‘Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!’
Dün kaldığımız yerden devam edelim... AK Parti iktidarı devralmasının ikinci haftasında OHAL’i kaldırdı.
Tartışmalar da başlamış oldu zaten. 2002 Aralık ayında başlayan ‘eyvah laiklik elden gidiyor’ tartışmaları 2003’e de damgasını vurdu. 2004 yılının bir yarısında İran’laşırken diğer yarısında Malezya’laştık... Bir ara “mahalle baskısı” tartışması yaşandı. Sonra “mahalle baskısı”ndan “endişeli modernler”e bir geçiş yaptık.
***
Hatırlayın. Türkiye’nin en marka araştırma şirketleri bütün mesailerini ‘türbanlı kadın sayısında’ artış olup olmadığına ayırdı. Bildiğiniz, bayâ bayâ ‘artıyor muyuz, görünür mü oluyoruz” diye ölçüldük. Bir araştırma şirketine göre, 1999 yılına oranla sayımızda artış olurken, diğer araştırma şirketine göre sadece görünür olmuştuk. Sokaklara çıkıyorduk yani! Biz ne mi yapıyorduk? Valla ben çekirdek çitleyerek, sitcom izler gibi seyrediyordum tartışıldığımız programları.
Meclis’in röntgeni de çekildi, kaç milletvekilinin eşinin başörtülü olduğuna dair, türbanlı kadınların “nasıl işittiğine” dair kişisel tecrübe deneyimli dizi haberler de yapıldı ünlü gazetecilerimiz tarafından!
Allah için haklarını yemeyelim. Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin başına gelince “Türban sorununu biz çözeceğiz” dedi. CHP’li arkadaşları da ‘hummalı bir çalışma içine” girdiler! Hummalı çalışma sonrası kapsamlı bir rapor hazırlandı. CHP’nin Bilim Yönetim ve Kültür Platformu Başkanı Sencer Ayata’nın bulduğu formül şahaneydi: Saçımıza kahkül kestirecektik ve ‘türbanımızın’ önünden salıverecektik! Sorunun iki tarafı vardıysa ‘uzlaşma’ sağlanabilirdi, çünkü “iki tarafın da iddiaları güçlüydü”! Uzlaşabilirdik! Biz örtünecektik ama ‘kahkül’ gösterecektik. Onlar da örtünmemizi kabul edeceklerdi ama biz de ‘kahküllerimizle’ onlarda oluşan “siyasi kimlik algısı yaratan görüntünün” önüne geçmiş olacaktık!
Neyse.
Bütün bunlar olup biterken garibim AK Parti’den bir ara, “valla başörtüsü önceliğimiz değil, o yüzde bir buçuğun sorunu” türünde açıklamalar gelebildi. O dönem çok kızmıştım. Sonra anlayabildim.
AK Parti, “böşörtüsü sorununu” iktidar olduktan 11 yıl 11 ay sonra çözebildi.
***
AK Parti, ülkenin önemli ve kronikleşmiş sorunlarıyla ilgili olarak resmi söylemin dışına çıkabilen, statükoya karşı meydan okuyabilen bir iktidar partisi oldu.
Kürt sorunuyla ilgili olarak Erdoğan’ın 2005 yılında Diyarbakır mitingindeki “Kürt sorunu hepimizin sorunu. Sizin sorununuz benim sorunumdur” sözleri tarihe bir milat olarak geçti.
2009 yılında Çözüm Süreci başlatıldı ve 2015 Temmuz’una kadar sorunun çözümüne dair ciddi adımlar atılmaya devam edildi.
Yine “Alevi Çalıştayları” 14 yıllık süreçte başlatılabildi. Aleviler ilk kez karşılarında AK Parti hükümetiyle birlikte “derdiniz nedir, ne istiyorsunuz, bizim de eksiğimiz var tamam, siz bize yol gösterin bu sorunu çözelim” diyen bir muhatap bulabildiler.
Hatırlayalım. Türkiye’nin kabuk tutmayan, kanayan yaralarından birisi de Dersim’di. 2011’in Kasım ayında AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda konuşan Erdoğan, devletin Dersim’de neler yaptığına dair belgeleri açıklayıp, “Devlet adına özür dilenmesi gerekiyorsa, ben bu özrü diliyorum” dedi. Dersim’den özür yine 14 yıllık AK Parti hükümetleri döneminde dilendi.
30 yıllık sorunlarımızdan olan “yeni anayasa” 2007’de gündemimize girerken yeni bir anayasanın yazılması konusunda ilk ciddi adım atıldı ve 2011 yılında
Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu.
15 Temmuz gecesinde bu millet, postallılardan korkmayıp, tankların önüne çıkabildiyse, darbeye dur diyebildiyse AK Parti hükümetlerinin 14 yıllık süreçte askeri vesayeti geriletmesi sayesinde olmuştur.
Cumhuriyet’in kurulmasından bu yana dış politikasında kısmen Batı’ya dönükmüş gibi ama içe kapalı bir siyaset izleyen, özgüveni olmayan Türkiye bu süreçte Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleriyle ilişkilerini geliştirdi, bölgesel güç haline geldi.
Yine Avrupa Birliği’ne 2002’ye kadar resmi üye adayı olan Türkiye’nin AB ile müzakere süreci 14 yıllık süreçte başladı.
AK Parti, uzun yıllar süren koalisyon hükümetlerinden sonra Türkiye’de karar mekanizmasını tek başına almasıyla başardı bütün bunları. Ekonomiden dış politikaya, yasal reformlardan anayasa değişikliğine kadar her alanda önemli kararlara imza attı.
Eski ABD Büyükelçisi James Jeffrey “ABD ve Batı Erdoğan’ı sevmiyor” demiş! Ne diyelim! Keyifleri bilir.
Bir kez daha AK Parti’nin 15. yıldönümü kutlu olsun. Liderleriyle birlikte nice yıllara.