Ne kadar demokrasi o kadar ekmek ne kadar özgürlük sofrada o kadar çeşitlilik…
Cumhurbaşkanı Erdoğan İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıkladıktan bir gün sonra Adalet Bakanı Abdülhamit Gül Anadolu Ajansı’nın Editör Masası’na konuk oldu.
AA Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Şenol Kazancı Adalet Bakanı Gül’e “Ben sizi burada birkaç defa ağırladım ama sanki ilk defa böyle başarılı bir sınav geçirmiş, rahatlamış bir psikolojiyle buradasınız” demiş.
Bakan Gül de cevaben “Güzel bir süreç yaşadık. Dün Eylem Planı’nı, Sayın Cumhurbaşkanımız kamuoyu ile paylaştı. Önemli bir yargı reformu süreci çerçevesinde önemli bir kilometre taşıydı, onun rahatlığı olabilir tabii” demiş.
Bakan Gül’e “Böyle bir plana neden ihtiyaç duyuldu?” diye sorulmuş. Bakan Gül’ün yanıtı şöyle olmuş.
“Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin uygulanması çerçevesindeki bir adımın hayata geçmesidir. Güven veren erişilebilir bir adalet için yol haritamız budur.” demiş ve devam etmiş:
“Buradaki motto, buradaki amaç ne? Özgür birey, güçlü toplum, daha demokratik bir Türkiye. Yani güven veren erişebilir bir adalet olacak. Bunu 2019’da açıkladık, yüzde 50’si hayata geçti, devam ediyor.”
***
Hatırlayacaksınız Cumhurbaşkanı Erdoğan’da Beştepe’de İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıklarken özetle “Biz bugüne kadar tüm reformları, falan kuruluş dayattığı, filan teşkilat talep ettiği için değil, milletimiz buna layık olduğu gerçekleştirdik. İnsan Hakları Eylem Planı’nın hazırlığında da asıl belirleyici, milletimizin ihtiyaç ve talepleri olmuştur” demişti.
Bu belge hazırlansın diye Avrupa Birliği Fonu’ndan 1 milyon 200 bin Euro alındığı söylenmedi tabii. Bu belgenin son bitme ve açıklanma tarihinin 2 Mart olduğu da açıklanmadı. Bütün bunlar İnsan Hakları Eylem Planı’ndaki satır aralarında vardı.
***
Bakan Gül güzel güzel anlatmış, Editör Masası’ndaki arkadaşlar da güzel güzel dinlemişler.
Bir tanesi “Sayın Bakan şu coğrafi teminat ilkesi ne oldu? Yine bu ilkeyi yazmışsınız ama iki yıldır neden hiçbir adım atılmadı” diye sormamış.
Mesela editör arkadaşlardan kimsenin aklına “Sayın Bakan 2019 yılı yargıya güven yılı olacak demiştiniz. Şimdi Yargı Strateji Belgesi’nde yazılı maddelerin yüzde 50’si hayata geçtiğini söylüyorsunuz. Yargıya güvenmeyenlerin oranı neden yüzde 70’lerde? Siz bakan olmadan önce yargıya güven duyanların oranı daha yüksekti. Bunu nasıl yorumlarsınız, nasıl değerlendirirsiniz?” diye sormak gelmemiş.
Mesela gazeteci arkadaşların aklına “Sayın Bakan İnsan Hakları Eylem Planı’nın 97. Sayfasında ‘Gençlere yönelik evlilik yardımının kapsamı genişleyecektir’ yazıyor. Bu maddenin İnsan Hakları Eylem Planı’yla ne alakası var. Bu olsa olsa sosyal devlet yardım strateji planlanmasının içinde yer alabilir. Hakeza Sayın Bakan ‘avukatlara vergi indirimi’ sağlanmasının İnsan Hakları Eylem Planı’yla ne ilgisi var?” diye sormak gelmemiş.
Aman avukat arkadaşlar yanlış anlamasın. Elbette şartları düzeltilsin. Hatta devlet hiç vergi almasın. Kamu avukatlarının çalışma esasları ve özlük hakları en güzel şekliyle iyileştirilsin. Hakimlerimiz ve savcılarımız ülkemizde en güzel koşullarda yaşasınlar. Dünyayı gezip görecek maaşlara sahip olsunlar.
Ama biz meselenin burasında mıyız? Avukatlara hoyratça göz altıların yapıldığı bir dönemde avukat haklarını iyileştirmeye yönelik hamle mi bunlar?
İktidarın hoşuna gitmeyecek kararlar veren hakimler bir gecede başka illere sürgün ediliyor. HSK iktidar için kritik davaların hakimlerini bir gecede dosyalardan uzaklaştırıyor. Hakimlere coğrafi teminatı sağlayacak esaslı tek bir maddenin yer almadığı “İnsan Hakları Eylem Planı”nda yer alan “avukatlara vergi indirimi yapılacak, kamu avukatlarının özlük hakları iyileştirilecek” maddeleri, kusura bakmayın ama baya tuhaf kaçıyor.
Gelem Adalet Bakanı Gül’ün itiraf gibi asıl önemli sözüne… Ekonominin hukukla iç içe olduğunun altını çizen Sayın Bakan şöyle diyor:
“Bir ülkede demokrasi açığı varsa o ülkede bütçe açığı var demektir. Eğer demokrasi artarsa sofradaki ekmek artar, özürlükler artarsa sofradaki ekmek, işimiz, aşımız artar. Bunların hepsi bu iklimin bir sonucudur.”
Gördünüz mü, neymiş?
Bir ülkede demokrasi açığı varsa o ülkede bütçe açığı var demekmiş. Güzel bir ölçü. Sayın Bakan “özgürlükler artarsa sofradaki ekmek, işimiz, aşımız artar” diyor. Ne kadar doğru bir söz. Hatta yüz defa, yüz bin defa doğru. Sayın Bakan kişi başı gelirimizin düşmeye başlamasıyla, uluslararası sıralamalarda özgürlükler ve hukuk konularında aşağıya doğru gidişimizi de görecektir.
***
İnsan Hakları Eylem Planı açıklandı. Ülkemizin içinde, piyasalarda bir etki yarattı mı? Yaprak kıpırdamadı. Peki, ülkemizin saygın hukukçuları arasında eylem planıyla ilgili bir tek olumlu açıklama yapan oldu mu? Olmadı.
Şimdi bakalım mı ülkemizdeki bütçe açığı ne kadarmış? Ben iktisatçı değilim. Konunun uzmanına Gelecek Partisi Sözcüsü Serkan Özcan’a Bakan Gül’ün ‘bütçe açığı ve demokrasi’ tespitini sordum. Serkan Özcan kimdir? Merkez Bankası’nda uzman olarak çalıştı, BDDK’da başkanlık danışmanlığı yaptı, kamu ve özel bankalarda üst düzey görevlerde bulundu.
Sayın Özcan’ın değerlendirmesi şöyle:
“Sn. Adalet Bakanı’nın demokrasi açığını bütçe açığı ile hatta yatırımların yetersizliği ile ilişkilendirmesini çok önemli buluyorum.
Bir önceki Hazine Bakanının Çin’i örnek göstererek demokrasi olmadan da yatırım olur sözlerinden sonra aynı Hükümetin bir başka sözcüsünün demokrasinin ekonomik refah ve kalkınma ile ilişkisini ortaya koyması her halükârda değerlidir.
Ancak Sn. Bakan bu tespitinde samimi ise şu anda ülkenin yönetildiği siyasal sisteme ilişkin de cesaretle bir şeyler söyleyebilmeli. Çünkü Türkiye, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtiğimiz 2018 yılı ile 2020 yılları arasındaki son 3 yılda sırasıyla 73,124 ve 173 milyar TL gibi rekor bütçe açıklarına maruz kaldı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi öncesindeki son 3 yılda ortalama bütçe açığının sadece 33 milyar TL olduğu göz önüne alınırsa, yaşamakta olduğumuz bütçe açığının önemli ölçüde yeni siyasal sistem ve bu sistemin yarattığı anti-demokratik ortam olduğu kolayca anlaşılabilir.”
Demek ki ülkemizdeki bütçe açığını kapatabilmenin tek yolu var, demokrasiyi artırmak, özgürlüklerin yolunu açmak. Ülkemizde hukukun üstünlüğü ilkesini hakim kılmak. Bunun için eylem planlarına falan gerek yok. Hukukun sopa olarak kullanıldığı bir ülkede beş bin sayfalık İnsan Hakları Eylem Planı açıklansa ne olur? Hiçbir şey olmadığı ortada.
AK Parti kendi iktidarları dönemine bakmalı. Reformist dönemlerinde, hukuku sopa olarak kullanmadığı dönemlerde ülkemizde ne kadar bütçe açığı vardı, şimdi ne kadar?