Kültürü hurdaya vermek
Birkaç gün önce yıkıcı bir fotoğrafla karşılaştım.
Helim Dur, kitaplarını hurdaya vermiş, önünde bir veda fotoğrafı çektirmişti. Bu fotoğrafı şöyle bir açıklamayla sosyal medyadan paylaştı:
“Elveda kitaplarım, dergilerim, gazetelerim…
şimdi hangi kantar tartabilir duyguları. Bir hurdacı kamyonuna yükledim, gitti kalbim”
Helim Hocayı ilk görüşüm dergi fuarında olmuştu, komşu stantlardaydık. El yazısıyla özenle yazdığı dosyaları fotokopi ile çoğaltarak harika bir fanzin hazırlıyordu.İçinde birbirinden değerli yazılar, zekice numaralar vardı. Tarzı, ismiyle iyice pekişiyordu:
h-aykırı fanzin
Helim Hoca, öğrencilik yıllarından başlamış bu işlere. Harçlıklarından biriktire biriktire, harf harf işleye işleye. İşin h-aykırı yolculuğuna varması 2011’de olmuş. O günden beri fanzinlerini tek tek çoğaltıp özenle katlayıp bir ücret almadan okurlarına göndermiş. Onunla birlikte yürüyen birçok isim de olmuş tabii, kimileri başka büyük kanallara ulaşmış. Helim Dur ise kendi kanalını değiştirmemiş, kendi alanını kurmaya gayret etmiş.
Merhum Asım Gültekin hocamızla birlikte birkaç sayı çıkardıkları Biat Dergisi gibi başka işleri de olmuş Helim Dur’un. Hep gönül işlerinin, ince iyiliklerin yanında olmuş.
İstanbul’dan uzak kalmanın hasretini de yaşamış hep. Her konuşmamızda “Üstat nasıl?” diye sorduğunda, Sezai Karakoç hakkında birkaç cümle duymanın heyecanını yaşamasından anlaşılıyor bu. Dergi Fuarı için İstanbul’a geldiğinde sıkı sıkı kucaklaşmalardan, neşeli bakışlardan…
Bu fuarlara gidiş gelişleri de tıpkı derginin tüm masrafları gibi cebinden karşılıyordu. Bir reklamı veya sponsoru yoktu. Dergileri sıkı sıkı takip etmek, yeni çıkan kitapları hemen almak, gazetelere abone olmak istiyordu. Çünkü bir güzellik varsa omuz vermek gerekirdi, öyle yapmaya çalışıyordu. Ve elbette inceliğe para dayanmıyordu…
Uzun zamandır bir şey yazıp çizmiyordu, h-aykırı 2017’de kapatmıştı. Yıllar içinde biriken tüm sayıları ciltli halde tekrar bastı. Bu özel baskıyı dergicilik okulu projelerinde “İyi fanzin nedir?” sorusuna cevap olarak gösteriyorduk. Öğrenciler hayranlıkla inceliyordu, yüzlerce öğrenciyi etkiledi bu fanzinler. Onlara kendi fanzinlerini çıkarma cesaretini verdi. Helim Dur artık yazmıyordu ama farkında olmadan yazdırıyordu.
Asım Hoca’nın vefatının ardından dijital ortamda “Biat Dergisi Asım Gültekin Özel Sayısı” hazırladı. Bir veda sayısı olsa da Helim Hoca’nın kelimelerine tekrar kavuşmak heyecan vericiydi. Fakat öyle olmadı, olamadı. Helim Hoca, dükkanı kapattı.
Hurda arabasının önündeki fotoğrafların ardından birçok yazar arkadaşının aramasıyla bir açıklama yaptı.
Bu sancılı sürecin ekonomik daralmaya dönüşmesi üzerine kitaplarını elden çıkarmak zorunda kaldığını, Mersin’de kitapları değerine yakın bir şekilde teslim edeceği bir yer bulamayınca kolilerce arşivi hurdaya vermek zorunda kaldığını anlatıyordu. ( https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=1620335398146476&id=100005100933805&scmts=scwspsdd&extid=JvKBlq9BU0O1sC3r )
Bir yazarın eli kolu kitaplarıdır. Onu hurdaya teslim etmek nasıl anlatılır bilmiyorum.
Peki ne olmalıydı? Bir öğretmen, iyi bir okur olmaya gayret ettiğinde batmamalıydı en azından. Bugün öğretmenlerin, hatta edebiyat öğretmenlerinin bile kitap okumamasından yakınılıyor. Fakat bir soru gözden kaçırılıyor:
Bir öğretmen maaşı kaç kitap ediyor?
Doların rekor üstüne rekor kırdığı, açlığın hızla büyüdüğü günlerde kitap fiyatlarından yakınmak biraz şımarıklık olabilir, bunu yapmak istemiyorum. İşaret etmek istediğim yer şurası:
Türkiye, hâlâ kitap kağıdı üretemiyor. Yerli yazıyı ithal kağıtlara yazdığımız için kurdaki ufacık oynamalar bütün yayın dünyasını sarsıyor. Kendi kağıdımız olsa kendi sözümüzü rahatça söyleyebiliriz. Ekonomideki bu berbat gidişin kendi sözümüzü söyleyememekle ilgisini anlatmaya gerek yok herhalde.
Evet, şu an büyük bir kriz içindeyiz ve pandemi işleri iyice zorlaştırıyor, tamam. Fakat kültürle uğraşanın açıkta kalması çok eski bir sorun. Kültürün iki finansmanı var genelde. Biri şirketler, diğeri belediyeler. Kapitalist bir ağ içinde şirketlerin kültür sanata gerçekten önem vermesini beklemiyoruz elbette. Reklam departmanı içindeki bazı çalışmalar bunlar sadece. Diğer yandan belediyeler de politikanın kirli çarkını döndürüyorlar. Bir sanatçının ahlakından ve namusundan önce başka küçük hesaplara bakıyorlar. Aynı sanatçılarla çalışıp bir elit zümre oluştururken bu zümrenin dışındakileri yokluğa mahkum ediyorlar.
Kitap, dergi gibi sözün aktığı yerler başta olmak üzere tüm sanat alanlarında vergilendirmenin kırılıp teşviğin artırılması gerekiyor. Dergiler, PTT ile bir anlaşma yapabilmek için bile nice sıkıntılar yaşıyor. Devletin artık engel olan değil yol açan bir konuma geçmesi gerekiyor. Birkaç ismi zengin edip sanat tekeli oluşturmak yerine daha çok isimle farklı bakışlara kapı aralaması gerekiyor. Aksi halde sanatçıların ağzı dili bağlanıyor, devletle kurması gereken mesafeyi kaybediyor. Bu da üretimi kilitliyor.
Bizim kitaplarını hurdaya veren bağımsız bir dergiciden Türkiye’de kültür sanatın akıbeti hakkında dersler çıkarmamız gerekiyor. Bu derslerin verildiği sınıfları atlayıp kültürü diri bir ülke haline gelebilmemizin yolu da buradan geçiyor.
Helim Dur’un kitaplarıyla beraber birçok gencin hayalleri de hurdaya gitti. Bağımsız, ince ve taze bir yürüyüş böyle bitmemeliydi. Yüzlerce yazara el veren bir yazar, bu kadar yorulmamalıydı. Ama oldu. Şimdi “bir daha olmasın” deme zamanı.
Aksi halde kültür hurdaya gidecek, biz de boşluğa.