AK Parti’nin de bir Altan Tan’ı olsaydı…
Keşke... Ah keşke… AK Parti’nin de bir Altan Tan’ı olsaydı. Olabilseydi.
Ne güzel olurdu.
Altan Tan’ın Habertürk’ten Kübra Par’a verdiği röportajı okurken hissettiğim duygu tam olarak buydu.
Altan Tan’ın “AKP’ye de kızıyorlar, PKK’ye de devlete de öfkeliler. Kürt halkı bir çözüm arıyor” tespitinin dışında röportajda söylediği yeni bir şey yok aslında.
Peki, neden böyle hissettim?
2011’den bu yana BDP’ye, isim değiştirdikten sonra HDP’ye, Kandil’e yönelik yaptığı eleştirilere, açtığı isyan bayraklarına baktığımda ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor:
Bu adamın eyvallahı yok.
Milletvekilliği onun sadece bir araç.
Milletvekilliği Altan Tan için vazgeçilmez değil.
Koltuk korkusu, bir daha milletvekilliğine aday yapmazlar hesapçılığı da yok.
Çözüm sürecini siyaset üstü olarak görüyor. Dolayısıyla çözüm süreci ve HDP, çözüm süreci ve Kandil karşı karşıya geldiğinde saniye tereddüt etmeden çözüm sürecinden yana tavır alıyor.
O yüzden…
“HDP’nin çözüm sürecinde Öcalan ve PKK arasında sıkışıp kaldığını” söyleyebiliyor.
O yüzden…
“Türkiye partisi olmak için yola çıkan HDP’nin, maalesef Türkiye’de ciddi bir oy tabanı bile olmayan, haydi daha tanıdık söylemle müşterisi olmayan, marjinal solun partisi haline” geldiğini söyleyebiliyor.
O yüzden…
Hendek açan PKK’ya ve o hendekleri savunan partisine çıkışmakla kalmayıp, “Kürt halkı hendek istemiyor, devrimci halk savaşını da benimsemiyor” itiraz sesini yükseltebiliyor.
***
İç savaşın felaket olduğunu, Suriye, Irak ve Lübnan örneklerini hatırlatıp, devrimci halk savaşı denilen şeyin 1960’ların Latin Amerika’sında kaldığını söyleyebiliyor.
PKK’ya “Devrimci Halk Savaşları Angola’da, Kongo’da Bolivya’da kaldı. Kimseye hayrı dokunmadı, bugünün dünyasının gerçekleri ile örtüşmüyor” ezcümle gittiğin yol yol değil, fantezi kurma diyebiliyor.
Dahası HDP’ye de Kandil’in oylarıyla seçilmedin, halkın oylarını aldın, seni demokratik siyaset için Ankara’ya yolladı, hendek savunmak için değil, hatırlatması yapabiliyor.
Altan Tan, 2011 yılından önce Kürt aydını olarak konuşuyordu. 2011 yılından bu yana da aktif siyasetçi olarak konuşuyor.
Kolay değil. HDP içinde siyaset yapacaksınız ve HDP’yi, Kandil’i eleştireceksiniz.
Sonuçta, HDP dediğimiz parti, hendekleri savunan, devrimci halk savaşı çağrısı yapan, Kandil’in sözcülüğünü yapan, Kürt hareketini, çözüm sürecini sadece Öcalan’a indirgeyen, sivil siyaseti PKK’ya, Kandil’e lojistik destek unsuru olarak gören siyasi bir hareket.
Bu yüzden Altan Tan her gün aynı cümlelerle aynı şöyleri söylese, aynı itirazları yapsa dahi oldukça kıymetli.
Tamam, Altan Tan İslamcı kimliğine, ideolojik farklılıklarına rağmen gitti, HDP’den siyasete girdi… Ancak…
Bugüne kadar mensubu bulunduğu BDP-HDP ile farklılıklarının hep farkında oldu ve onu korumaya çalıştı.
Kişiliğinden, düşüncelerinden asla taviz vermedi.
***
Yer yer kendisini eleştirdiğim oldu.
Dahası 2011 genel seçimlerinde “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu”ndan milletvekili adayı olacağını duyduğumda kendisine, ‘Mutlaka bu süreçte aktif siyasetin içerisinde olmalısın, ama neden AK Parti değil?’ diye sitem etmiştim. Biraz ön yargılı davrandığım da oldu.
Geçen süreç içerisinde şunu farkettim:
Bağlı bulunduğu partisinin gereklerine dikkat etmeye çalışsa da, yer yer partisini korusa da çoğunlukta çuvaldızı batırmak için hiç ama hiç çekinmemiş, tereddüt göstermemiş.
Şimdi siz söyleyin haksız mıyım?
Şu yaşananlara baktığınızda. Analar ağlamasın diye yola çıkılan çözüm sürecinde geldiğimiz sürece baktığınızda…
AK Parti yanlış yaptığında “Ne yapıyorsunuz?” itirazı yapabilen, “Gittiğiniz bu yol yol değil” diyebilen bir Altan Tan’ı olsaydı… Güzel olmaz mıydı?
Aslında bir zamanlar AK Parti içinde de vardı böyle isimler...
O isimler AK Parti’deyken en azından Diyarbakır’a gidip de “Bunlar Zerdüştler, bunlar ataistler” denilemezdi diye düşünüyorum.