Bir dönem de “fikri iktidar” olmak için mi?
Dikkat ediyor musunuz, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan son dört yıldır eğitim ve kültür alanlarında başarı sağlamadıkları özeleştirisinde bulunuyor.
***
Son dört yılda bu konuda neler demişti, bakalım…
23 Kasım 2016, Borsa İstanbul ile İKB Arasında İmzalanan Stratejik İşbirliği Mutabakat Zaptı Gong Töreni:
“Son 14 yılda sadece birkaç konuda arzu ettiğim mesafeyi kat edemedik. Bunlar arasında eğitim ve kültür politikalarındaki eksiklikler ve reel faizlerin düşürülememesi en başta yer alır. Bu bir özeleştiridir.” (23 Kasım 2016, Borsa İstanbul)
9 Şubat 2017, Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödül Töreni:
“Ülkemizin geçtiğimiz 14 yılda yaşadığı büyük dönüşümün en zayıf halkalarını ne yazık ki eğitim ve kültür oluşturuyor. Bu konularda hayal ettiğim düzeylere ulaşamamış olmamızdan fevkalade müteessirim. Bu bir özeleştiridir ama gerçektir.”
26 Eylül 2017, akademik yıl açılış konuşması:
“Bir özeleştiri yapmam lazım. İki alanda arzu ettiğimiz gelişmeyi sağlayamadık. Bunlar eğitim-öğretimdir ve kültürdür.”
2 Nisan 2018, Başakşehir Akif İnan Anadolu İmam Hatip Lisesi:
“Elde ettiğimiz başarılar önemlidir fakat buna rağmen bir özeleştiride bulunmam gerekirse eğitim ve kültür konusunda istediğimiz seviyeye ulaşmada başarı sağlayamadık.”
10 Ocak 2019, 2018 Yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülleri töreni:
“Hep söylediğim gibi geçtiğimiz 16 yıla baktığımda, eğitim, kültür ve sanat alanında yeteri kadar mesafe kat edememiş olmamızdan dolayı hep hayıflanırım, iç geçiririm.”
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konudaki son özeleştirisini 19 Ekim 2020 günü İbn Haldun Üniversitesi’ndeki konuşmasında yaptı. Şöyle dedi:
“Samimi bir muhasebeyle geçtiğimiz 18 yılda her alanda, tarihi eserlere ve hizmetlere imza attığımızı ama eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum.”
Akıl alır gibi değil. Gerçekten çok acayip bir durum…
Görüyorsunuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan gerekli bütün yetkilere sahip olduğu halde dört yıldır sürekli eğitim ve kültür alanındaki başarısızlıktan yakınmış, hayıflanmış, müteessir olmuş, iç geçirmiş… Başarısızlığını itiraf etmiş…
Ama yakındığı konularla ilgili dört yıldır ortaya nasıl bir reform programı ya da yol haritası koymuş? Eğitim ve kültür alanlarındaki kaliteyi yükseltmek için nasıl bir çaba sarf etmiş?
Bunların hiçbirinin cevabı yok.
Atılmış bir adım da yok.
Ama Sayın Erdoğan sürekli itinayla özeleştiri yapmış!
Soru şu: Sayın Erdoğan gerçekten de bu alanlardaki başarısızlıklarını dert edinmiş olsaydı, son dört yılını böyle yakınmalarla, hayıflanmalarla geçirir miydi?
Eğitimde başarı sağlamayı isteyen bir iktidar; dünya çapında isim yapmış bilim insanlarının ders verdiği bir üniversitenin, Şehir Üniversitesi’nin kapısına kilit vurur muydu? Böyle bir mümtaz eğitim kurumunu siyaset meydanında kurban verir miydi? O üniversite ders veren öğretim üyelerini hırpalar, kapının önüne koyar mıydı?
Sayın Erdoğan eğitim konusundaki başarısızlıklarını samimi olarak dert edinmiş olsaydı, üniversitelerin başına hiçbir akademik makalesi olmayan, yardımcı doçent bile olamayacak kişileri rektör olarak atar mıydı?
Kendi adamlarını bir yerlere getirmek için kanunlarla oynar mıydı?
Biliyorsunuz rektör olmak için gerekli olan en az “üç yıllık profesör” olma şartı kaldırıldı. Bir aylık profesör rektör yapıldı, sonra yine yeni bir kararnameyle 3 yıllık şartı geri getirildi. Hukuk bilgini Prof. Dr. Kemal Gözler “Türkiye Nereye Gidiyor” adıyla yayınlandığı kitabında sadece meselenin bir aylık profesör olma sorunu olmadığını, “profesör” unvanının alınmasında da soru işaretleri olduğunu yazıyor.
Eğitim ve öğretim alanlarındaki başarısızlığa hayıflanılsa “okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor”, “cahil kesimin ferasetine güveniyorum” diyen biri Yüksek Öğretim Kurulu’na atanır mıydı?
Pek çok örnek verilebilir. Eğitim ve kültür alanlarındaki yetersizliği ciddi ciddi dert edinen bir iktidar bilim, hukuk ve teknoloji gibi alanları destekler, bu alanların önünü açar. Liyakati, ehliyeti, uzmanlığı, tecrübeyi tuş etmez. Kamu kurumlarını siyasi yandaşlarına hoyratça dağıtmaz.
Eğitim ve kültür alanında başarı sağlamak isteyen bir iktidar eğer gerçekten başarı sağlamak istiyorsa bunu gerçekten başarır.
Sayın Erdoğan’ın “Medyamız bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor” sözleri de oldukça dikkat çekici ancak ben prensip gereği “aile içi” meselelere girmeyi doğru bulmam. Çünkü bu sözleri oluşturduğu medya düzeninin ahlakiliğine ve niteliğine yönelik bir eleştiri değil. Ortaya çıkan medya düzeninin bütün imkanlara rağmen AK Parti lehine yeterince siyasi kamuoyu oluşturamaması…
***
Ancak Sayın Erdoğan’ın “Hükümet olmakla muktedir olmak arasındaki farkı iyi biliyorsunuz. Gerçek iktidarın fikri iktidar olduğunu iyi biliyoruz. Fikri iktidarımızı hala tesis edemediğimiz kanaatindeyim” sözleri dikkatimi çekti.
Ne dersiniz?
Sayın Erdoğan önümüzdeki seçimlerde tabanından “fikri iktidar olmak” için oy isteyecek, seçim propagandasını da bu argüman üzerine oturtacak olabilir mi?