Yetkisini aştı mı?
AİHM, ByLock kullandığı, Bank Asya’da hesabı ve FETÖ ile bağlantılı derneklere üye olduğu suçlamasıyla mahkûm olan öğretmen Yüksel Yalçınkaya hakkında verdiği “hak ihlali” kararıyla yetkisini aştı mı?
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a göre evet, AİHM yetkisini aştı, verdiği karar kabul edilemez! Sosyal medya hesabından açıklama yapan Bakan Tunç “AİHM’in nasıl yetkisini aştığını” şöyle anlatıyor:
“İlk derece mahkemesinden, İstinafa, Yargıtay’dan Anayasa Mahkemesine her derecedeki yargılama makamlarımızın delilleri yeterli gördüğü bir dava hakkında, AİHM’in yetkisini aşarak delil incelemesi yapmak suretiyle ihlal kararı vermesi kabul edilemez.”
Bakan Tunç’un AİHM’i FETÖ’cü ilan etmeye ramak kalmış şu sözlerini büyük bir şaşkınlık içinde okudum:
“AİHM kendi içtihatlarında defalarca delilleri değerlendirme yetkisi olmadığını belirttiği halde, konu FETÖ yargılamaları olunca delil değerlendirme yoluna gitmiştir. Türk Yargısınca FETÖ üyeliği suçlamasından iki ayrı yakalama kararı bulunan bir kişiyi Büyük Daire duruşmasında başvuranın temsilcisi olarak kabul eden AİHM, tarafsız bir yargılama yapmayacağını en baştan belli ederek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bir karar vermiştir.”
***
Öncelikli olarak AİHM kararları eleştirilmez değildir. Bakan Tunç aynı zamanda iktidar siyasetçisi, doğal olarak AİHM’in kararından hoşnut olmayabilir. Ve kararı en sert sözlerle eleştirebilir, en sert tepkiyi de gösterebilir, ancak bir hukukçu olan Bakan Tunç bu eleştirilerini hukuk diliyle ve hukuki çerçevede yapmalıdır.
Siyasetin propaganda, hamaset, popülizm dilini hukuka taşımak, yargıya karşı kullanmak doğru olmaz.
Dolayısıyla AİHM’e “konu FETÖ olunca delil değerlendirme yoluna gitmiştir” suçlaması yapmak büyük haksızlıktır, bühtandır.
Yargının bu kadar siyasallaştığı bir dönemde Adalet Bakanı çıkıp “AİHM yetkisini aşmıştır, bu karar kabul edilemez” dediğinde mahkemeler ne yapar?
İlkesel olarak delillerin değerlendirilmesini ulusal mahkemelere bırakan AİHM’in hangi şartlarda delil değerlendirmesine girdiğini Bakan Tunç’un bilmiyor olması mümkün mü?
Ulusal mahkemeler yargılama yaparken delillerin değerlendirilmesinde ağır hatalar yapmışsa ve bu durum “adil yargılanma hakkı”nı ihlal niteliğinde bir hükümle sonuçlanmışsa…
AİHM bu durumda delil değerlendirmesine girer.
Bakan Tunç gerçekten bunları bilmiyor olabilir mi?
AİHM konu FETÖ olduğu için mi, adil yargılanma hakkı ihlal edildiği, delillerin değerlendirmesinde ağır hak ihlalleri oluştuğu için mi, delil değerlendirmesine gitti?
Ülkemizin ilk dereceli mahkemesi bir devlet okulunda öğretmenlik yapan Yüksel Yalçınkaya hakkında karar verirken evrensel hukuk kurallarına baksaydı, adaletle hükmünü verseydi, delilleri hukuki çerçevede değerlendirseydi Yüksel Yalçınkaya FETÖ’den mahkum olur muydu?
İlk derece mahkemesi ‘konu FETÖ olunca’ diyelim ki delillere bakmadan verdi mahkumiyet kararını, davadaki hukuksuzluk, hak ihlalleri İstinaf’tan dönmesi lazımdı, İstinaf’dan dönmezse, Yargıtay’dan dönmesi lazımdı, Yargıtay’dan dönmediğinde Anayasa Mahkemesi’nden dönmesi lazımdı.
İlk derece mahkemesi Yüksel Yalçınkaya hakkında terör örgütü üyeliğinden 6 yıl 3 ay hapis cezası vermiş.
İstinaf mahkûmiyet kararını onamış. Yargıtay onamış, AYM’ye başvurmuş, AYM başvurusunu reddetmiş.
***
Bütün iç hukuk yollarını tüketen Yalçınkaya 2020 yılında AİHM’e başvurmuş. AİHM 2021 yılında dava dosyasıyla ilgili Türkiye’ye sorular sormuş, mesela demiş ki:
- “ByLock mesajlaşma uygulaması nedir ve yurt içi adli makamların sadece FETÖ/PDY mensupları tarafından kullanıldığı sonucuna varmasına neden olan gerekçeler nelerdir?”
- “Türk yasalarına göre elektronik ve dijital deliller de dâhil olmak üzere delillerin ceza yargılamasında toplanmasını, incelenmesini ve kullanılmasını düzenleyen yasal hükümler nelerdir?
- “Başvuru sahibi, kendisine atfedilen fiillerin (yani ByLock kullanımı, Bank Asya'ya para yatırma ve yasal olarak tanınan bir sendika ve dernek üyeliği) Ceza Kanununun 314/2 maddesi uyarınca "silahlı örgüt üyeliği" suçunun kanıtı olarak yorumlanacağını makul bir şekilde öngörmüş olabilir mi?”
Şunu diyor Yüksel Yalçınkaya, cemaatin cemaat olduğu, meşru olduğu, suç örgütü sayılmadığı bir dönemde cemaatin bir gün terör örgütü olacağını öngörmesi mümkün müydü? Öngörmüş ama buna rağmen devam mı etmiş? Bank Asya’nın yasal bir banka olduğu dönemde bir gün Bank Asya’nın suç örgütü bankası olacağını, burada hesap açmanın suç sayılacağını öngörmüş olma ihtimali var mıydı?
2021 yılında Bakan Tunç bakan değildi ancak partisi 22 yıldır bu ülkeyi yönetiyor oda iktidarın hukukçu ve yetkili siyasetçileri arasında. 2021 yılında başka bir siyasi parti iktidarda değildi. Dolayısıyla AİHM’in bu soruları AK Parti iktidarına sordu. Demek ki hukuki anlamda tatmin edici yanıtlar verilememiş olmalı ki AİHM Yüksel Yalçınkaya hakkında ‘hak ihlali’ kararı verdi. ByLock uygulamasını indirmenin, FETÖ ile bağlantılı derneklere üye olmanın, Bank Asya’da hesap sahibi olmanın doğrudan bir suç teşkil etmediğine karar verdi.
***
Maalesef ülkemizin hukuk dışına çıktığı, toplumun akıl tutulması yaşadığı alanlardan biri de ByLock ve Bank Asya’da hesap sahibi olmak oldu. Binlerce insan “ByLockçu” olarak damgalanarak sanık sandalyelerine oturtuldu, ByLockçuymuş denildi sorgusuz sualsiz lanetlendi, vatan haini, darbeci olarak suçlandılar. Yargıçlar FETÖ etiketi üzerlerine yapışmasın, başlarına iş gelmesin diye “konu FETÖ olduğunda delillere bakmadan, delilleri değerlendirmeden mahkûmiyet kararları” verdiler. Sanık sandalyesine oturanlara örgüt üyeliğinden onlarca yıl mahkûmiyet kararını bastılar geçtiler. Büyük mağduriyetler oluştu.
AİHM’in Yalçınkaya kararının malumun ilamı olduğunu ifade eden ve verdiği bu kararla Türkiye’ye “hukuka dönün ve hukuksuz şekilde yapılan yargılamalara son verin” dediğini söyleyen DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu’nun şu sözleri önemli:
“Ne acıdır ki ceza hukukunun temel prensiplerinin terk edilişi, hukukun yok sayılışı ve vicdanların sesinin kısılması çok korkunç mağduriyetlere yol açmıştır. Bu mağduriyetleri telafi etmenin bir yolu elbette yok; ancak yaşanan mağduriyetlerin daha fazla artmaması ve hukuk devleti ilkesinin sağlanması için atılacak adımlar bellidir.
AİHM kararında ortaya koyulan tespitler ve kararın diğer yargılamaları da ilgilendiren etkisi dikkate alınarak devam eden yargılamalar bu esaslar çerçevesinde karara bağlanmalı; sonuçlanan dosyalarda da yeniden yargılamanın önü acilen açılmalıdır.”
Yeneroğlu’nun bu sözlerine umarım iktidar kulak verir. Çünkü yargılamaların bu çerçevede karara bağlanması ülkemizin faydasına olacaktır.
Ekonomiyi düzeltmek isteyen, ekonomik darboğazda sıkışıp kalan iktidar AİHM’in bu kararına direnmek, tepki göstermek yerine AİHM kararına uyar ve mağduriyetleri giderir, hukuku çalıştırır.
AİHM “yetkisini aşmadı” Türkiye’ye hukukta rasyonel zemine oturması için bir fırsat verdi.