1 milyon 576 bin 566 terör örgütü üyesi mi?
Hukuken “artık” sorulması gereken bazı sorular ve açıklanması gereken bazı kavramlar var.
Terör nedir?
Terör örgütü üyesi kime denir?
Silahlı terör örgütü suçları diğer örgüt suçlarından farklıdır, TCK 314. maddesinde düzenlenmiştir.
Bu maddeyi diğer örgüt üyeliği suçlarından ayıran koşul, örgüt üyelerinin yasa maddesinde sayılan “amaç suçları” işlemek için bir araya gelmiş olmalarıdır.
Nedir bu amaç suçlar?
“Devletin güvenliğine karşı” ve/veya “Anayasal düzene ve bu
düzenin işleyişine karşı” suçlardır.
Bu aşamada öne çıkan en esaslı suç unsuru, “örgütün silahlı olması” ve örgüt üyelerinin de “gaye birliği” içinde bulunmasıdır.
Ama hangi gaye birliği?
TCK 314.maddesinde sayılan bu suçları işlemek adına bir gaye birlikteliği.
Terörle Mücadele Yasası’nda yapılan “terör” tanımı gereği terör örgütünün kullandığı yöntem, diğer örgütlü suçlardan ayrılan önemli bir diğer unsurdur.
Terör örgütü “baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit” yöntemlerinden birini kullanabilir ama bu kullanacağı yöntemi “cebir ve şiddet” uygulayarak kullanmış olması gereklidir.
Bir kişi bir sendikaya, bir derneğe, bir vakfa, bir partiye üye olabilir, bir cemaat içinde bulunabilir...
Üye olmadan da temel hak ve özgürlükleri çerçevesinde düşüncelerini açıklayabilir, faaliyetleri içinde yer alabilir.
İçerisinde yer aldığı, takipçisi olduğu, benimsediği, sempati duyduğu herhangi bir yapının silahlı bir terör örgütü olduğunu ya da silahlı terör örgütüne dönüştüğünü “bilen ile bilmeyenin” bir ayrımı olmalıdır.
Bir terör örgütünün varlığından, bu örgütün silahlı olduğundan ve amacının da “Devletin güvenliğine karşı” ya da “Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı” suçları işlemek olduğundan habersiz insanların suçlanması hukuka ve yasada yapılan tanıma uygun düşmez.
Suçlanabilmeleri için ancak ve ancak “bu nitelik ve amaçları bilerek” örgüte dahil olduklarının “yasal deliller” ile ispat edilmesi gerekir.
Böyle bir delil olmadan, niyet okumalara göre insanlar terörist ilan ediliyor, hukuk ve yasalar yok sayılıyorsa yapılan soruşturmaların hukuki olduğunu söylemek imkansızlaşır.
Mustafa Yeneroğlu’nun “Hukuksuzluğun Sıradanlaşması” başlıklı, terör suçları yargılamalarının tomografisini çeken zihin açıcı ve öğretici olduğu kadar, adil ve objektif raporunda, 2016-2020 yılları arasında terör örgütü suçundan en az 1 milyon 576 bin 566 kişiye soruşturma açıldığını okudum.
Hukukçu olarak şaşırdım, hayrete düştüm...
Aklıma ilk soru olarak şu geldi:
Sayıları milyonu aşan ve terör örgütü üyeliğinden soruşturma geçiren, yargılanan, ceza alan bu kişilerin tamamı acaba gerçekten anayasal düzeni cebir ve şiddet uygulayarak devirmek isteyen silahlı bir terör örgütünün üyesi olduklarının bilincinde miydiler?
Bir “hukuk devletinde” 1 milyon 576 bin 566 kişi terör örgütü üyesi olabilir mi?
Dünyanın en büyük ordusu sayılabilecek kadar büyük bir güç kimse farkına varmadan böyle rahatça bir araya gelip örgütlenebilir mi?
Bu mümkün mü?
Elbette mümkün değil.
Cebir ve şiddet uygulayarak amaç suçları işleyenler için tabi ki durum net ama geri kalanlar için olan ne?
Yaşanan ne?
Yargı siyaset kurumunun uydusu oldu, adaletin kılıcı olan hukuk zulmün sopasına mı dönüştü?
İnsanlar korkutulmak ve sindirilmek mi istendi?
Neden anayasal haklarının peşinde olan kitleler “terörist” damgası ile etkisiz kılınmaya çalışıldı?
Yargıtay, kanlı 15 Temmuz darbe kalkışması davalarında, süreç içinde dosya kapsamına göre ayrıştırmalara yönelen kararlar vermiş ise de Mustafa Yeneroğlu’nun detay çalışması ile ortaya çıkan rakamlar çok düşündürücüdür.
15 Temmuz darbe kalkışması bir yönüyle de milyonu aşkın insanı terörist suçlaması ile yaftalamak, aileleri ile kazımak için bir vesile mi oldu?
Baş pusulası evrensel hukuk, anayasa ve yasalar olması gereken yargı savruldu, başsız kaldı, vuruldu, yaralandı, kan kaybetti ve kimi zaman resmi yapıların içine odaklanmış çetelerin eline geçti.
Bu çete hukukunda ölçüsüz mahkumiyetler olduğu kadar gerçek sorumlular da kargaşa içinde başarı ile gizlenebildi. Olan bu. Yaşanan bu.