bu!

Mahalli seçimlerden sonra ‘AK Parti kökenli’ yeni bir siyasi partinin kurulacağı iddiası, Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’nu (onlarla beraber Ali Babacan, Beşir Atalay, Sadullah Ergin ve Nihat Ergün gibi eski bakanları) yeniden gündeme taşıdı.

Düzeltiyorum: Aslında hiç gündemden inmedi ki Gül ve Davutoğlu.

Muarızları onları yeni parti iddiasından önce de her ihtimale karşı mütemadiyen eleştirerek gündemde tutuyorlardı.

Bir “aslında” daha:

Aslında eleştiriden ziyade tahkir ve tezyif söz konusu.

Bu uğurda hakikatin çarpıtılması da söz konusu.

Gezi Olayları meselesinde Gül’ün “mesaj alınmıştır” diyerek dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı Gezicilerle saf tuttuğu tezviratı mesela…

Hakikatin çarpıtıldığı şehir efsanelerine muazzam bir örnek!

***

Tarih: 3 Haziran 2013.

Gezi Olaylarının dördüncü günü.

Olaylar daha zıvanadan çıkmamış.

Cumhurbaşkanı Gül, Çankaya Köşkü’nde yaptığı açıklamada diyor ki: "Türkiye demokrasiye inanan ve demokrasinin kurallarını çalıştıran bir ülke. Hukukun üstünlüğüne inanan bir ülke. Mahkemenin kararlarına üst mahkemelerde itiraz edilebildiği ve itiraz yollarının açık olduğu bir ülke. Dolayısıyla bütün bu kurallar batı demokrasilerindeki standartlar çerçevesinde olmaktadır. Önce bunun bilinmesini isterim. Tabii ki Türkiye'de herkesin düşüncesi, fikirleri ve inançları, hepsi de saygıdeğerdir. Açık bir toplum içerisinde yaşıyoruz. Ve hepimizin farklı farklı düşüncelerimizi, görüşlerimizi, siyasi eğilimlerimizi, inançlarımızı, bunlara muhakkak ki saygı göstermemiz gerekir. Bu saygı ve sevginin şüphesiz karşılıklı olması gerekir. Herkesin kendi ülkesinde en geniş şekilde kendisini özgür hissetmesi gerekir. Bu çerçeve içerisinde demokrasiler dediğimizde; demokrasilerde tabi ki seçimlerle halkın iradesi ile her şey ortaya çıkar, ama demokrasi demek sadece seçim demek de değildir. Seçimlerin dışında da farklı görüşler, farklı durumlar, itirazlar varsa bunların da çeşitli yollarla dile getirilmesinden daha tabii de bir şey olamaz. Barışçı gösteriler şüphesiz ki, tabii ki bunun bir parçasıdır. Bu anlamda son günlerdeki gelişmeleri bu çerçeve içerisinde görüyorum. Ve şunu da açıklıkla söylemek istiyorum ki, iyi niyetli olarak verilen mesajların da alındığının bilinmesini isterim. İyi niyetli olarak verilen mesajların hepsi alınmıştır. Bunların muhakkak ki günü geldiğinde gereği de yapılacaktır. Zaten bunun işaretini de eminim ki hepiniz görüyorsunuz. Yalnız bu noktadan sonra artık dikkatli olmak gerektiğine inanıyorum. Hepimizin tecrübeleri şunu göstermektedir ki, maalesef bu tip toplumsal olayların neticesinde illegal örgütler devreye girerler ve onlar esir alırlar ve çok yanlışlara sokarlar. Buna hiç müsaade etmemek gerekir. Bütün vatandaşlarıma sesleniyorum ki herkes sağduyulu olmalı. Kurallara herkes uymalı ve itirazları görüşleri varsa bunlar barışçı bir şekilde dile getirilmeli ki bunlar getirildi. Bundan sonra hiç kimsenin kabul etmeyeceği imajlarımızı zedeleyici davranışlara da hiç müsaade etmemek gerekir."

Nedir bu sözlerin hülasası?

Şudur: ‘Mahkeme yolu açık; Geziciler davalarını orada görmeliler. Barışçı gösteri de bir haktır, baş göz üstüne; bu haklarını kullandılar ve İYİ NİYETLİ OLARAK verdikleri mesajların (ama sadece İYİ NİYETLİ OLARAK verdikleri mesajların) alındığını gördüler. Şimdi, terör örgütlerinin ağına düşmek üzere oldukları bu aşamada, sağduyudan şaşmamaları ve provokatörlerin heveslerini kursaklarında bırakmak için dağılmaları gerekiyor.’

Kaos planlarını boşa çıkarma gayretinden başka neyi ifade ediyor olabilir böyle bir konuşma?

Gül’ün, ‘saygı karşılıklı olmalı’ ve ‘kabul edilemez davranışlara hiç müsaade etmemek gerekir’ vurgularıyla Gezicilere ‘İşin tadını kaçırırsanız kötü olur’ demeye getirdiği de açık değil mi?

Meramını ‘höt hüt’lü cümlelerle anlatmamasını yadırgayanlar olabilir, ama tarz ve üslup meselesi işte; Gül böyle konuşmayı tercih ediyor.

Açıklamanın devamı: "Şunu da unutmayalım ki bir ülkenin imajını yapmak kolay değildir. Hepimiz hep beraber Türkiye olarak 10 yıl içerisinde didindik, uğraştık ve Türk ekonomisini, Türkiye'nin imajını içeride ve dışarıda çok üst noktalara taşıdık. Bunun zedelenmesi hiç kimseye fayda getirmez. Hepimize zarar verir. Ülke hepimizindir ve ülkemize sahip çıkmamız gerekir."

Gül bu sözlerle Türkiye’nin selametinin ve bu çerçevede AK Parti iktidarının 10 senelik birikiminin üstüne titrediğini ortaya koymuyor mu?

Erdoğan’a karşı Gezi Ayaklanmasını destekledi tezviratı nereden ve nasıl çıktı Allah aşkına?

Ve açıklamanın sonu: “Şunun da yine bilinmesini isterim ki bütün bu son üç dört gün içerisindeki gelişmeler, gösteriler, bunlar yapılırken Türkiye'nin demokrasisi de test edilmiştir. Demokratik olmayan, hukukun üstünlüğüne inanmayan ülkelerde bu tip gösterilerin nasıl neticelendiğini şöyle bir etrafımızdaki Ortadoğu'daki bazı ülkelerde olup bitenlere bakarsanız oradaki maliyetlerini göreceksiniz. Türkiye’de ise bunlar gördüğünüz gibi çok şükür onarılmaz acılar tattırmadan gelişmiştir, neticelenmiştir. Bu saatten sonra hepimizin yapacağı şey sakin olmak, kurallara uymak ve neticede ülkemizin herhangi bir şekilde zarar görmesine hiç fırsat vermemek olacaktır. Bütün vatandaşlarımın büyük bir sağduyu içerisinde hareket edeceklerini inanıyorum. Verilen bütün düşünceler okunmuştur, görülmüştür, not edilmiştir ve mesajlar da alınmıştır. Bütün vatandaşlarıma bu vesile ile sevgilerimi sunuyorum.”

Dikkat buyurun; “neticelenmiştir” diyor Gül, yani gösterilerin sonuna gelindiğini varsayıyor, daha doğrusu böyle olması gerektiğini vazediyor.

Tekrar sağduyu çağrısı yapıyor ve tansiyonu düşürmek için bir kere daha “mesajlar da alınmıştır” diyor.

Alınan mesajlar hangileri?

Konuşmasının başlangıç kısmında Gül’ün iki kere vurguladığı gibi “iyi niyetli olarak verilen mesajlar”.

Ne var kardeşim bunda?

‘Sizin de, mesajınızın da…’ diye kalayı basmadığı, yangının üstüne körükle gitmediği, Gezi hareketine iyi niyetlerle katılanlara dostluk elini uzattığı, ‘Ben onların da cumhurbaşkanıyım’ şuuruyla hareket ettiği için mi kötü adam oldu Gül?

Öyleyse 12 Haziran 2013’te Gezicilerle masaya oturan Erdoğan’a da yüklenelim!

Unutmadan: Mesajı almak kabul edilir şey değildiyse, Gezi Parkı’na Topçu Kışlası projesinden niye vazgeçildi veya bu proje niye ertelendi?

***

Bir de “Erdoğan cumhurbaşkanlığı konusunda ‘Kardeşim Abdullah Gül’ demişti, ama vefasız Gül ‘Kardeşim Recep Tayyip Erdoğan’ demedi” ezberi var.

Yahu, Erdoğan 2007’de Gül’ün cumhurbaşkanlığının önünü açtı da, Gül 2014’de Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığının önünü kapattı mı?

Kendisi tekrar cumhurbaşkanı adayı olabilecekken, bu hakkından Erdoğan lehine feragat etmedi mi Gül?

2003’te başbakanlığı da Erdoğan’a devretmemiş miydi?

Tamam işte, ‘Kardeşim Recep Tayyip Erdoğan’ dedi, hem de iki kere.

***

Gül’ün geçen seneki cumhurbaşkanlığı seçimi için CHP ile paslaşmış olmasını eleştirebilirsiniz, yeni bir siyasi hareket başlatırsa veya öyle bir harekette yer alırsa onu da eleştirebilirsiniz, ‘Gezicilere Erdoğan gibi sert çıkmalıydı’ veya ’17-25 Aralık sürecinde öyle değil de şöyle davranmalıydı’ da diyebilirsiniz; ama Gül’ü itibarsızlaştırmak adına haksızlığa tevessül etmeniz ve hakikati çarpıtmanız yakışık almıyor vesselam.

***

Ahmet Davutoğlu’yla ilgili şehir efsanelerine gelince…

Yerimiz doldu, nasipse gelecek yazıda devam edelim.

YORUMLAR (136)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
136 Yorum