AB ile safları sıklaştırma zamanı
Avrupa Birliği, Türk vatandaşlarını vize uygulamasından azade etmek için bazı şartlar ileri sürüyor:
Terörle mücadele mevzuatında değişiklik, kişisel verilerin korunması ile ilgili düzenlemeler, cezai konularda AB ile işbirliği, Europol (Avrupa Polisi) ile anlaşma, yolsuzlukla mücadele konusunda adımlar ve biyometrik pasaporta geçiş.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, evvelki gün Büyükelçiler Konferansı’nda yaptığı konuşmada, bu şartları süratle yerine getireceklerini söyledi.
İyi olur.
Sadece seyahat özgürlüğümüzün alanının gelişmesi bakımından değil, aynı zamanda ve bilhassa hukuk devletinin ihyası (aslında inşası) bakımından da iyi olur.
***
Erdoğan, “Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefimizi koruduğumuzu” ve “her şeye rağmen yarım asırlık tam üyelik mücadelemizi pozitif gündemle sürdürmeye çalıştığımızı” da söyledi o konuşmasında.
Şahsen tam üyelik ısrarını gerçekçi bulmuyorum ve hem Türkiye-AB ilişkilerini hem de Türkiye ile tek tek Avrupa devletleri arasındaki ilişkileri geren bu ısrar yerine ayrıcalıklı ortaklığın daha pozitif bir gündem olacağını düşünüyorum.
Bana öyle geliyor ki “Tam üyelikten vazgeçmeye hazırız, ayrıcalıklı ortaklığın şartlarını konuşalım” dediğimiz anda AB ve tek tek Avrupa devletleri öyle bir rahatlayacak ki, o rahatlık içinde Türkiye’ye her zamankinden daha cazip tekliflerde bulunacaklar.
Gerilimsiz bir ortamda işbirliği alanlarının genişleyeceğini ve çoğalacağını zannediyorum.
“Türkler geliyor” kâbusunun sona ermesiyle Avrupa siyasetindeki aşırı sağın zayıflayacağını -ve merkez partilerinde aşırı sağ ile rekabetten mütevellit olumsuzlukların azalacağını- da zannediyorum.
AB ile ilişkilerin hangi çerçeve içinde yürütülmesi gerektiği meselesi bir yana…
Erdoğan’ın AB’ye tam üyelik bahsinde sarf ettiği şu cümle, o bahisten bağımsız olarak da fevkalade önemli:
“Avrupa Birliği küresel bir aktör olmak istiyorsa, öncelikle Türkiye’yi kazanmalıdır.”
***
AB’nin Türkiye’ye ‘nanik’ yapmayı alışkanlık haline getirmesi, hele Donald Trump yönetimindeki Amerika Birleşik Devletleri ve Vladimir Putin yönetimindeki Rusya Federasyonu ile adeta soğuk savaş halinde olduğu şu konjonktürde bile Türkiye ile safları sıklaştırmaktan imtina etmesi, üstelik Doğu Akdeniz’deki anlaşmazlıklar münasebetiyle Türkiye aleyhtarı bir tutum takınması hiç rasyonel değil.
ABD ile Rusya arasında sıkışıp kalan Türkiye’nin Avrupa Birliği ile iyi münasebetlere tali bir önem atfetmesi de hiç rasyonel olmaz.
Konjonktürden istifade ile Avrupa Birliği’ni kazanmak için elinden geleni yapmalıdır Türkiye.