Kerim Rota: “İtibar açığı olan bir ülkeye yatırımcı gelmez!”
Cumhurbaşkanı Erdoğan bakanlar toplantısının ardından yapıtğı açıklamada iki çağrıda bulundu:
İlk çağrısını “bir kez daha sesleniyorum” diyerek yabancı yatırımcılara yaptı:
“Buradan menşeine rengine bakmaksızın tüm yatırımcılara ‘bir kez daha’ sesleniyorum, gelin Türkiye’ye yatırım yapın.”
İkinci çağrısını ise “tekrarlıyorum” diyerek “ülkemiz vatandaşlarına” yaptı:
“Vatandaşlarımıza evlerinde tuttukları ve milli servetimiz olan altınları ve dövizleri finans kuruluşları vasıtasıyla ekonomimize kazandırması çağrımı tekrarlamak istiyorum. Bundan rahatsız olanlar var, bunu da biliyorum ama dikkat edin. Ben buradan win-win esasına göre hem ülkeye hem kendilerine kazanmanın yolunu gösteriyorum.” (29 Mart)
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın “win-win esasına göre kazanmanın yolunu gösteriyorum” sözüne binaen ben bir vatandaş olarak samimice ve anlamak için soruyorum; Cumhurbaşkanı aynı zamanda yatırım danışmanı mıdır?
Madalyonun öteki yüzündeki sorum ise şu: Hani cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde vatandaşlar olarak hepimiz uçacaktık. Uçacağımızı vaat ettikleri hükümet sisteminde neden ısrarla vatandaşların yastık altındaki altınlara çağrı da bulunuluyor. İşlerin yolunda gittiği bir ülkede vatandaşın evindeki dövize, altına çağrıda bulunulur mu? Daha da önemlisi devleti yönetenler vatandaşlarına hem de “milli sermayemiz olan” diyerek “altınınızı dövizinizi getirin” dediğinde, o ülkenin vatandaşlarında “ülke yönetilemiyor, işler daha da kötüye gidiyor, eyvah” inancı pekişmez mi?
***
Şimdi gelelim asıl yazmak istediğim hususa. Dikkatinizi çekmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan yabancı yatırımcılara yaptığı davette “bir kez daha sesleniyorum” dedi.
Evet, Cumhurbaşkanı Erdoğan CB hükümet sistemine geçtiğimizden bu yana kamuoyu önünde yabancı yatırımcıları ülkemize davet etti.
CB hükümet sistemine geçtikten kısa bir süre sonra Erdoğan şöyle seslenmişti:
“Artık büyük yatırımcıların muhatabı doğrudan cumhurbaşkanlığı olacaktır. Yatırımcıları ve finans çevrelerini Türkiye’nin geleceğine güvenmeye davet ediyorum.” (24 Temmuz 2018)
5 Ocak 2019’da şöyle demişti:
“Türkiye yatırım yapmayan isteyen firmaların önünü açtık. Yatırım Ofisi direk şahsıma bağlıdır. Yerli ve uluslararası yatırımcılar, bu ofis direk Cumhurbaşkanlığına bağlı olduğu için herhangi bir endişeye kapılmadan yatırım yapmalı. Kendi şirketlerimize nasıl muamele ediyorsak yabancı firmalara da aynı muameleyi yapıyoruz.”
Sayın Erdoğan’ın özellikle altını çizdiğim sözlerini okuyan, dinleyen yabancı yatırımcılar mesela ne düşünürler?
7 Aralık 2020’de yabancı yatırımcılara şu sözlerle çağrıda bulunmuştu:
“Dünyanın 4 bir yanındaki yatırımcılara ‘Gelin Türk misafirperverliğinin farkına varın’ diyorum. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisimizin sizlere gerekli her türlü desteği sunmaya hazır olduklarını bilmenizi istiyorum.”
Bu kadar örnek yeterli olur diye düşünüyorum.
***
CB hükümet sisteminin en önemli vaatlerinden biri neydi? Ülkemizin ekonomisi kalkınacaktı, Türkiye yabancı yatırımcılar için cazip bir ülke haline gelecekti, yabancı yatırımcılar ülkemiz için sıraya gireceklerdi.
CB hükümet sistemine geçişle birlikte “ülkemize yatırım girdisinin pozitif etkileri de anında” görülecekti. Şubat 2020 tarihine kadar Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanlık görevini yürüten Arda Ermut şöyle demişti:
“CB sistemi, çok vaatkar bir sistem. Doğrudan uluslararası yatırım girdisine pozitif etkilerini görmeye başlayacağız.” (1 Şubat 2017)
Sorum şu: Yabancı yatırımcıları ülkemize davet etmenin yolu bu mudur? Bir ülkenin cumhurbaşkanı yatırımcılara “gelin ülkemize” daveti yaptığında bu davet karşılık bulur mu? Çünkü iktidar bir yandan yabancı yatırımcılara kamuoyu önünde “gelin” çağrısında bulunuyor bir yandan da bulunuyor bir yandan da ülkemize CB sisteminde hiç olmadığı kadar yabancı yatırımcı geldiğini söylüyorlar.
Hangisi?
***
Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı iktisatçı Kerim Rota’ya Sayın Erdoğan’ın çağrılarını, yabancı yatırımcı çekip çekmediğimizi sordum. Şunları söyledi:
“Türkiye 2016 sonrasında bırakın yabancı sermaye çekmeyi, yurtdışına sermaye ihraç eden bir ülke konumuna geldi.
Bunun en önemli nedeni Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile beraber büyük bir itibar açığı yaşıyor olması. İtibar açığı kendine çeşitli şekillerde gösterir. En başta yurtiçi yerleşiklerin Türk Lirası yerine döviz tercihinin artması ile dolarizasyon artıyor. Ardından devlet de kendi parası yerine yabancı para borçlanıyor.
Aynı anda yükselen ülke risk primimiz ile vergilerimizle yurtdışına ödenen faiz artıyor.
En sonunda ve istihdam açısından en önemlisi ise, doğrudan yabancı yatırımlar gayrimenkul hariç neredeyse sıfırlanıyor.
Hukuk sistemine ve ekonomi yönetimini güven azaldıkça ülke ve vatandaş fakirleşiyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adeta bir fakirleşme sistemine dönüştü.”
***
İbrahim Çanakçı: Ne yabancı sermayesi, Türkiye yerli yatırımcısını tutamıyor
Sayın Erdoğan’ın yabancı yatırımcılara davetini ve ülkemizin yatırımcı çekip çekmediği sorusunu DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı iktisatçı İbrahim Çanakçı’ya yönelttim. Şunları söyledi:
“Bırakın ülkemize yabancı yatırımcıyı çekmeyi Türkiye CB sistemine geçtiğinden beri kendi yatırımcısını elinde tutamıyor. Ülkede hukuk güvenliği ve öngörülebilirlik kalmayınca ülkeye doğrudan uluslararası yatırım gelmesi yerine, kendi yatırımcımız yatırımlarını yurtdışında yapıyor…”
İbrahim Çanakçı bırakın dışarıdan ülkemize yatarım çekmeyi, kendi yatırımcımızın dışarıya yöneldiğini söyle anlattı:
2020 yılında kendi yatırımcılarımız yurtdışında 3,1 milyar dolar yatırım yaptı. Türkiye’deki vatandaşlık hediyeli gayrimenkul alımları hariç tutulduğunda Türkiye’ye gelen doğrudan uluslararası yatırım da bu tutara yakın düzeyde kaldı. Özetle, ancak kendi yatırımcılarımızın dışarıda yaptığı yatırım kadar yabancı yatırım çekebildik. Net bazda bir giriş olmadı.
Türkiye net bazda 10 milyar doların üzerinde yatırım çeken bir ülkeydi. Türkiye AK Parti’nin kendi iktidar dönemleri dahil hiçbir dönemde bu düzeye düşmemişti.”
****
Yabancı ya da bir ülkenin kendi yatırımcısı, yatırım kararı almadan önce neye bakar? O ülkede hukuk güvenliği ve ekonomi politikalarında istikrar var mı? Bunlara bakar değil mi?
Ondan sonra da fizibilite araştırması yapar, kârlı olur mu olmaz mı diye….
Peki… Bir gecede Merkez Bankası başkanının görevden alındığı bir ülkede yatırımcı kurallara ve ekonomi yönetiminin ilkeli davranacağına güvenir mi? Sayın Erdoğan “kendi iş adamlarımıza nasıl davrandıysak” sözünü duyan yabancı yatırımcı bu ülkede ne görür? Terörle iltisaklı diye 1022 şirkete kayyım atandığını görmez mi? Yargının bu kadar siyasallaştığı bir ülkede hukuk güvenliğinden bahsedilebilir mi? Ekonominin üzerinde böyle açıktan baskı olduğunu gören yatırımcılar ülkenin kaynakları ne kadar cazip olursa olsun gelir de yatırım yapar mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan her şeyden önce kurumların kurallı çalışması ve hukuk güvenliği konusunda güven yaratmadıkça yatırım çağrıları beklenen sonucu doğurmuyor; özellikle Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde…
Bu durumda Sayın Erdoğan, ne yabancı sermaye getirebilir ne de işsizlik sorunu başta olmak üzere ekonomideki daralmalardan etkilenen kesimlerin sorunlarını çözebilir.
“İtibardan tasarruf olmaz” diyen Sayın Erdoğan bir bakıma haklı. Ama itibar öncelikle hukuk güvenliğinin inandırıcı bir şekilde tesis edilmesine bağlıdır. Yabancı yatırımcıyı ülkemize getirmenin yolu ülkemizin dışarıda ve içeride itibarını düzeltecek hukuki adımları tez vakitte hayata geçirmesi gerekiyor.