Şehre bir film
Hayat büyük ölçüde durmuş durumda. Milyonlarca insanın evine döndüğü bu dönemde kültür sanat üretimi de devam edemiyor.
Birçok dergi, virüsten kurtulana kadar yeni sayısını çıkarmayacağını duyurdu. Kitapçılar ve kütüphaneler kapalı, yazar söyleşileri durdu, yeni kitaplar da çıkmıyor. Tiyatro, sinema salonları kapalı. Televizyon programları büyük ölçüde durdu. Sergiler, konserler, fuarlar da kapalı. Kıtlığın ortasındayız, varlığın içindeyken.
Her gün rakamlarla kaplı bir tabloda ölü sayısını takip ederken elbette diğer her şey önemsiz gibi duruyor. Bu büyük salgın, bizi ondan başka her şeyden uzak durmaya itiyor. Bu, bizi güzelliklerden de uzak kalmaya itebilir, aman dikkat.
Hepimiz aynı zorluğun içindeyiz. Üzgünüz, yorgunuz, umut arıyoruz. Güzel bir ses, sıcak bir yüz, iyi bir haber arıyoruz. Şehre bir film gelsin istiyoruz aslında. Çünkü Sezen Aksu öyle demişti:
“Belki şehre bir film gelir,
bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir, akdeniz olur
Gülümse”
Gülümsemekte zorlanıyoruz. Haber bültenleri bize iyi şeyler söyleyemiyor. Televizyonlarda sürekli farklı felaket senaryoları konuşulup duruyor. İçi boş güncel politik kavgalar bugün bile bizi esir almayı ve germeyi başarıyor. Virüsün dışına çıkıp başka şeyler düşünmedikçe de bu böyle devam edecek.
Sosyal mesafeyi, birbirimiz arasında uyguladığımız kadar virüse karşı da uygulayabilmeli, virüsü gündemimizden birkaç saat olsun çıkartabilmeliyiz. Bu kaostan, bu kavgalardan kaçıp güzel bir şeylere tutunabilmeliyiz. Sağlam bir dal, bin çiçekten güzel olur bazen.
Bugün virüsü bünyesinde taşıyanların iyileşmesi için var gücümüzle çalışırken, virüsü zihninde taşıyanlar için ne yapabiliyoruz? Bu virüs zihnimizin bu kadar büyük bir alanını kaplarken nasıl iyileşeceğiz?
İnsanlar yüzyıllardır sanatla iyileşmişler, bunu deneyebiliriz.
Bunun için önce sanatın ne olduğunu da belirlememiz lazım. Mesela tam adı Kültür ve Turizm Bakanlığı olan Turizm Bakanlığı, 30 Mart - 5 Nisan Kütüphanecilik haftasını kutlamak için sosyal medyada bir dizi video paylaştı. Serdar Ortaç, Demet Akalın, Şahan Gökbakar gibi isimler kitap okumanın öneminden bahsetmeye çalıştılar.
“Canınız sıkılıyorsa kitap okuyun” özetli bu konuşmalarda kitap okumanın “can sıkıntısına karşı eğlenceli bir aktivite” olarak algılanması Turizm Bakanlığı içinde kimsenin dikkatini çekmemiş. Kitabın mutlu olmak veya vakit geçirmek için okunmayacağını Turizm Bakanlığı yetkilileri bilmiyor olabilir, bu doğal.
Elbette tüm konuşmalar bu kadar kötü değildi, güzel konuşmalar da vardı. Üstelik bu isimlerin yanında üç yazara da yer açılmıştı. Fakat “Ressam Devrim Erbil”, “Oyuncu Haluk Bilginer”, “Şarkıcı Sertar Ortaç” gibi farklı alanlardan isimlerinin altında “Sanatçı” yazarken, videoda konuşan yazarların altında “Yazar” yazıyordu. Turizm Bakanlığı, yazarları sanatçı olarak görmüyor olabilir, bu da doğal.
Turizm Bakanlığı, kütüphanecilik haftasını kutlarken bile örnek yazarlar sunamıyor. Ünlü ile sanatçı arasında ayrım yapmakta ciddi anlamda güçlük çekiyor, kitap okumanın önemini bile Demet Akalınlarla anlatmaya çalışıyor. Sonuçta Turizm Bakanlığı, bu da doğal.
“Kültür Bakanlığı”mız olsaydı belki bunlar doğal olmazdı ve biz de tartışabilirdik. Turizm Bakanlığı’nı, kültür açısından tartışmaya açmayacağız elbette.
Bir Kültür Bakanlığı istiyorum, tartışmamız gereken şeyler var. O zamana kadar Turizm Bakanlığı’ndan rica ediyorum; yerel sinema salonlarını, küçük tiyatro gruplarını, dergileri, kültür alanlarını koruyun, yok olmalarına izin vermeyin. Toplumca iyileşmeye ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde sanatı bir ilaç olarak görün ve daha fazla öne çıkarın.
Bir akşam Haluk Bilginer’i, bir akşam Devrim Erbil’i, bir akşam Hilmi Yavuz’u televizyonda görelim. Kültür Sanatı Trt 2 içine hapsetmeyelim. Bu kadar bunalmış bunca zihni, virüsten biraz olsun temizleyelim.
Şehre bir film gelsin artık. Hepsi bu.