Anladık hatta ezberledik, yollar, köprüler yaptınız…
Adamın biri bir gün yolda yürürken şiddetli bir yağmura yakalanır.
Gökyüzü delinmiş gibidir. Yolun ortası. Ne sığınılacak bir ağaç ne başka bir şey vardır. O sırada hikayemizin baş kahramanın yanına elinde şemsiyeli biri yanaşır ve bizimkini şemsiyesinin altına davet eder. Böylece bizim adam yağmurda sırılsıklam olmaktan kurtulur.
Şemsiyeli adama teşekkür üstüne teşekkür eder. Minnet duygularını dile getirir. Şemsiyenin sahibi “Bana dua etmelisin, seni şemsiyemin altına almasaydım bu yağmurda halin haraptı” der… Bizim adam şemsiyenin sahibine “Hızır gibi yetiştiğini” söyler, şemsiyesini paylaştığı için tekrar, tekrar teşekkür eder.
Aradan bir süre geçer…
Bizim adam bir gün yolda yürürken, omuzuna bir el dokunur. Başını bir çevirir ki şemsiyeli adam. Daha bizimkinin bir şey demesine fırsat kalmadan “Beni hatırladın mı, hani yağmur yağıyordu da seni şemsiyemin altına alan almıştım” der.
Bizim ki “Hatırlamaz olur muyum, size nasıl müteşekkirim bilemezsiniz” diyerek, bir kez daha şükran duygularını dile getirir.
Hikaye bu ya…
Bir süre sonra yine karşılaşırlar. Şemsiyeli adam bizimkine “Ya hatırlıyor musun o günü. Gökyüzü boşalırcasına yağmur yağıyordu. Allah’tan benim şemsiyem vardı da seni şemsiyemin altına aldım.” der.
Bizim ki “Haklısınız, beni şemsiyenizin altına aldınız da o şiddetli yağmurda sırılsıklam olmaktan kurtuldum” der. Bizim adamla şemsiyeli adam sıkça karşılaşmaya başlarlar. Her karşılaşmada şemsiyeli adam “Hatırlıyor musun o şiddetli yağmurun yağdığı günü. Allah’tan ben de şemsiye vardı da yanından geçiyordum da” hatırlatması yapar. Bizimki de her seferinde şükranlarını dile getirir.
Üç… Dört… Beş… Altı… Yedi…
Şemsiyeli adam her seferinde doz artırır: “Benim şemsiyem olmasaydı, şöyle sırılsıklam olacaktın… Böyle sırılsıklam olurdun… Şemsiyem olmasaydı… Allah’tan şemsiyem vardı da…”
Bizimki canından bezmiştir. Öyle ki bırak şemsiyenin sahibini, şemsiye görmeye tahammül edemez hale gelir.
Tesadüf bu ya… Haftalar sonra yine karşılaşırlar… Şemsiyenin sahibi daha “Hatırlıyor musun o yağmurlu günü” diye konuşmaya başlar başlamaz, bizimkisi adamı kolundan tutar ve yolun karşısındaki altından nehir geçen köprüye doğru götürür.
Köprünün üstüne çıkar ve nehrin soğuk sularına atlar… Ve kıyıya doğru yüzmeye başlar. Şemsiyeli adam şaşkınlık içinde bizimkine doğru koşar. Bizim adam kıyıya çıkınca şemsiyeliye sorar: “Şimdi sen söyle bakalım. O gün şemsiyen ve sen olmasaydın bundan daha fazla ıslanır mıydım?”
***
Bu hikayenin bir benzeri de Ömer Seyfettin’in meşhur “Diyet” adlı öyküsüdür.
***
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, bakanlarıyla yaptığı toplantıların ardından, ulusa sesleniş konuşmalarında, katıldığı her televizyon ve açılış, tören ve bir vesile ile katıldığı bütün programlarda rakamlarla AK Parti dönemi icraatlarını anlatıyor.
Kaç üniversite vardı, kaç okul vardı, kaç derslik vardı… Kaç kilometre bölünmüş yol vardı, kaç hastane vardı…
Yolların kilometresi, hastanelerin köprülerin, okulların sayısı Sayın Erdoğan sayesinde ezberlendi.
Ve tekrar, tekrar… Sabah akşam “18 yıllık iktidarımızda” diye sıralanmaya başlıyor…
Benim “Şemsiyeli Adam” hikayesini hatırlamam da bu yüzden.
***
Peki, gençler ne düşünüyordur?
MAK Danışmanlığın Eylül ayında gençlerle ilgili yaptığı saha çalışmasının sonuçları bir hayli çarpıcı. Gençlere siz iktidarda olsanız ne yapmazdınız diye sorulmuş. Gençler “israf, gösteriş, adam kayırmacılık” yapmazdık demişler. “Dini siyasete alet” etmezdik demişler. “Düşüncesini ifade edenlere dava açmazdık, sosyal medyaya dokunmazdık, iki de bir eskiden şu yoktu biz bunu yaptık demezdik, medyayı tekelleştirmezdik, kendi menfaatlerimizi ülkenin menfaatlerinin önüne koymazdık” demişler.
AK Parti iktidarına bakıp, AK Parti ne yapıyorsa tersini söylemişler yani.
MAK’ın araştırması da Sayın Erdoğan’ın “eskiden şu yoktu biz yaptık” söylemi bir gerçeği ortaya koysa bile bu kadar tekrar edilmesinin rahatsızlık yarattığını ortaya koyuyor.
***
Madalyonun öteki yüzüne gelelim: Erdoğan liderliğindeki AK Parti okullara kazandırdıkları dersliklerle, hastane sayılarıyla, üniversite sayılarıyla, kilometrelerle övünüyor.
Devlet olmak sadece yol, köprü yapmak, okul, üniversite sayısını artırmak mıdır?
Bundan ötesi değil midir devlet olmak, devleti yönetmek, iktidar olmak, bir ülkeyi hükümet etmek?
AK Parti 18 yıllık iktidarında icraat olarak neden sürekli köprülerden, yollardan, okul sayılarından bahsediyor?
Türkiye’nin “özgürlük”, “hukuk”, “sanat”, “kültür” gibi yüksek kalitatif değerlere ihtiyacı var. Hem de çok ihtiyacı var.
Meselenin bu taraflarıyla ilgili AK Parti neden bir şey söyleyemiyor?
Karar TV’de Taha Akyol ve İbrahim Kahveci ile yaptığımız “Liderlerle Ekonomi” programında İYİ Parti lideri Meral Akşener şöyle bir tespitte bulunmuştu:
“Sayın Erdoğan kendisini başbakan, cumhurbaşkanı gibi hissetse ülkeye başka bir açıdan bakabilecek. Ülkeyi belediye başkanı perspektifiyle yönetiyor.” (25 Haziran 2020)
Sayın Akşener’in tespitinde haksız olduğu söylenebilir mi?
Sonuçta Sayın Erdoğan liderliğindeki AK Parti en modern, en büyük adalet saraylarını yapmakla övünüyor… Türkiye adalette şuradaydı şimdi bizim iktidarımızda adalette, hukukun üstünlüğünde bakın şuradayız diyemiyor.
***
Her şehre üniversite açmakla övünüyor ancak üniversitelere şöyle kalite kazandırdık diyemiyor. Bilimde, teknolojide, sanayide, üretimde şu başarıları sağladık diyemiyor.
AK Parti iktidarı döneminde üniversite sayısı 197’ye çıktı doğru ama 72 üniversitenin başına bilimsel eseri olmayan rektörleri atadı. Türkiye’de artık rektör olmak için akademik niteliğe bakılmıyor, ölçü liyakat değil, partizanlık.
Eski Türkiye’de rektör atanmak için en az “üç yıllık profesör” olmak şartı vardı. Ama bu şart iki taze profesör için kaldırıldı, onlar atandıktan sonra tekrar getirildi! Değiştirildi, sonra eski haline getirildi.
Sabah akşam şu kadar kilometre bölünmüş yol yaptık diyen, şu kadar köprü yaptık diyen bir AK Parti bu ülkenin gençlerine onların geleceği için ne söylüyor?
Onlara yolların kilometreleriyle dokunabilir mi? Bölünmüş yollarla ilgilerini çekebilir mi?
Böyle giderse bırakın gençlere ulaşmayı… Ülkenin bu kadar ağır ekonomi, adalet, işsizlik ve virüs gibi hayati bir sorunu varken… Sabah akşam bölünmüş yollar yaptık, köprüler yaptık tekrarı, AK Parti’nin kemikleşmiş tabanını bile partisinden soğutmaz mı?