O fotoğraf siyasallaşan yargımızın fotoğrafıydı
Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman nikah defterini imzalar imzalamaz eşini ve nikah şahitlerini de yanına alarak Beştepe’ye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’a gitti.
Cumhurbaşkanlığı resmi kabul salonunda ağırlandı, nikah hediyesini aldı.
Bir de günün anlamı ve önemine binaen bir hatıra fotoğraf çektirdiler, bu fotoğrafı da kamuoyu ile paylaştılar.
Şunu söylemeliyim ki, sayın Kocaman’ın üzerindeki damatlıkla Cumhurbaşkanı Erdoğan ile çektirdiği o fotoğraf sadece “bir başsavcının düğün hatıra fotoğrafı” değildi, ülkemizin siyasallaşan yargımızın vahametinin fotoğrafıydı…
Buna sıradan bir hadise denilebilir mi? Ülkemizde hakimler ve savcılar nikah defterlerini imzaladıktan sonra Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na mı gidiyorlar?! Cumhurbaşkanlarının partileriyle ilişkilerini bıçak gibi kesen “tarafsızdırlar” ilkesinin geçerliliği olduğu parlamenter sistem dönemlerinde bile böyle bir olay yaşanmamıştı.
Sayın Kocaman’a kadar hiçbir hakim ve savcı bir siyasetçiye sempati beslemedi mi? İdeolojileri, inançları, düşünceleri, siyasi görüşleri, oy verdikleri partiler olmadı mı?
İdeolojileri de oldu olacak da.. Siyasi fikirleri de oldu olacak da… Oylarını verdikleri partiler de, beğendikleri siyasetçiler de oldu, olmaya da devam edecek…
Hakimlerin ve savcıların bir insan olarak değer yargılarının, siyasi fikirlerinin, inançlarının ve hayat görüşlerinin bulunması son derece doğaldır. Bu nedenle onların kurulu bir robot gibi davranmaları beklenemez. Ama bir hakim veya savcı beğendiği, oy verdiği iktidardaki siyasetçiyle böylesi bir fotoğraf da çektirmez.
Hakimlik ve savcılık başka meslek grupları gibi değildir, onları kutsal bir yere koyan toplumun adalet dağıtıcıları olmalarıdır.
Bu yüzden tarafsız olmaları gerekir. Yargıçların tarafsız olmaları; görevlerini yaparlarken hiç kimseyi kayırmamalarını, bir tarafın çıkarlarını gözetmemelerini, ellerindeki yetkiyi keyfi kullanmamalarını, karar verirlerken duygularına kapılmamalarını, sadece hukuk kurallarının geçerli olacağını ifade eder. Tarafsız olmaları yetmez. Bangolar Yargı Etiği İlkeleri diyor ki yargıçlar “tarafsız hareket etmekle yetinmeyip, objektif bir bakış açısıyla tarafsızlıklarına ilişkin her türlü kuşkuyu bertaraf edecek bir duruş” sergilemelidir, çünkü “Hakimin hal ve davranış tarzı, yargının doğruluğuna ve tutarlılığına ilişkin inancı kuvvetlendirici olmalıdır: Adaletin gerçek anlamda sağlanması kadar gerçekleştirildiğinin görüntü olarak sağlanması da önemlidir.”
***
Bu sadece Bangolar Yargı Etiği İlkleri’nde yazıyor değil.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün “Artık Türk hakimleri ve savcıları bağlayıcı bir şekilde uyacak” sözleriyle açıkladığı Türk Yargı Etiği İlkeleri’nde de yazıyor. Okuyalım:
“Yargıçlar, yargıya güvenin sağlanması ve sürdürebilmesi için bağımsız olmak kadar, bağımsız görünmenin de önemli olduğunun bilincinde olmalıdırlar.”
“Dürüstlüklerine gölge düşürebilecek durumlar içinde bulunmama konusunda özenli davranırlar.”
“Yargıya olan güveni tartışmalı hale getirebilecek veya zedeleyebilecek tutum ve davranışlardan her zaman ve her yerde titizlikle kaçınırlar.”
***
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 62 maddesine göre “Yaptıkları işler veya davranışlarıyla görevini doğru ve tarafsız yapamayacağı kanısını uyandırmak, hatır ve gönüle bakarak veya kişisel duygulara kapılara görev yaptıkları kanısını uyandırmak” hakimler ve savcılar için disiplin cezası gerektiren hususlar.
***
ABD’de dönemin başkanı Obama’nın konuşmak için Senato’ya geldiğinde herkes ayağa kalkarken yüksek yargıçların ayağa kalkmadığı, Obama’nın konuşmasını bütün salon ayakta alkışladığı halde yüksek yargıçların oturduğunu gösteren 2015 tarihli o meşhur fotoğrafı hatırlatıyor musunuz?
Ülkemiz medyası “Yargıçlar ayağa kalkmadı, alkışlamadı” başlığı ile haberleştirmişlerdi. (22 Ocak 2015)
O fotoğraf karesinde yer alan, tarafsızlıklarına gölge düşeceği endişesiyle ayağa kalkmayan, alkışlamayan yüksek mahkeme yargıçlarından biri de birkaç gün önce 87 yaşında hayatını kaybeden eşitlik savaşçısı Ruth Bader Ginsburg’du.
Kim bilir Ginsburg belki de Obama’ya hayrandı. Oyunu Demokrat Parti’ye Obama’ya verdi. İçinden Obama’nın konuşmasını elleri patlayana kadar alkışlamak istedi. Mutlu oldu. Ama Ginsburg partizanlık yapmadı, yargının tarafsızlığına gölge düşürecek
bir davranış içine de girmedi.
Ölümün ardından Beyaz Saray’da ve diğer kamu kurumlarında bayraklar yarıya indi.
***
Bir örnek de Trump’tan verelim.
Trump Başkan seçildikten sonra Amerikan Yüksek Mahkemesi’ne Yargıç Neil Gorsuch’u aday göstermişti.
Yargıç Neil Gorsuch’a soruyorlar:
“Seni aday gösteren Başkan’dan bir telkin gelse ne yaparsın? İşte Gorsuch’un muhteşem cevabı:
“Hukuk, Başkan dahil herkesten üstündür!”
Gördünüz mü?
Tarafsız ve bağımsız görünmek işte bu.
***
Bir de bizim ülkemize bakalım.
Bir yanda yüksek yargıçlarımızın “yargımız hiç olmadığı kadar bağımsızdır ve tarafsızdır” açıklamaları var bir yanda da nikah sonrası ülkemizin Partili Cumhurbaşkanıyla çektirilen fotoğraflar mı dersin Yargıtay Başkanımızın çay toplama fotoğrafları mı dersin… Beştepe’de yapılan Adli Yıl Açılışlarında ortaya çıkan fotoğraflar mı dersin…
Bizim yargımız hiçbir zaman tam anlamıyla bağımsız ve tarafsız olmamıştı evet ama siyaset kurumunun yargıyı bu kadar kuşattığı, yargının bu kadar siyasallaştığı, yargıçların bu kadar partizanca davrandığı bir dönem hiç olmamıştı.
Türkiye gerçekten hukuk devleti olmak istiyor mu sorusunun cevabını önce ülkemizin yargıçları vermeliler… Önce bağlı oldukları hukuka, temsil ettikleri kuruma onlar saygı duymalılar. Bunun şartı da bağımsız ve tarafsız olduklarını hem kararlarıyla hem de davranışlarıyla göstermeleri gerekiyor.