Savcılar neden harekete geçmiyor?
Sedat Peker’in ortaya attığı iddialar, yaptığı itiraflar, ifşaatlar korkunç. Asıl vahim olan ise bir suç örgütü liderinin günlerdir hükümete “yok mu iki müfettişiniz araştırsın” diye seslenmesi, dahası “anlattıklarım araştırılsın eğer doğru çıkmazsa diyet olarak parmağımı koydum” meydanı okuması, hükümetin ise bu çağrılar karşısındaki derin sessizliğidir.
Düşünün ki Peker, birilerinin Türkiye’yi 90’lı yıllara geri götürmeye çalıştığından şikayetçi!
***
Peker, şimdiye kadar üç ayrı video yayınladı. Her bir bölümün 1 milyonun üzerinde izlendi. Yine her bölümde masasına koyduğu kitapları değiştirdi. Bu kitapların tesadüfen masada olmadığı, ayrıca kitaplar üzerinden muhataplarına mesaj verdiğini kendisi de ifade etti:
“Bir niyetle o kitapları oraya koydum. Meraklı olanlar onu düşünsün, yorumlasın diye.”
Son paylaşımında önünde, Corleone ailesinin hikayesini anlatan Mark Winegardner’in “Baba’nın Dönüşü” duruyordu.
Kitap İtalyan kökenli ABD’li yazar Mario Puzo’nun Baba eserinin devamı. Winegardner, Puzo’nun anlattığı Corleone ailesinin hikayesinin devamını, eksik kısımlarını anlatıyor.
Peki neden bu kitap?
Mesaj çok açık. Corleone’yi diğer mafyalardan ayıran özellik, ailesine olan düşkünlüğü. Ailesine karşı kötü söz söyleyen, saygısızlık yapanların statülerine bakmadan acımasızca davranması, en kötü şekilde cezalandırması. Baba serisinde aile kavramına sık sık vurgu vardır. “Ailesiyle vakit geçirmeyen adam gerçek adam olamaz” sözü hafızalara kazınan repliklerin başında gelir.
Peker’in ortaya attığı her iddianın peşinden “Kızımı ağlattılar, dünyayı ateşe vereceğim” demesi önünde duran kitapla örtüşüyor. Ama belki de bizim bilmediğimiz, anlayamayacağımız başka mesajlarda gidiyordur muhataplarına.
Şunun altını çizmemiz gerekiyor ki, eğer hükümet Sedat Peker’e yanlış yapmasaydı, yani 1,5 yıldır yurt dışında olduğunu bildikleri halde Peker’in sözleriyle “Sabahın beşinde üç ufak çocuk ve bir annenin oturduğu eve gidip anneyi duvara” itmeselerdi, polisler “küçük bir çocuğa tüfek” doğrultmasalardı…
Nisan ayında iktidar içinden verilen söz tutulsaydı ve iade-i itibar yapılmış olsaydı…
Sedat Peker şimdi anlattıklarının hiçbirini anlatmayacak kendisine saklamaya devam edecekti. Peker’in ifşaatlarının ahlaki, ilkesel, vicdani bir tutumla alakası yok.
Bu ayrı bir tartışma konusudur.
Ufak bir parantez açmalıyım. Polislerin sabahın beşinde Sedat Peker’in evini bu şekilde basmasının, çocuklara silah doğrultmalarının hiçbir izahı olamaz. Hem de bir buçuk yıldır evde olmadığı bilindiği halde aramanın bu şekilde gerçekleşmesinin savunulur tarafı yoktur. Sabahın beşinde robocop kıyafetlerle, ellerinde uzun namlulu silahlarla evi aranmaya gidilen ilk isim Sedat Peker değil, çocuklarına silah doğrultulan da…
Ama Peker’in anlattıklarını duyunca iyi ki “dünyadaki en hatalı şey” yapılmış diyorum. Zira o hata sayesinde 9 Haziran 2020’de Buenaventura Limanı’nda yakalanan 5 ton kokainin Türkiye ile alakasının olduğu ortaya çıktı.
Yine Panama’da yapılan bir narkotik operasyonunda muz yüklü bir konteynerin içerisinden 616 paket kokain ele geçirilmiş, bu kokainlerin durağı nereymiş? Mersin Limanı.
Türkiye neredeyse kokain ticareti durağına dönüşmüş de kimsenin haberi yok!
Peker’in iddiasına göre Palmali Group’un sahibi Azeri-Türk iş adamı Mübariz Mansimov’un FETÖ kapsamında tutuklanmasının arkasında Mehmet Ağar var. Peker Mehmet Ağar ve oğlu Tolga Ağar’ı Mansimov’un mallarına çökmekle suçluyor.
Yine Sedat Peker’in iddiasına göre Elazığ’da 28 mart 2019’da evinde ölü bulunan Kazakistan uyruklu Yeldana Kaharman’ın ölümünden AK Parti milletvekili olan Tolga Ağar sorumlu.
Kendi suçunu da itiraf ediyor Peker. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan ve kızı Esra Elbayrak’a hakaret eden Fevzi İşbaşaran’ı cezalandırması için bir AK Parti milletvekilinin kendisine geldiğini, rica da bulunduğunu, kendisinin de İşbaşaran’a gerekli cezayı verdiğini anlatıyor!
Pelikan çetesiyle ilgili söyledikleri… Kirli ilişkiler ağı, devlet içinde devlet olmaları, sağladıkları haksız kazançlar…
Peker kendisine yapılan “hataya karşılık” kim bilir daha devlet içinde cereyan eden hukuk dışı karanlık iş ve ilişkiler ağına dair neler anlatacak?
Şimdiye kadar anlattıkları bile korkunç, yerin yerinden oyması gerekiyor. Ama herkes suskun. Ülkemizde kaç bin Cumhuriyet Savcısı vardır? Bir tanesi bile harekete geçmiyor?
Herhangi bir soruşturma başlatılmıyor.
Muhalefet partilerinin liderleri günlerdir savcıların neden harekete geçmediğini, hükümet partisinin, yetkililerinin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bütün bu ithamlar karşısında “neden sessiz” kaldığını soruyorlar!
Sessizlik devam ediyor…
Bir tek İçişleri Bakanı Süleyman Soylu konuştu. O da muhalefet partilerini “kırmızı bültenle aranan suç örgütü liderine” sahip çıkmakla itham etti!
2017’de referandum için mitingler düzenlerken, genel seçim kampanyaları düzenlerken “Türkiye’nin kaderiyle Erdoğan’ın kaderi birlikte devam ediyor” konuşmaları yaparken suç örgütü lideri değil miydi? AK Parti’ye oy vermeyecek olanları tehdit ederken suç örgütü lideri değil miydi?
Milliyet Gazetesi neye dayanarak Şehrin En İyileri Ödül Töreni’nde “En hayırsever iş adamı” ödülünü Sedat Peker’e verdi? O ödül töreninde kimler Sedat Peker’i alkışladı? (25.5.2017)
Sedat Peker’e bir “hayırsever iş adamı ödülü” de Quality Dergisi tarafından verildi? Bu dergi bu ülkede yayımlanıyor muydu? (5 Haziran 2017)
Bütün bunlar ortadayken Sedat Peker’in hükümet yetkililerine dün iş adamıydım, şimdi suç örgütü lideri mi oldum siteminde bulunmasından doğal ne var?
MİT eski müsteşar yardımcısı Cevat Öneş DW Türkçe'ye yaptığı açıklamada şöyle diyor: "Bu konuşma olayı; hukuk sisteminin zayıfladığı, devlet kurumsal yapılarının çözüldüğü ve siyasetin içinde belirli şahıs ve grupların mafyatik veya suç örgütü ile bulaşık insanlarla olan ilişkilerinin geliştiği bir süreçte yeniden bir ortaya çıkış olarak görülebilir. Burada suç örgütleri arası veya belirli bir gruplar arasındaki bir alana hâkimiyet kurma ve karşılıklı birbirlerini tasfiye olayının da etkisini görüyorum."
Sedat Peker hadisesinin AK Parti iktidarı açısından ortaya koyduğu şöyle bir gerçek var: Türkiye’yi 2002 şartlarına kavuşturma konusunda kararlı.
Nasıl bir Türkiye devraldıysa aynısı!
Ne diyordu başbakanlığı döneminde Erdoğan:
“3 Kasım 2002’de geldik. Bizden önce eski Türkiye’de yoksulluk vardı, yolsuzluk vardı ve yasaklar vardı. Çeteler, mafyalar, kaos vardı. Krizler vardı.” ( Mayıs 2011)
“Çeteler, mafyalar bizim iktidarımızda olması gereken yere gittiler.” (Ağustos 2009)
Anlatmaya devam etsin Sedat Peker. Devam etsin de öğrenelim neler olmuş neler bitmiş.