Bir vatandaşı olarak Cumhurbaşkanıma mektubumdur!

DİKKAT... Bu bir köşe yazısı değildir. Bu yazı, eli kalem tutan, sandıkta oyunu Erdoğan ve AK Parti’ye veren, çünkü çocuklarına iyi bir Türkiye bırakmanın garantisinin Erdoğan olduğuna inanan, dolayısıyla daha iyi bir ülkede yaşayabilmek adına Erdoğan’dan beklenti çıtası hayli yüksek bir vatandaşın yürek çağrısı olarak kayda geçsin.

Lütfen, lütfen, lütfen...

***

Sayın Cumhurbaşkanım…

Öncelikle Rabbim, bu millete, bu ülkeye, bu topraklara vahşet dolu öylesi bir geceyi bir daha yaşatmasın…

Ben sizin o gece, metanetle, tevekkülle, vakur içerisinde söylediğiniz bir cümleye takılıp kaldım… O cümle beni kendime getirdi, gözlerimi açtı…

O cümle şuydu:

“Bu darbe girişimi bizlere Allah’ın bir lütfudur.”

Bu cümleyi ancak "Sizin hayır gördüklerinizde şer, şer gördüklerinizde mutlaka hayır vardır” ayetine inanan birisi söyleyebilirdi.

Sayın Cumhurbaşkanım nitekim öyle de oldu…

250 canımızı şehit verdiğimiz 15 Temmuz gecesi ülkemiz için hayırlara vesile oldu.

FETÖ’nün TSK içindeki eli kanlı, gözü dönmüş canileri o kalkışmayı yapmasaydı; bunların eli kanlı bir terör örgütü olduğu anlaşılmayacaktı.

***

Sayın Cumhurbaşkanım…

Uzunca zamandır ilk kez ülkeme dair umutlar taşımaktayım... 15 Temmuz gecesi ülkemde oluşan tablo, beni geleceğe dair heyecanlandırıyor. Bu büyülü, masalsı hava hiç bozulmasın istiyorum. Nazarlar değmesin istiyorum.

Arada çıkan “kötü sesleri” saymazsak, ciddiye almazsak, ülkemizde genel bir huzur havası hakim artık. Millet olduğumuz duygusu hakim.

Sayın Cumhurbaşkanım bu büyü bozulmasın lütfen…

15 Temmuz gecesi, siz o gece daha “ben de meydanda olacağım” demeden, bu millet meydanları doldurmaya başladı.

Siz daha “el ele vereceğiz, omuz omuza vereceğiz” demeden bu millet, MHP’lisi, CHP’lisi hatta hiçbir partiye oy vermeyeni dahi el ele, omuz omuza verip sokaklara döküldü, kenetlendi.

Sokaklarda halkın sesi gökyüzünü inletti “darbeye hayır” diye, içeride CNN Türk’ten NTV’sine kadar ekranlar inletildi “darbeye hayır” diye… Ki en güzel yayınları da “dışlanan, iteklenen, ötekileştirilen” o medya yaptı. Allah da bizler de şahidiz. Kimse zerre kadar tanklara pirim vermedi.

Sayın Cumhurbaşkanım…

Kemal Kılıçdaroğlu da Devlet Bahçeli de daha ilk dakikalarda çıkıp darbeyi lanetledi.

15 Temmuz gecesinden bu yana üsluplar yumuşadı. Nazikleşti. Tam da gıptayla baktığımız, imrendiğimiz demokrasilerin olduğu ülkelerde olduğu gibi… Herkes kucağında biriktirdiği eleştirisini, heybesinde taşıdığı öfkesini bir kenara bıraktı; ülkemiz diyebildi.

***

Gecelerdir meydanlarda tutulan demokrasi nöbetleri 7 Ağustos günü Yenikapı’da büyük bir gövde gösterisiyle taçlandırılacak. Yine el ele, omuz omuza…

Sayın Devlet Bahçeli davetinize ilk andan itibaren olumlu yaklaşıp “orada olacağım” dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu oldukça nazik bir üslupla “heyet göndereceğim ben gitmeyeceğim” cevabı verdi.

Siz hiç alınganlık göstermediniz. Davetinizi yinelediniz. Hükümette bastırıyor Sayın Kılıçdaroğlu gelsin diye…

Sayın Cumhurbaşkanım…

Kemal Kılıçdaroğlu’nu tekrar arayın. Yine arayın. Gelmesi için ikna edin. O gün o meydanda sizinle birlikte Kılıçdaroğlu’nu da görmek istiyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanım…

Sadece Devlet Bahçeli değil, sadece Kemal Kılıçdaroğlu değil… O platformda sizin dava arkadaşlarınız da olsunlar. Sizinle birlikte yola çıkan arkadaşlarınız. Sayın Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Bülent Arınç, Cemil Çiçek, Beşir Atalay, Sadullah Ergin, Hüseyin Çelik… Liste uzayabilir… 10’ar dakika onlar da çıksınlar konuşsunlar, bu milleti o geceki dayanışmadan dolayı kutlasınlar...

Sayın Cumhurbaşkanım…

Ülkemiz 16 Temmuz’dan geriye adım atmasın... Böyle gitsin… Ancak AK Parti için de eski güzel günlere geri dönülsün… Çünkü, güzel günlerdi.

Sayın Cumhurbaşkanım, ben AK Parti dediğim zaman gerisini şöyle getirmek istiyorum…

AK Parti, Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Binali Yıldırım, Ahmet Davutoğlu, Bülent Arınç, Beşir Atalay, Cemil Çiçek, Hüseyin Çelik, Sadullah Ergin, Nihat Ergün…

Rahmetli Erol Ağabeyimiz de bu tablodan oldukça mutlu olurdu…

Sayın Cumhurbaşkanım…

Bu mektubu kaleme alırken, hemen aklıma gelen isimler bunlardı. Kırk kere düşünsem liste hep aynı olacak. Başka türlü saymam mümkün değil. Bu davanın gerçek sahibi bunlar ve bu isimler sizin dava arkadaşlarınız.

Yenikapı gerçek anlamda bir milat olsun. Ülkemiz için de…
AK Parti için de… Sizin dava arkadaşlarınıza karşı, FETÖ’cü ahlaka sahip, onların kullandığı lanetli, ahlaksız argümanları kullanarak kendilerine yer açmaya çalışan kifayetsiz muhteris, kumpasçıların seslerine de bir ses ayarı getirin. Memleketimizin ve bu ülkeye daha yapacağı çok hizmet olan AK Parti’nin selameti için.

Sayın Cumhurbaşkanım…

Selam ve hürmetlerimle…

16-08/05/57a1f94667b0aa25f856d515.jpg

MECZUP DEYİP GEÇECEK MİYİZ?

Evvelsi gün, ‘normal vatandaş’ taklidi yapan manyağın, meczubun teki, elini kolunu sallaya sallaya Sayın Davutoğlu’nun yanına yaklaşıp “Şimdi sen beni öldür yoksa ben seni öldüreceğim!” diyebildi.

Korumalar tarafından emniyete, oradan da adliyeye teslim edildi…

Diyelim ki, kendilerine yer açmak, ellerindeki nemaları kaybetmemek için her türlü ahlaksızlığı yapabilecek tıynette ki, dahası FETÖ’cü ahlaksızlardan hiçbir farkları olmayan dönemin “fırsatçılarının” yaptıkları tezviratlara bakıp kendine iş edinen bir tetikçi.

Diyelim ki meczup, diyelim ki kendine iş edinmiş bir manyak!

Tamam, ben “manyak”, “meczub” diyorum da…

Peki, devlet, manyaktır, meczubdur deyip geçebilir mi?

Bu tür suikastların aklı başında, normal insanlara yaptırıldığı görülmüş müdür?

Ama görünen o ki, ilk gün emniyetimiz, yargımız “manyak”, “meczup” deyip adamısalıvermiş. Hem de dört saat sonra…

Türkiye OHAL’in ilan edildiği, olağanüstü bir süreçten geçiyor. Biri, birinin camına taş atsa üç ay gözaltında tutulacağı bir süreçten geçiyoruz…

Bu ülkenin “olağanüstü döneminde” başbakanlık yapmış, IŞİD, PKK ve DHKP-C’ye yönelik ‘operasyon’ emirleri vermiş, bu terör örgütlerine yönelik operasyonları yönetmiş, terör örgütlerinin canını yakmış birisine “öldüreceğim seni” diyen birisi nasıl oluyor da hemen “salıveriliyor”!

Adam, dalga geçer gibi savcıların gözüne baka baka “öldüreceğim” demedim ki, “sen beni önlemezsen, ben seni önleyeceğim” demiştim mavrası geçiyor...

Resmen sayın savcılarımız da “ha öyle mi, pardon” deyip salıveriyorlar!

Nasıl oluyor, olabiliyor bu?

Hey Allahım!

***

Dün geçmiş olsun dileklerimi iletmek için Sayın Davutoğlu’nu aradım. Geçmiş olsun dileklerimi ilettim kendisine. Yakınındaki isimlerden öğrendiğim kadarıyla Sayın Cumhurbaşkanımız olayı duyar duymaz Davutoğlu’nu hemen aramış ve mevzuyla yakından ilgilenmiş.

Anladığım şu: Cumhurbaşkanımız ilgilenince, evvelsi gün savcılar tarafından salınan “manyak” dün tekrar gözaltına alınmış. Akli dengesinin yerinde olup olmadığı, bu tehdidin arka planında ne olup olmadığı kapsamlı bir şekilde soruşturulacakmış!

Ne diyelim. Tekrar büyük geçmişler olsun.

Adalet Bakanlığı da bu işe derhal el atmalı.

Sayın Davutoğlu bu ülkeye emek vermiş, katkıda bulunmuş, bu ülke için dertlenmiş birisi. Yani pamuklara sarıp sarmalayacağımız birisidir.

Biraz dikkat, biraz özen. Lütfen...

YORUMLAR (56)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
56 Yorum