Zararın neresinden dönülürse…
Türkiye ile Avrupa arasında yaşanan kötü dönem son bulabilir, yeniden hava bahara dönebilir, Avrupa ülkelerinin liderlerinden övgü aldığımız bir dönem yeniden başlayabilir mi?
Bütün bunlar muhtemel gözükmüyor ama mümkün. Bunun gerçekleşmesini sağlayacak olan bizatihi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisidir, yeter ki bu yönde iradi bir karar versin.
Şimdilik ortaya çıkan tablo gerek zirve yolunda gerekse zirve dönüşünde uçakta yaptığı açıklamalar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu yönde bir karar verdiğini gösteriyor… NATO Liderler Zirvesi’nde ortaya çıkan fotoğraf da Avrupa ülkelerinin Türkiye’nin bu yönde attığı adımı karşılıksız bırakmayacağını...
İlişkilerin bir ölçüde düzelmesini bekleyebiliriz ama bunun 2002-2014 arasındaki gibi “üye adayı ülke” düzeyine çıkmasını beklemek gerçekçi olmaz. Her şeyden önce Erdoğan bunun demokratik şartlarını yerine getirmeye, mesela AİHM kararlarını uygulamaya istekli değil.
Yine de hiç tartışmasız Türkiye’nin yeniden yüzünü Batı’ya dönmesinin, AB ile ilişkilerini düzeltmesinin demokrasimiz ve ekonomimiz için olumlu etkileri olacaktır.
Nitekim Erdoğan’ın açıklamalarında da ekonomiye vurgu var.
***
Litvanya dönüşünde uçaktaki bir gazetecinin “Görüşmelerden aldığımız hava olumluydu, bazı sözler de verildi. Vize kolaylığı, vize serbestliği ve Gümrük Birliği çerçevesinde güncellemeler noktasında müzakerelerin devamına yönelik ilk adımlar nasıl atılacak?” sorusunu Erdoğan’ın yanıtı şöyle:
“NATO devlet ve hükümet başkanları zirvesini başarıyla tamamladık. Avrupa Birliği üyelik süremizin yeniden canlandırılması noktasında olumlu bir kanaat hâkim. Türk ekonomisine çarpan etkisi yapacak Gümrük Birliğinin güncellenmesi müzakerelerini de hızlandıracağız, vize serbestisinde de mesafe alacağımıza inanıyorum. AB sözünü tutarsa biz de harekete geçeriz.”
Erdoğan’ın “AB sözünü tutarsa biz de harekete geçeriz” açıklaması elbette siyaseten söylenmiş bir sözdür.
Burada asıl olarak sözünü tutması gereken Türkiye’dir.
Tabii ki bu süreçte Avrupa Birliğinin de ciddi hataları oldu. Nitekim ülkemizdeki hukuk durumunu en sert eleştiriler yapan AB Türkiye Raportörü Kati Piri o dönem yaptığı bir açıklamada “AB bu süreçte ciddi yanlışlar yaptı” demişti. (25.01.2018)
Ancak Gümrük Birliği ve vize serbestisinde mesafe alamayışımızın sorumlusu AB değildir.
Erdoğan bu iki meseleyi de 2016 yılında halletmiş olabilirdi. Kaldı ki vize serbestisinde 72 şarttan geriye kalan sadece 7 eksiğimiz vardı ve bu eksikler “biometrik pasaport, Geri Kabul Anlaşması’nın uygulanması, EUROPOL ile iş birliği, kişisel verilerin korunması” gibi teknik hususlardaki başlıklardı.
Daha sonra bu teknik başlıklardan birinin daha yerine getirildiğini dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu açıklamıştı. Maalesef 6-7 yıldır biz geriye kalan 6 maddeyi konuşuyoruz.
Ne tuhaf ve ne kadar hazin değil mi?
Elbette ki bu teknik hususları gerçekleştirilmediği için değildi, iki kritik başlığı gerçekleştirmeyi reddetmişti iktidar.
Biri Terörle Mücadele Kanunu’nda AİHM standartlarına uygun düzenlemeler yapılması gerekiyordu. Türkiye’nin yapacağı düzenlemelerin AİHM hukukuna uygun olup olmadığını AB Konsey hukukçuları denetleyecekti ve Konsey’in onayından geçecekti.
AK Parti iktidarı bu şartı yerine getirmedi.
Diğer başlık ise ‘yolsuzlukla mücadele’ maddesi.
***
Avrupa Birliği, yolsuzlukla mücadele için Türkiye’den Avrupa Konseyi'nin Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu’nun (GRECO) tavsiyeleri doğrultusunda yolsuzlukla mücadele için düzenlemeler yapmasını istiyordu. Sadece kâğıt üzerinde düzenleme değil elbette, yolsuzlukla mücadele için bir kurum kurulmasını istiyordu.
Kaldı ki dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun hükümet programında tam olarak bu vardı: Siyasi Etik Yasası. Maalesef bir kez daha hatırlatmakta fayda var Davutoğlu’nun çıkarmayı düşündüğü bu yasa başbakanlığının sonu oldu.
Dolayısıyla, böylece Türkiye bunu da reddetmiş oldu. AB Türkiye’den fazladan bir şey istemiyordu, Türkiye’de fazladan bir şey yapmış olmayacaktı. AB ile mutabakatta Türkiye üzerine düşen ödevlerini yerine getirecekti, istenen koşulları sağlayacaktı.
Bu kadardı ve sonrasında vize muafiyet hakkına kavuşmuş olacaktı.
***
Doğruya doğru ağır bir ekonomik krizin içinden geçmiyor olsaydı Türkiye, ağır problemler yaşamıyor olsaydı yönünü yeniden Batı'ya çevirmezdi. Ama sebep ne olursa olsun NATO Liderler Zirvesi vesilesiyle başlayan olumlu hava umarım devam eder, iktidar içindeki rasyonel ekip tepkisel davranan ekibe hakim gelir de Türkiye AB ile ilişkilerinde yeniden iyi bir ivme yakalar ve o zeminde de kalır.
Bugünlerde ülkecek vize serbestisinin 7. yılını kutluyor bile olabilirdik, ama olsun zararın neresinden dönülse kardır.