Bambaşka bir Azerbaycan
Azerbaycan’da yaşayan bir arkadaşım anlatıyor:
“Bir süredir Türkiye’deydim. Karabağ’daki gelişmeleri Türkiye’den takip ettim. Azerbaycan’a döndüğümde neye uğradığımı şaşırdım. 20 senedir yaşadığım Azerbaycan değil bu. Bambaşka bir Azerbaycan. Yepyeni bir Azerbaycan. Karabağ Zaferi, ülkenin bütün havasını değiştirdi. Bundan birkaç hafta evvel ‘Biz yapamayız, biz edemeyiz’ diyen insanlar ‘Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım’ havasındalar. Karabağ’da savaşmak için gönüllü olduklarını ilan eden Azerbaycanlıların haddi hesabı yok. Akademisyenler, öğrenciler, işçiler, esnaf, herkes ‘Bizi bıraksalar işgal altındaki bütün topraklarımızı kurtarırız’ diyor. Bayrak, devlete mahsus bir şeydi burada. Siviller evlerine, dükkânlarına, arabalarına bayrak asmazlardı pek. Şimdi sokaklar Azerbaycan bayrağından geçilmiyor. Azerbaycanlı olmakla böylesine iftihar edildiğini ve bundan böylesine haz duyulduğunu ilk kez görüyorum. Ordunun kahramanlığı anlatıla anlatıla bitirilemiyor. Hükümet hiç olmadığı kadar muteber. Herkesin yüzü gülüyor. Herkes coşkulu, neşeli, iyimser. İnsanlar birbirine daha iyi davranıyor. Toplumsal kaynaşma had safhada. İktidarla muhalefet arasındaki buzlar bile eridi…”
Bana öyle geliyor ki Azerbaycanlının içinden bir ses ‘İşte şimdi devlet olduk’ diyor ve bu heyecan onun heyecanı.
Şöyle bir şey galiba: Mehmed Emin Resulzade’nin siyasi mirasını tabii ki öpüp başının üstüne koyuyor, bağrından çıkardığı mümtaz şairler ve müzisyenler ile tabii ki iftihar ediyor, petrol zenginliğinden mütevellit iktisadi inkişaftan tabii ki mutluluk duyuyordu Azerbaycanlı; fakat 1991-93 harbindeki korkunç hezimetten mütevellit eziklik hissi bunların hepsine ağır basıyordu.
Sovyetler’in dağılmasıyla müstakil devlet statüsü kazanan Azerbaycan, istiklale topraklarının yüzde 20’sini kaybederek merhaba demişti. Kaybettiği toprakları geri alma istidadı da göstermemişti 23 sene boyunca. Esaslı devletlerin askerî zaferleri olurdu, askerî kahramanlık hikâyeleri olurdu, ama Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yoktu işte.
‘Ben Azerbaycanlıyım’ derken başını dik tutabilmek için, ordusunun, vatan toprakları uğruna giriştiği zorlu bir savaştan zaferle çıkmasına ihtiyaç duyuyordu Azerbaycanlı. Nisan ayı başındaki Karabağ savaşında iki stratejik tepe ve bir köyün Rus destekli Ermeni işgalinden kurtarılması, bu ihtiyacı karşıladı.
Devamı da gelecektir inşaallah.
Ensar meselesi
Miladi 622 senesinde Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanlara Muhacirun, onlara evlerini açan Medineli Müslümanlara ise Ensar (Yardımcılar) denir.
Türkiye’de bilmeyen yoktur diye düşündüğüm için, “Kendi nüfusunu aşan sayıda Suriyeli muhaciri barındıran Kilis’in ismi Ensarkilis olarak değiştirilsin” dediğim yazıda bu genel İslam kültürü bilgisini zikretme gereğini duymamıştım.
Keşke duysaydım.
Birileri, “Ensar” derken Ensar Vakfı’nı kastettiğimi zannedip Twitter’da saçma sapan yorumlar yaptı, alâkaya bir ton çay demledi.
Enver Atilla isimli bir Twitter kullanıcısının bu yorumlara tepkisi: “Hakan Albayrak isimli adamdan zerre kadar hazzetmem ama şu Kilis hakkındaki ‘ensarlık’ temalı görüşünü Ensar Vakfı’na bağlayanlar geri zekâlıdır.”
Geriz zekâlı demeyelim de…
Cahil, cahil.
Tayyar’ın dönüşü
28 Şubat Cunta Hukuku mağdurlarından yazar Tayyar Tercan’ın yeniden yargılanma talebi reddedilmişti. Buna isyan ederken bir de duyduk ki dava zaman aşımına uğramış, olay bitmiş.
Bu güzel sürprizi yaratan Rabbimize şükürler olsun.
İki buçuk senedir yurt dışında yaşayan Tayyar Tercan, evvelki gün memlekete döndü. Hoş geldi, sefa getirdi.
Kendisinin, ailesinin, dostlarının, hepimizin göz aydın.
Geçmiş olsun Tayyar kardeş. Allah Teala ecrini arttırsın.