Af kanunu konuşulurken...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaktığı yeşil ışık, af konusunu iyice ciddiye bindirdi. MHP’nin teklifinin AK Parti tarafından gözden geçirileceği ve bazı tashihlerle yeni bir şekle büründürüleceği anlaşılıyor. Kapsamını henüz bilmiyoruz, ama bir af kanununun çıkarılacağı kesin gibi.
Bunun niçin gerektiği izah edilirken, en çok, “kader kurbanları”na daha fazla çile çektirmemekten ve cezaevlerindeki yığılmaların önüne geçmekten bahsediliyor. Resmiyette işin temelinde şefkat ve merhamet, ayrıca ‘teknik zaruret’ var yani. Çok güzel. Öyleyse, binlerce mahkûmu salıverirken, aynı zamanda, hatta ondan evvel, devam etmekte olan bazı davaların ciddiyetsizliğini tespit etmek ve o davalardan tutuklu olarak yargılananları da salıvermek gerekmez mi?
Furkan Vakfı Başkanı Alparslan Kuytul ve arkadaşları mesela… Kuytul, FETÖ ve PKK aleyhindeki konuşmaları ortada olduğu ve bu örgütlerle ilgisizliğini mahkemeye sunulan emniyet raporları da ortaya koyduğu halde, FETÖ’ye “bilerek ve isteyerek yardım etmek” ve PKK’nın propagandasını yapmakla suçlanıyor. PKK propagandası denen şey, Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekâtı’nı eleştirmek. Bu eleştiri istediği kadar yersiz ve haksız olsun; neticede Türkiye’nin batağa saplanabileceği endişesini ifade etmekten başka bir şey yapmamış olan Kuytul’u PKK propagandası ile suçlamak biraz aşırı kaçmıyor mu? Biraz değil, çok aşırı kaçıyor. Hele Kuytul’un FETÖ’ye “bilerek ve isteyerek” yardım ettiği iddiası…
***
Bazı ‘haberciler’ tarafından “Alparslan Kuytul, 15 Temmuz darbesi için ‘hayırlı olsun’ dedi” şeklinde sunulan ve savcılık tarafından da öyle değerlendirildiği anlaşılan bir konuşma var ortada. Kuytul’un 15 Temmuz 2016 gecesi Furkan Vakfı’nda yaptığı bu konuşmayı “FETÖ’ye bilerek ve isteyerek yardım” gibi görmenin mantığını arıyorum, bulamıyorum.
Sosyal medyada canlı yayınlanan o geceki sohbet esnasında darbe haberini alan Kuytul, cemaatine bu haberi verdikten sonra dedi ki: “Bundan sonra, tabii bu darbe ortamında kimler içeri alınacak, yüzbinlerce insan belki içeri alınacak, bundan sonra seyredin, belki biz de onlardan biri olacağız… Bundan sonrasında ne olacağı karanlık… Allah, milletimize, milletimizin başına, kaldıramayacağı sorunları çıkarmasın, böyle sorunlarla karşılaştırmasın; bu darbenin İslamî faaliyetlere darbe olmamasını ve İslamî faaliyetlerin bundan olumlu yönde etkilemesini, Müslümanların hayrına olmasını vesile kılsın. Ve biz, her ne kadar bu hükümeti baştan beri tenkit ettiysek de, darbeyle devrilmiş olmalarından memnun olmayız…”
Tekrar: Kendisinin de tutuklanabileceğini, bundan sonrasının karanlık olduğunu, hükümeti tenkit etse de onun darbeyle devrilmesini reva görmediğini söyledi Kuytul… Bu arada, İslami faaliyetlerin selameti için niyazda bulundu (“Darbe için ‘hayırlı olsun’ dedi” tezviratı bu niyazdan mütevellit)…
Keşke ayağa kalkıp “Olmaz böyle şey! Askerî darbeye direnmek için sokağa çıkıyoruz arkadaşlar!” deseydi. Bunu yapmadığı için onu eleştirebiliriz ve eleştirmeliyiz, ama yukarıdaki sözlerine istinaden “Alparslan Kuytul, FETÖ’ye bilerek ve isteyerek yardım etti!” dememiz ne mantığa sığar ne insafa. FETÖ’ye “Dini bozdunuz, çökeceksiniz!” diyen bir adamdan bahsediyoruz yahu!
Kuytul ve arkadaşlarının böyle suçlamalarla -bırakın mahkûm edilmesi- yargılanması bile söz konusu olmamalıydı. Hiç değilse tutuksuz yargılansalar… Hem kendileri ve aileleri lüzumsuz yere mağdur edilmese, hem de istiap haddini çoktan aşan cezaevi sistemine lüzumsuz yere yüklenilmese…
***
Bir de, haklarında dava açılmayan, adli yahut idari soruşturma bile açılmayan insanların mağduriyeti var.
“Üyelik, mensubiyet, iltisak, irtibat” şüphesi için belirlenen 16 kriterden (ki bunların birçoğunun sıhhati, en azından kapsama alanının münasipliği sorgulanmalı) hiçbiri söz konusu olmadığı halde FETÖ’yle mücadele kapsamında -“kurum kanaati” gibi yusyuvarlak bir gerekçeyle- kamu görevinden ihraç edilen, işsiz ve aşsız kalmaya mahkum edilen, üstelik yurt dışına çıkışı da yasaklanan, en önemlisi “FETÖ’cü” yaftasıyla ele güne rezil edilen bir arkadaşım, hakkında adlî veya idarî hiçbir soruşturmanın olmadığını öğrenince, ‘Beni soruşturun’ diye savcılığa kendisi müracaat etmiş. Şöyle: “Bugüne kadar FETÖ/PDY örgütü ile doğrudan yada dolaylı herhangi bir şekilde bağım yada bağlantımın olmadığını belirtmek isterim. Bu örgüte ait Bank Asya’da hesabım yoktur. Bu örgütün kullandığı Bylock adlı programı hiç kullanmadım. Bu örgüte himmet adı altına herhangi bir şekilde yardımda bulunmadım. Çocuklarımı bu örgütle bağlantılı okullara göndermedim…. Gerekli araştırmaların yapılarak suçsuzluğumun tespit edilmesini istiyorum. Gerçekten FETÖ/PDY adlı örgütle bağlantım varsa ayrıca cezalandırılmamı talep ediyorum.”
İki sene önce yapılan bu müracaat sonuçsuz kaldı. Arkadaşımın -ve onun gibi pek çok kişinin- mağduriyeti devam ediyor.
Mahkeme kararıyla sabit olan bazı suçların affedilmesi ve o suçlardan mahkûm olan binlerce kişinin cezaevlerinden tahliye edilmesi birkaç hafta veya birkaç ay içinde gerçekleşecek gibi görünürken, sözünü ettiğim bu ‘mahkûmiyetsiz’ mağduriyetlerin kısa zamanda giderileceğine dair hiçbir işaretin olmaması ne tuhaf.