Halka tedbir, vatandaşa kongre!
AK Parti geçen çarşamba günü 7. Olağan Büyük Kongresi’ni büyük bir coşkuyla, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle “lebalep” olarak gerçekleştirdi.
Esnafın salgın tedbirleri kapsamında kepenk indirdiği, akraba ziyaretlerine kısıtlamaların getirildiği, yakınlarını kaybedenlerin cenazelerini üç beş yakınıyla kaldırdığı bu dönemde AK Parti il kongrelerini de “lebalep” olarak büyük bir coşkuyla gerçekleştirdi!
AK Partinin bu tavrı İsmet İnönü döneminde İstanbul valiliği yapan Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay’a atfedilen “Halk plajlara hücum etti, vatandaş denize giremedi” sözünü ne kadar da hatırlatıyor. Ama merhum Gökay’ın sözünü şöyle değiştirmemiz gerekiyor:
“Halk içeriye tıkıldı, vatandaş rahat rahat kongresini yaptı!”
Ya da şöyle:
“Halka tedbir, vatandaşa kongre!”
***
Bir iktidar partisi kendi koyduğu kurallara neden uymaz! Üstelik insan canını, sağlığını ilgilendiren, tehdit eden bir meselede nasıl bu kadar sorumsuz davranabilir?
Çarşamba günkü kongreyi takip eden isimlerden Ciner Medya Grubu Ankara Temsilcisi Muharrem Sarıkaya canlı yayında dedi ki:
“Salon kalabalık, dışarısı daha çok kalabalık, öyle maske, mesafe diye bir şey yok. Umarım buradan kötü bir sonuç çıkmaz.” (24 Mart)
Bu kadar akıl dışılık olur mu? Üstelik bu tavrın AK Parti’ye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir fayda sağlamayacağı, sempati kazandırmayacağ,ı aksine toplum nezdinde antipatik karşılandığı da ortada…
Bütün dünyayı tehdit eden bu salgın döneminde, üstelik iktidar partisi olan AK Parti’ye “lebalep” kongreler yaptıran neden ne?
Sebebin ne olduğunu AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ açıklıyor:
“Kongrelerimizi az katılımla yapsaydık muhalefet ‘AK Parti erimeye başladı’ diyecekti.” (24 Mart)
Sayın Dağ salgın koşulları olmasaydı bu kongrenin daha da ihtişamlı olacağını, pandemi nedeniyle burukluk yaşadıklarını söylüyor.
Hamza Dağ’ın kendisinin de söylediği gibi sorun pandemi koşulları. Yoksa milyonlarca partilisiyle 40 gün 40 gece, davullarla zurnalarla kongre yapsa kimin ne demeye hakkı olabilir?
Ancak Sayın Dağ’ın cevabı cevap değil. Hamza Dağ’ın cevabından, muhalefet ‘AK Parti eridi’ demesin diye, insan sağlığını hiçe sayan bir AK Parti tablosu ortaya çıkıyor. Muhalefetin ağzını kapatmak için insanların sağlığını hiçe sayan, particilik uğruna insanların canını tehlikeye atabilen bir siyaset anlayışı!
Bu son derece vahimdir.
Toplumda ‘AK Parti’nin oyları erimedi’ algısı için insanların canını hiçe saymak nasıl açıklanabilir?
***
Ayrıca... AK Parti’nin gerçekten oyları erimemiş olsaydı, AK Parti’de çöküş başlamasaydı… AK Parti böylesi lebalep kongreler yapmaya ihtiyaç duyar mıydı?
AK Parti hala güçlülük propagandası yapmaya, gövde gösterisi yapmaya lüzum hisseder miydi?
Zaten güçlü olan “ben güçlüyüm” diye gösteri yapmaya ihtiyaç duyar mı?
Gündüz “lebalep” kongreler yapan, salonu dolduran kalabalıklardan mutlu olan, partililerine geldikleri için teşekkürler eden AK Parti lideri Erdoğan, akşam bu kez Cumhurbaşkanı olarak halkın karşısına çıkıyor, salgın tedbirlerinden bahsediyor, daha da önemlisi, tedbirlere çok iyi uymadığı için millete sitemler ediyor!
Bu Erdoğan’a, AK Parti’ye olan sempatiyi mi öfkeyi mi artırır?
***
Yönetimine, A Takımına kimleri alacağı; yönetimiyle, teşkilatlarıyla, il başkanlarıyla, genel merkeziyle, tabelasıyla AK Parti’nin bileceği bir iş değildir, bizatihi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisini ilgilendiren bir meseledir.
Çünkü AK Parti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisidir. Hatırlayacaksınız bunu 2016 yılında dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ AK Parti’nin 2’inci Olağanüstü Kongresinde ilan etmişti.
Kongrede Divan Başkanı seçilen Bekir Bozdağ, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajını okumak için bütün salonu saygı duruşu için ayağa kaldırmış, Erdoğan’ın mesajını okumuş ve şöyle demişti:
“Sayın Cumhurbaşkanım, biliyoruz ki fiziken aramızda olamasanız da manen aramızdasınız. Halkımızın dediği gibi partimiz ‘Tayyip’in partisidir’ ve “AK Parti Tayyip’in partisi’ olarak kalmaya devam edecektir. Bu davanın tek neferi vardı o da Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır.” (22 Mayıs 2016)
Dolasıyla 2023 seçimlerine kimlerle gireceğine partinin sahibi olarak Erdoğan’ın kendisi karar verecektir. İsimler konusunda yorum yapmak şık olmayacağı gibi aslında isimlerin çok da bir anlamı yok.
AK Parti’de ve iktidarda tek önemli söz, tek önemli karar, Erdoğan’ın sözüdür, Erdoğan’ın konuşmasıdır.
Erdoğan’ın kongre konuşması da elbette önemliydi. Cumhurbaşkanı ve AK Parti lideri Erdoğan 24 Mart’ta bir manifesto ilan edeceği söylendiği için daha bir önemsenmişti. Bunu kendisi ilan etmişti. 19 Mart’ta Cuma namazı sonrasında yaptığı açıklamada şöyle demişti:
“Çarşamba günü yapacağım konuşma adeta 2023’ün bir manifestosu olacak. Türkiye’nin gerek insan haklarıyla ilgili yaptığım reform paketi, gerekse ekonomi paketiyle ilgili bütün bunları kapsayan çok daha geniş anlamda bir konuşmayı şu anda planlamış durumdayım.”
***
Peki Erdoğan bir manifesto açıkladı mı? Ya da şöyle söyleyelim konuşmasında Türkiye’nin 2023’ün de ötesinde 2053 hedeflerine dair ne vardı?
AK Parti’nin geçmişte yaptığı icraatlarını anlattı. Köprüleri saydı, kaç hastane yapıldığını söyledi, yapılan dersliklerin sayısını verdi. Kaç km yol yapılmış onları söyledi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yüklendi!
Yapılan icraatları saymak manifesto mudur? Türkiye vizyonu ortaya koymak mıdır?
Erdoğan’ın Çarşamba günkü konuşmasından geriye ne kaldı, akıllara ne kazındı?
Şu:
“Vatandaşlarımdan, milli servetimiz olan evlerindeki döviz ve altını, çeşitli finans araçlarına yatırarak, ekonomiye ve üretime kazandırmalarını istiyorum. Finans kuruluşları, bu altın ve dövizler için müşterilerine, onları memnun edecek getiri sağlayacak alternatifler sunuyor. Size içeride birilerinin ‘battık, bittik’ diye terane tutturduğuna bakmayın.” (24 Mart)
Ben manifestodan çıka çıka vatandaşlara altınınızı ve dövizini getirin çağrısı çıktı diyeyim, siz anlayın!