Size “o gün” neler yaşandığını anlatayım!
Başbakan Davutoğlu Strazburg dönüşünde yaptığı açıklamada dedi ki: “Yasama yargının önünü açıyor, yargı da eminim yasamanın aldığı karar doğrultusunda kendi görevini yapar. Türkiye’nin imajı bakımından da hassassiyeti gözetir diye inanıyorum.”
Sayın Başbakanım, ne güzel söylüyorsunuz, ağzınızdan bal damlıyor damlamasına da “Sizce bu ülkenin yargısı, sizin bu haklı uyarınızı dikkate alacak mıdır?”
Ben hiç ama hiç sanmıyorum…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakanlığı döneminde “Bir ülkenin Genelkurmay Başkanı böyle tutuklanmaz” diye yeri göğü inletti. Ne oldu? Yargıçlarımızın bir kulağından girdi, diğerinden çıktı.
Başbakanlığı döneminde Erdoğan “hukuk”, “adalet” hatırlatmaları yapıyordu ama yargıçlarımız tınmıyordu bile. Hadi diyelim ki, o dönemki yargı ele geçirilmişti, kritik yerlerdeki yargıçlarımızın büyük bir bölümü başka yerlerden talimat alıyordu…
Şimdi böyle bir bahane de yok! Paralel Yapı’nın yargıçları önemli ölçüde tasfiye de oldular. Eee. Peki, şimdi! Sayın Başbakanım, siz örneğin bir hukukçu gibi yargı camiasına hatırlatmalarda bulunuyorsunuz… En basit örnekle diyorsunuz “aslolan tutuksuz yargılamadır”! El hak doğru! Yargıçlar da bunu bal gibi biliyorlar… Peki, sonuç ne oluyor?
Sözüm meclisten dışarı olsun da, bu yargıçlara güvenilir mi?
Türkiye’nin hassasiyetini, ülkenin içinden geçtiği hassas süreci falan gözetirler mi?
Ne demek istediğimi daha net anlatayım…
22 yıl önce 2 Mart 1994 tarihinde TBMM çatısı altında yaşanmış olan şu hadiselerin yaşanmayacağının bir garantisi var mıdır?
***
Tarih: 2 Mart 1994. TBMM Genel Kurulu’nda DEP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması görüşülüyor.
ANAP Grup Başkanvekili Hasan Korkmazcan —TBMM’de daha müzakareler devam ederken, bazı milletvekillerinin Meclis kapısında polis tarafından gözaltına alındığını öğrenmiş bulunuyoruz. Kararın yürürlüğe girmesi için Meclis Başkanlığı’ndan “Meclis’te yapılan müzakereler sonucunda şu üyelerin dokunulmazlığı kaldırılmıştır” yazısının gitmesi ve Resmi Gazete’de yayınlanması lazım. Radyodan, şuradan, buradan haber alarak polis ne sebeple bu tarzda bir harekete girişmiştir.
Başkan — Meclis bürokratlarından (Kanunlar Kararlar Dairesi’nden) aldığım bilgiye göre, Meclis Başkanlığı’ndan Başbakanlığa gönderilecek resmi yazı tamamlanmış değil.
İçişleri Bakanı Nahit Menteşe —Sayın Başkan, Sayın arkadaşlarım, ben de hadiseye şimdi muttali oldum. Bizim Bakanlığımızdan da herhangi bir talimat herhangi bir yere ulaşmış değil.
Selim Sadak — Kim yapıyor?..
İçişleri Bakanı Nahit Menteşe —Aldığım habere göre polisler savcıların emriyle harekete geçmişlerdir. Bilgilerinize arz ederim.
***
Daha Meclis Başkanlığı’ndan ‘dokunulmazlıklarının’ kaldırılmasına dair resmi bir yazı gitmeden, daha Resmi Gazete’de yayınlanmadan…
Daha Meclis’te dokunulmazlıklar müzakere edilirken…
Orhan Doğan, Meclis’in oturuma verdiği arada, muhtemeldir ki bir nefes alayım diye çıktığı Meclis bahçesinde polisler tarafından gözaltına alındı. Hem de yaka paça…
Orhan Doğan’ın daha Meclis’te görüşülmeyi bekleyen birkaç fezlekesi de varken üstüne üstlük.
Sonra mı…
Sadece Orhan Doğan’la sınırlı kalmadı gözaltılar. Kahraman polislerimiz, baktılar ki olmuyor, en vatansever halleriyle bastılar Meclis’i ve aldılar hepsini, karga tulumba, dünya aleme göstere göstere çıkarttılar Meclisimizden!
En son Meclis sahnesine, pardon kürsüsüne, alkışlar eşliğinde Başbakan Tansu Çiller çıktı. Tam bir kahraman edasıyla…
Meclis kürsüsünden tüm Türkiye’ye müjdeli haberi şu sözlerle verdi:
— PKK’yı attık Meclis’ten!
Dönemin milletvekilleri avuçları patlayıncaya kadar alkışladılar.
Öyle ya… PKK’yı attılar Meclis’ten… Onlar oy vermeseler Tansu Çiller başarabilir miydi?
Bu kahramanlıkta hepsinin payı vardı! Hepsinin…
***
Ne dersiniz Sayın Başbakanım… Yargıçlarımızın hassasiyeti derken, konuyu biraz daha açmanız mümkün mü?
Yargıçlarımız 2 Mart 1994 yılında bir hayli “hassas” davranmışlar! Üzerlerine düşen görevi layıkıyla yapmışlar!