Milli Nazizim mi?
Milli kelimesi, Osmanlıca kökenli bir kelime.
Ferit Develioğlu’na ait Osmanlıca-Türkçe ansiklopedik lûgatta karşılığı şöyle yazar; “din ve millete ait, milletle ilgili”.
Millet kelimesinin ilk karşılığı da lûgatta “din, mezhep” olarak yazılı.
“Milli yargı” iddiasında olan hukuk ve bilim cahilleri görüyoruz ki 21. yüzyılda bilimi yerelleştirmeye çalışıyorlar.
Yargının iştigal konusu hukuktur ve hukuk insanlığın imbiğinden süzülerek gelen evrensel bir bilimdir.
Uygulanacak bir bilim olduğunda, objektif uygulama zorunludur.
Ve uygulanacak olan bir bilimin layığı ile uygulanması için de uygulayanın bağımsız olması gerekir. Hele ki bu bilim hukuk ve uygulayanı yargı makamı ise hem bağımsız hem de tarafsızlık olmaz ise olmazıdır.
Öncelikle bu nedenle “yargının millisi” olmaz. Yargının bağımsız ve tarafsızı olur. Bu birincisi.
İkincisi, “milli” kelimesinin anlamı, “milli” ile “yargı” kelimelerinin bir arada kullanılmasına engeldir.
“Milli yargı” icatçısı ve ısrarcısı Cumhurbaşkanı baş hukuk danışmanı ne diyor:
“Yargıtay’ın kararı turnusol, kim Milli Yargıdan yana kim değil belli olur…”
Neden “kim bağımsız ve tarafsız yargıdan yana, kim değil” cümlesini kuramıyor?
Çünkü istenen bağımsız ve tarafsız bir yargı değil.
Oysa bağımsız ve tarafsız bir yargı, devletin hukuk devleti olmasının harcıdır.
Devlet hukuk devleti olduğunda ise egemenlik, kuvvetler ayrılığı ilkeleri ile sınırlanır.
Bu sınırlamalar, devleti yönetenlere demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti gibi ilkelerle bağlı olmak zorunluluğu getirir.
Bunun yerine devletin egemenlik hakkına, adını “yerli, milli irade” koyarak hamasi anlam yüklemeleri, devamında bir de “milli yargı” iliştirmeleri, ülke sınırları içinde kişi hak ve özgürlüklerini ihlal etmenin, hukuku felç etmenin yolunu açar.
Dünya böyle bir yargıyı İkinci Dünya Savaşı'nda da gördü… Hitler hukuku… Hem ülkesine hem dünyaya felaketi yaşattı.
Bu nedenle de sonrasında insan hakları, uluslararası politikada gündemi çok fazla meşgul etti. İnsan hakları bugün devletlerin iç sorunu olmaktan çıktı, uluslararası kurumsal yapının bir parçası haline geldi.
Öyle ki iç hukukta hak ve özgürlükleri korunmayan, yok sayılan vatandaşlar, uluslararası hukuka başvurma hakkına sahip oldu.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine üye 47 devlet var. Bu devletler egemenlik haklarından mı vazgeçti?
Hayır.
Devletler gene egemen ama bu egemenliği meşrulukla donatılmış bir biçimde kullanmak zorundalar. İşte bu meşruluktan uzaklaştıkça sağlık kayboluyor, çöküş dönemi başlıyor.
Sayın Cumhurbaşkanı;
“Milli yargı” ısrarında az gittik uz gittik, ne oldu, neler oldu?
Tarihimizde ilk kez Türkiye gri listeye yerleşti.
Ne oldu?
Ülkemiz küresel organize suç endeksinde Avrupa birincisi oldu.
Raporda; “Türkiye’de çeşitli mafya gruplarının hükümet ve diğer siyasetçilerle yakın ilişki kurarak polis ve yargı karşısında koruma sağladıkları” yazıyor.
Ne oldu?
Kırmızı bültenlerle aranan uyuşturucu baronları ülkeyi mesken tuttu. Silahlı çatışmalarını bizim ülkemizde yapıyorlar. Aralarında ülkemizin vatandaşlığını alanlar bile var.
Kaçaklar sadece uyuşturucu baronları değil. Maden kaçak, çalışan işçi kaçak. Kaçak işçiyi yakarak öldürenler de tesadüfen yakalanıyor.
Ne oldu?
Bir başsavcı, İsmail Uçar, yargıdaki rüşvet çetelerinden, kanserli hücrelerden söz ediyor, temizlemeliyiz diyor.
Anayasa Mahkemesinin 130 bin başvuru ile yetersiz kaldığından söz ediyorsunuz ama bu 130 bin başvurunun 80 binini, makul sürede yargılanma hakkının ihlali başvuruları oluşturuyor.
Sorun Anayasa Mahkemesinde değil, adil yargılanma hakkını ihlal eden mahkemelerde.
Ne oldu?
Hukukun üstünlüğü endeksinde bu sene bir sıra daha düştük, 117. sıraya yerleştik.
Baş hukuk danışmanınızın “milli yargı” ısrarının çok yakıcı bilançosu işte bu.
Aslında “milli yargı” gibi Türkiye’yi İdi Amin Ugandasına çevirmeye aday bir çiğnenmiş sakızı çöpe atıp, sağlığa kavuşmanın ilk adımı olarak şu soruyu sorabiliriz belki:
Cumhurbaşkanı hala baş hukuk danışmanını değiştirmeyi düşünmüyor mu acaba?
Baş danışmana da bir soru sormak istiyorum:
Hastalandığında “milli tıbbın” mı seni tedavi etmesini istiyorsun yoksa evrensel tıbbın bulgularından yararlanmayı da düşünüyor musun?
Doğru cevabı sen de biliyorsun baş danışman.
Bunca derdin arasında bizi bu saçmalıklarla uğraştırıyorsunuz ya… Asıl ona kızıyorum.