Türkiye nasıl toparlanır?
Öyle görünüyor ki muhalefet partileri önümüzdeki seçim kampanyalarını tek bir sloganın, tek bir argümanın üzerine oturtacaklar: “Bütün güçleri tek bir elde toplayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş...”
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne yöneltilen eleştiriler her geçen gün daha da artıyor. Bu eleştiriler sadece muhalefetin salt bir iktidar karşıtlığı söylemi olarak havada kalmıyor, toplumda da karşılık buluyor.
Karşılık buluyor zira toplumda bu sistemin ülkenin sorunlarını çözmediği gibi yeni sorunları da beraberinde getirdiği, Türkiye’nin iyi yönetilmediği inancı giderek pekişiyor.
* * *
Yeni bir siyasi parti kurma hazırlığında olan Ali Babacan T24’te Şirin Payzın’a yaptığı açıklamada Türkiye’nin iyi yönetilmediğini, ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye’ye zemin kaybettirdiğini söyledi. Babacan yaklaşık 10 yıl süreyle ekonomiyi başarıyla yönetim tecrübesine sahip olduğu için onun gözlemlerine dikkat etmek lazım. Babacan sistemin Türkiye’ye nasıl zemin kaybettirdiğini somut veriler üzerinden yaptığı “üç yıl önce yıl sonra” mukayesesiyle ortaya koydu:
“Başkanlık sistemi 2017’de onaylandı. 2018’de uygulanmaya başlandı. 2017-2018 Türkiye için iyi yıllar olmadı. 2019 yılını kapatıyoruz, iyi bir yıl değil. Bu yılların hepsi Türkiye’nin zemin kaybettiği yıllar oldu. Bu sistem bugüne kadar vatandaşlar için bir refah üretemedi, bir barış üretemedi. İç barış, dış barış üretemedi. 2-3 sene önce komşularımızla, dünyayla ilişkilerimiz daha mı iyi daha mı kötü, 2-3 sene önce ekonomimiz daha mı iyi daha mı kötü, yargı sistemimiz daha mı iyi daha mı kötü çalışıyor? Şu anki sistem Türkiye için çalışamıyor, çözüm üretemiyor.”
Oysa Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi neredeyse her derde deva olarak pazarlanmıştı, bu sistemle ülkenin ekonomisi uçacak, istihdam artacak, ülkede istikrar sağlanacak, Meclis daha güçlenecek, Türkiye daha itibarlı bir noktada olacaktı.
Bir buçuk yıllık uygulamanın ortaya koyduğu Türkiye fotoğrafı bütün bunların tam aksini söylüyor. Türkiye ciddi bir ekonomik krizin içerisinde, neredeyse her evde bir işsiz var, toplumun yüzde 68’i yargıya güven duymuyor, (ORC Anketi Kasım 2019) bu sistemde kendilerini “Züğürt Ağa gibi” hissettiklerini söyleyenler CHP’li, İYİ Partili milletvekilleri değil AK Partili milletvekilleri... Dahası sistemin birinci yılında tıkandığını, aksadığını, sistemin rehabilite edilmesi gerektiğini AK Partili yetkililer açıkladılar.
Yine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin en belirgin özelliklerinden biri de parlamenter sisteme göre daha hızlı, daha etkili, daha istikrarlı bir hükümet sistemi olacağıydı. Yetkiler tek elde toplanacağı, kararlar bir kişi tarafından alınacağı için kararlar daha rasyonel daha hızlı daha etkili bir şekilde alınacaktı. Böylece ülkemiz de istikrar sağlanmış olacaktı.
Peki öyle mi oldu?
Bu sorunun cevabını ülkemizin saygın hukuk bilginlerinden Prof. Kemal Gözler yazdığı son makalesinde şöyle veriyor:
“Hayır. Hatta tam tersine. Sistem hiç de rasyonel işlemiyor. Sistem hiç de istikrarlı değil. Sistemde çıkan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri hemen arkasından tekrar değiştiriliyor, tekrar tekrar düzeltiliyor. Daha da önemlisi sistem hiç de iddia edildiği gibi hızlı ve etkin çalışmıyor. Cumhurbaşkanı, çıkarması gereken kararları, bunlar için öngörülen süreler içinde çıkaramıyor. Kararların çıkmasında gecikme yaşanıyor. Hatta hiç çıkarılmayan kararnameler var.”
Sistemde çıkan kararnamelerin hemen arkasından başka bir kararname ile değiştirildiğini söyleyen Gözler bir de sayı veriyor:
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yürürlüğe girdiği 9 Temmuz 2018 tarihinden bu yana (26 Aralık 2019) toplam 55 adet Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkartılmıştır. Bu 55 Cumhurbaşkanlığı kararnamesinden 31’i diğer Cumhurbaşkanı kararnamelerinde değişiklik yapılması hakkında çıkartılan Cumhurbaşkanı kararnameleridir.”
Bir buçuk yılda 55 tane kararname çıkartılmış, bu 55 kararnamenin 31’i bir önceki kararnamelerde değişiklik yapılması için çıkartılmış!
Ortalama bir buçuk ayda bir kararname çıkartılmış. Çıkan kararnamelerin neredeyse üçte ikisi ya yanlışları düzeltme ya da beğenilmeyen kararnamelerde değişiklik yapmak için yayınlanmış!
Tabi şu sorunun sorulması gerekiyor sanırım. Cumhurbaşkanlığı’nda sayısı yüzleri geçen başdanışmanlar ne yapıyor bu durumda?
Ya da bu durumda şöyle de söylenebilir. Hızlı karar vermek o kadar da iyi değilmiş değil mi?
* * *
Peki Babacan’ın çözüm önerisi ne? Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geri dönülmesi. Babacan yöyle diyor:
“Kendi iç konsensüsumuzda Türkiye’nin güçlendirilmiş bir parlamenter sistemle yönetilmesi. Eski sisteme dönüş değil ama bu. Güçlendirilmiş bir parlamenter sistem. Yani parlamentonun daha merkezde olduğu, denge kontrol fonksiyonu görebildiği, denetleme fonksiyonunun da ön planda olduğu bir sistem.”
Ülkenin içinde bulunduğu duruma çok üzüldüğünü söyleyen Babacan’a göre ülkenin toparlanması ise oldukça kolay. Hatta yeterli olan süre de maksimum 30 gün. Ancak ülkenin toparlanması için topyekün bir siyasi revizyona gerek olduğunu söyleyen Babacan şöyle diyor:
“Maksimum 30 gün. Kurumsal yapıyı kurduktan sonra orada bir siyasi perspektif getirmemiz gerekiyor… Bunları kuvvetli bir siyasi irade ile ortaya koyarız. Yargıya döner deriz ki ‘Arkadaşlar bundan sonra size asla kimse müdahale etmeyecek, asla size listeler gelmeyecek, size telefonlar gelmeyecek. Siz Anayasa’ya bakın, hukuka bakın, yasalara bakın, vicdanınızla hareket edin.”
Babacan kalkınma için de ülkenin toparlanması için de hukukun üstünlüğünü vurguluyor:
“Hukukun üstünlüğü ilkesi bu ülkede egemen olmadan ülkemizin toparlanması mümkün değil...”